Dostoyevski, dört yıl kürek ve beş yıl sürgün cezası sonrasında; “Biz hepimiz (Çehov ve Gorki) ‘Kaput’tan çıktık”sözleri ile, Rus Edebiyatının temel taşı olan Nikolay Vasilyeviç GOGOL’un Palto ya da orjinal adı ile “Kaput” hikayesindeki halk tipi, sıradan ve yoksul insanlardan olduklarını ifade etmek istemiyordu şüphesiz. Kendileri de biliyorlardı ki her Rus aydını gibi halkı anlatmalarına, halkın içinde bulunmalarına rağmen halktan oldukça uzaktırlar. Ne zamanki Dostoyevski gibi Sibirya’ya sürgüne gönderilirler ya da çarlık Rusyasının toprak köleliği düzenine, kiliseye karşı bakış açıları eleştirel olur, işte bu yüzden sefalet ve baskı karşısında, o hikaye ya da roman kahramanı tipinde insanın yaşadığı gerçeğini, hatta bazı şeyleri paylaşmak zorunda olduklarını kabul etme gereğini duyarlar.
Gogol, bu konuda çağdaşlarından farklı düşünür, farklı yazar. O da iyi bir eğitim alır. Edebiyata, tiyatroya düşkün bir aile ortamı ve çiftlik hayatı içerisinde sıkıntısız yetişir. Üstelik babası Ukrayna’nın ilk yazarlarındandır. O, bu avantajını kullanmasının yanı sıra, küçük yaşlardan itibaren halk kültürünün renkliliği içerisinde bulur kendini. Halk ozanları, halk hikayeleri, halk şarkıları, masalları, hatta panayır gösterileri ilgi odağı olur. Buralarda geçen olaylar, tipler ileride Gogol’un hikayelerine konu ya da kahraman olacaklardır. Taraş Bulba, Go- gol’un üzerinde dokuz yıl çalıştığı on altıncı yüzyılda bağımsızlık savaşı veren ve kaynağını bu tür halk hikayelerinden almış bir destan kahramanıdır. Taraş Bulba ile Gogol, Zaporog Kazaklarının özgürlük mücadelesinin yanında kendi milliyetçiliğini ve idealizmini de yansıtır. Ancak onun yirmi iki yaşlarında yazmaya başladığı dikkat çeken hikayelerinde hep ciddiyetsiz, iğneleyici, alaycı bir üslûp olsa da yoksul insanların çaresizliği, arayışları, hayalleri ve ezilmişliğin fotoğrafları sergilenir.
Puşkin’le tanışmasının ve onun baskılarının ardından eserlerindeki gerek güldürü unsuru, gerekse insan manzarasında büyük ölçüde değişiklikler olur. İnsanın, dış görünümünden çok iç dünyasının renkliliğini, gerçekleşmemiş rüyalarını alışılmışlığın dışında bir tasvirle anlatır. Kaput, Burun, Bir Delinin Güncesi adını verdiği hikayeler; basit, yoksulluk ve karamsarlık içinde kıvranan ve önemli adamların himayesi altında yaşama ihtiyacı duyan memuru konu edinir. Onun bu tip kahramanları kullanarak trajik olayları geniş ayrıntılarla işlemesinin nedenlerinden biri de sanırız bir süre memurluk yapmasındandır. Bu durum ona ekonomik rahatlamanın ötesinde hikaye kahramanlarını yakından tanıma fırsatı verdiği gibi gerçeği yazma konusunda Dostoyevski ve diğer Rus yazarlarına da ‘Palto’dan çıkma şansı tanıdığı söylenebilir. Ancak her şeye rağmen Puşkin’in gölgesinden kurtulduğunu ifade etmek güçtür. Çünkü yazmak istediği her şey eleştirisine güvendiği Puşkin’in tavsiyeleri doğrultusunda ortaya çıkar.
Onun bir düello sonucunda öldürülmesi, Gogol’u âdeta kolsuz kanatsız bırakırsa da meydanın boş kalması Gogol’un işine yarar ve ünü daha çok artar. Zaten asıl ürünü olan ‘Ölü Canlar’ın ilk baskısı bu dayanışmanın bir sonucudur diyebiliriz. Kaldı ki ‘Burun’ Puşkin’in çıkardığı dergide yayınlanmıştır. Dostoyevski ‘Benzer’ adını verdiği eseri yazarken Gogol’un ‘Burun’undan hiç de küçümsenmeyecek derecede etkilenmiş olması söz konusudur. Bir başka deyişle ‘Benzer’ aynaya baktığında karşısında ‘Burun’u zevkle görür. Ve Dostoyevski bundan nedense rahatsız olmaz. Oysa ki Gogol, Kovalevin kimliğinde bir sabah burnunun yerinde olmadığını gördüğü zaman müthiş bir dehşete kapılır ve onu aramaya koyulur. Gogol ‘Burun’ hikayesini yazarken acaba önceden bazı şeyleri altıncı hissinin etkisiyle Dostoyevski’ye gönderme mi yapmıştır? Belki de. Büyük Rus eleştirmeni Belinski’nin genç Dostoyevski’nin ‘insancık- lar’ını gördüğünde “Gogollar mantar gibi yerden bitiyor”ifadesini kullanmasında bir parça haklılık payı olmalı bence.
‘Burun’ da memur Kovalevin bir sabah ansızın kaybolan burnunun bir ekmeğin içinde çıkması ya da bir başka memurda görülmesi ve daha sonra bir polis memurunun burnu bulup getirmesi gerçeküstücülükten öte, o çağ Rus toplumundaki özlemlerin, yanlışların, ruh sıkıntılarının ve ezilmişliğin trajikomik bir simgesi olarak düşünülmeli.Bulunan burnun Kovalevin yüzüne yapıştırılması kimliğini,yarına olan güvencesini,yoksulluk uğruna kişiliğini hatta aklını kaybetme durumunda olan toplumun çarpık düşüncelerini gösteren bir davranış olarak yorumlanmalı.
Gogol, memur Kovaleve büyük burnunu nasıl kaybettirdi ise Türk Edebiyatında ‘Denizin Kanı’ adlı tv dizisi olmuş romanı ile tanınan Taruk Dursun K. da ‘M. Âkil Beyin Gökyüzü Serüveni’ adını verdiği hikayesinde hayat kavgası içinde olan sıradan, küçük memur Akil beye gökyüzünü kaybettirir. Âkil bey memur Koyalev gibi bir sabah kalktığında gökyüzünün olmadığını görür. Sokağa çıkar ve önüne gelene gökyüzünün nerede olduğunu sorar. Tıpkı Kovalev gibi…
Tarık Dursun K., Gogol gibi hikaye kahramanına kaybettiği şeyi buldurmak zorunda hissetmez kendini ve bu küçük sıradan, hiçbir özelliği olmayan memuru ya da emekliyi akli dengesizliğinden dolayı, ilgilenilmek üzere iki polis eşliğinde karakola gönderir. Âkil bey, burada bize göre ne bir simgedir ne de yaşadığı dönemin kötü tohumlarını yüreğinde çatlamaya hazır Taraş Bulba. Eğer burada kaybedilen gökyüzü, Akil beyin özgürlüğü ise, özgür düşünmesi, konuşması yetmeliydi. Kaldı ki Âkil bey, gökyüzünü boşluk olarak gördüğü iddiasında da değildir.
Rus Edebiyatının babası sayılan Gogol, iş hayatındaki sıkıntılardan bunalan ve devamlı ezilen bundan dolayı da makam ve unvan hayalleri içinde olan memur İvanoviç’in iç dünyasını ‘Bir Delinin Güncesi’nde (Hatıra Defteri) anlatırken eserinin Dünya Tiyatro Klâsikleri arasına gireceğini nereden bilebilirdi ki? Girdiği oyunculuk sınavını kaybeden yazarın Meci ve Fidel adlı aristokrat köpeklerine bile sıradan insanlardan daha iyi bir hayat hakkı tanımasına ve Rus burjuvazisinin tıpkı derebeyleri gibi yokluğun pençesinde kıvranan insan tiplerini bir böcek gibi görme isteğine suskun kalması düşünülemezdi elbet.
‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ adı altında Dünyada ve ülkemizde defalarca sahneye konmuş oyunun ana fikri sıradan bir akıl hastasının günlük hayattaki saplantıları ya da istem ve akıl dışı davranışları değil şüphesiz.
Önemli olan çıldırma noktasına nasıl ve hangi nedenlerle gelinmiş olması ve normal düşünen bir insan kanalı ile çarpık sistemlerin anlatılması veya tiyatro sahnesi aracılığı ile gösterilmesidir İvanoviç, eğer akıl hastanesine kapatıldıysa buradaki neden sadece onun büyük adam olma kompleksinden değil her devir ve toplumda itici olabilecek ve değer gibi yaşatılmak istenen, insani olmayan insan davranış ve kurallarına karşı protest bir tavır göstermesinden kaynaklanıyor diyebiliriz.
Ünlü komedi oyunu ‘Müfettiş’ de çarlık Rusyasındaki bozulmuş devlet yapısını, kokuşmuş devlet memurluğu anlayışını yine güldürü daha doğrusu kendine has o iğneleyici üslup ile göstermeye çalışır.
Bu hikayede ya da tiyatro oyununda Gogol, serseri birini bir kurumun heyecanla beklediği müfettiş yaparak gerçek müfettişin nasıl olabileceğini anlamayan bürokratın gafletiyle alay eder. Sistemdeki düzensizliğin sahte müfettişe olağanüstü bir ilgi gösterilmesiyle nasıl örtbas edilmek istendiği 1836 Çarlık Rusyasında tiyatro oyuncuları kullanılarak adeta haykırılır. Üstelik Çar’ın özel izni ile.
Cevat Fehmi Başkut, ‘Buzlar Çözülmeden’ adını verdiği tiyatro oyununda içerik açısından bize göre kötü bir taklit yapmış dersek bilindiğini sandığımız bir gerçeği vurgulamış oluruz sanırım. Kar’ın yolları kapadığı ve kaymakam bekleyen bir kasabaya yazar, akıl hastanesinden kaçan iki deliyi gönderir. Delilerden birini beklenen kaymakam zanneden kasaba halkı, kendisine şikayet ve dileklerini bildirirler. Prosedürle uğraşmayı gereksiz gören sahte kaymakamın kararları anında ve kural tanımamaktadır. Gogol taşralı memurları nasıl sahte müfettiş karşısında aptal göstermişse, Cevat Fehmi de kasaba halkını sahte kaymakama hayranlık duyacak kadar aptallığın ötesinde adeta küçük düşürür. Müfettiş, kasaba esnafının yolsuzluklarını ortaya çıkarır.Kaymakam da esnafın üzerinde aynı baskıyı kurar. Bu durum etkilenmekten de öte, 70 li yıllarda moda olan Fransızca melodilere Türkçe söz adapte etmekten başka ne olabilir ki? Cevat Fehmi’nin Türk halkına saygıda kusur ettiğinin söylenmesine bilmem gerek var mı?
Dostoyevski’nin içinden çıktığını söylediği Gogol’un Kaputu aslında küçük bir memurun çok güç şartlarda aldığı ve paltonun çalınmasıyla üzüntüden hastalanıp öldüğünün hikayesi ile sınırlı değil kuşkusuz. Memur Akayiyeviç simge olup o dönemlerdeki yoksul, sıradan insanın alın yazısıdır, edebi eserlere konu olmasıdır.
Puşkin’in ‘Menzil Amiri’ndeki memura bakış açısının kaynağı bütünüyle Gogol’un ‘Kaput’taki insâni yaklaşımla güldürü öğesi dışında aynıdır denilebilir, Dostoyevski bu konuda ‘Kaputla daha sık dirsek teması içerisindedir. ‘İnsancıklar’ın gerek içerik gerekse üslup açısından ‘Kaput’un tam bir taklidi olduğunu söylemek hiç de zor değildir.
Şu halde Gogol’un ‘Kaput’undaki sihir, küçük memur tiplerinin konu edilmesinden ziyâde Gogol’un düşünce yapısının benimsenmesi ve halktan her türlü insanın olayların içinde kendini bulmasıdır.Eğer Gogol ruh bunalımları içinde kıvranarak ölmüşse bağnaz bir Hristiyan din adamının eserlerine asla değer vermeyişinin ve onları yaktırmak isteyişinin hatta bir manastıra kapanmasını istemesinin çok büyük payı vardır.Onun ölüm anında “çabuk bana bir merdiven getirin” sözleriyle neyi amaçladığı bizi pek fazla ilgilendirmiyor.
Gogol’un ilgilenilmesi gereken tarafının neden Rus edebiyatının babası sayılmasının yanısıra burjuvazinin hayat sürdüğü bir devirde,varlığı ya da yokluğu belli olmayan kimseleri neden kahraman olarak gösterme gereği duyduğudur.
Sanırım evrensellik öyle çok çabuk elde edilen bir şey olmasa gerek.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Türkçe Dilbilgisi / Muhittin FırıncıGogol’un Kaputu Sihirli miydi? / Ahmet Sıvacı
Eylül’de Yeniden ve Yine Ölebilmek / Nesrin Çaylı
Ömrümüz Eylül Arası / Reşit Güngör Kalkan
Sana ve / Bu Yüzden / Her Şeye Veda / Taner Taştekin
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…