“aşka saldım ben beni pend olmayıp bir dosttan
hiç düşmen eylemez ânı ki ettim ben bana”
Fuzuli
İrkildi yalnızlık, irkilmenin o hırslı, sarsıntılı acısıyla üşüdü içimin dallarına tünemiş bir serçe, serçeler havalandı sonra bir yamacından içimin, baykuşlar üşüştü hüzünlerime türküler ansızın bir ağıt kesildi ve kesildi damarlarım ilik bir ürperme kalemini kırmızı bir hüzne boyadı, boşluklar, yangınlar, yıkılmış mâbedler, kedicikler, yaralı genç yürekler ve masum gülüşler yaralarımı sarmaya geldiler ansızın, ansızın oldu her şey şansızın inbatlar acılar kuşandırdılar beni, aşkın mîrâcına suskun ve terkedilmiş bir dil kıldılar beni, ansızın aramaklardan yorgun buldum kendimi, kendimi aramaya çıktım ansızın ama sana ulaşamadım ama varamadım kendime.
yolcular tozlu şiirler ilham ettiler bana, deve kervanları en zor vezinlerini tırmandılar kalbimin senden kalma uzun-ıssız çöllerinde, kadınlar ağlamalarını, anneler yaslarını, âşıklar gözyaşlarını bende emanet bıraktılar, utandırmadan aşkı kalbini bir bahar gibi aydınlık, onurumu bir kaya gibi dimdik tut dediler anlamadığım bir sürü lîsan ile, renklerini sevdim onların, gülümsemelerinden sezdim cenneti bildim cinneti aşka çevirmenin sırrını, aşkı, bir cennet gibi kuşanmanın vebâlini omuzladım. yolcular bana kahırlı türküler söylediler anlamadığım bir sürü lisan ile. satranç dersleri veren bir şair karın nağmelerini besteledi bu şehirde, yolcular ve kadınlar bunu bilmeden yürüdüler, beyhûde yürüdüler kadınlar, erkekler ve analığından müşteki analar yürüdüler.
Düşkünler, savrulmuşlar geçtiler katar katar tarihin kalbinden, demet demet çocuklarımız ve kenetlenmiş gençlerimiz savurdular kendilerini hayata kalbimi evlatları için doğrayan bir baba oldu hücrede bir âlim, şâhit kıldı zindanı aşkıma Yusuf Züleyha ahlarını biriktirip avizeden bir hayat içinde nedâmet gökleri kurdu aşk adına kahrıma mahkum olmuştum ki, bir şâir “su” dedi “yâre su” dedi “koymam vare su” dedi sarsıldım ansızın, inbatımın üstünde bir aşk mağduruydum en fazla.
uzun ıssız çöllerinde içimin bir serap görmüştüm uzun ıssız çöllerinde aşkın boğazıma kadar insana battım. raptoldum aşkına, raptoldum yazgısına bir sürgünün. kandiller yanıp söndü boşlukla, yarasalar çılgınca bir halaya durdular karşımda. kaşımda bir gülüş belirince vurdular, ahlarını avizeden bir hayat içinde biriktiren kaç kadın var şimdi sürgünü dudağında bir damla şehâdet olan kaç yiğit varsa vurdular, sahte düşlere uyandırılmış bir çocuk gibi ağlıyor şimdi düşleri asr-ı saadette kalmış çocukluğum, çocukluğum… çocukluğum…
bir hastane odası yalnızlığında şimdi, bitmeyen serumumsun. işimin kimsesizliğinde üşür Erzurum bile Palandöken yanılgılarla büyütür kendini çığlar koparır amansızca göğsünden yüreğini söken bir anne gibi sayfa sayfa bir hüzün yazılır nikotin kokan ellerimden, kebrihar mı kurşûni mi olduğu bilinmeyen gecelere, selpak saten çocuklar habire çiğner hayâllerimi.
-Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır-