-I-
Şimdi kış.
Şimdi sardalye kokulu tezgahların, incinmişler katındaki romanların, safi siftah sevincini anımsatan geceye sinmiş karlı bir şehir fotoğrafıdır bütün albümler. Mevsimleri beyaza çeviren ılık, nazenin tütsülerden geriye adımızı, sokağımızı, soframızı kanatlandıran telaş, döşümüzde asılı hevenk; büsbütün koparmaktadır resimlerin ahengini bozan büyüyü bizlerden. Dokunduğumuz seslerin ürkütülmüş bakışlarını toplamakta şimdi kar. Bütün izlerin, mevsim sakarlığına vurduğumuz sıradanlığını büyüten içimizde; kaybettikten sonra hatırlanan şey, nasıl kibirliyse saçları gecenin, ekmeğe sinen koku, şimdi kış.
Şimdi takvimlerden geriye düşen hüzünbaz tanık bacaların, balkonların, pencerelerin, çatıların ve saçakların dibinde büyüyen geçmişi elifi elifine hatırlatmaktadır eskiyen mevsimlerle birlikte. Aynı saçların değildir saçlarını ağartan büyü; yüzün şıpınişi değildir tanıdık. Ellerin kadar sabırlı duran her şeye kalbin; değildir işte. Beyaza rengini veren ?Şurup şeker şarkılar, kırçıllığını gizlemezler gün gün eskiyen aynalarda. Fena halde aksayan o güzelim çocuklar, karın büyüsüne makas atan şehirli kızların okuduğu romanlarda kalmıştır, arasında gül kurusu? ?Benim dersin,okuduğum kitaplarda çiseleyen yüzüm, her mevsim gizli bir gebelik bıraktı bende. Her mevsim, saklı bir kent olurken bana karışan, ergenliğimin yazıları henüz solmamıştı duvarlarda. Bütün izlerin, mevsim kerametine saydığımız doğurganlığını çoğaltan habire, fotoğraflardan geriye hatırlanan şey, nasıl sabırlıysa saçları baharın, işçinin kalbine sinen korku, şimdi kış.
Şimdi bir anne kalbi kadar berrak bir güz bıraktık geride. İçimizde biriken hazineleri kışın, bütün kelimelerimizi kemiren asil soğuk, uğunduğumuz mihrap, çelinmeye teşne bir akıl bırakırken güz, aşkleyin akan ırmaklar kurdurdu sofrasına geçen yıllarımızın. Hep geç kalınmışlık hevesine sektirdiğimiz hayat, yenilenmenin verdiği dinçlik kadar ağartmadı kıyısında beklettiğimiz mektup aşklarını. Güzdür dedik, tez geçer elbet; değil mi ki, cesametiyle içimize sokulan kış, bilir zahir kışlığını, önümüzde bekleşen çocukların babalarını da. Böylece giriverdik eşiğine, içimizde biriken hazineleri içinde kışın…
Şimdi kış.
Şimdi bütün cemreleri niyaza çağıran bir hoyratlık dağlarda. Niyaza çağıran ve hoyrat dağları şehirleyin sınayan bir eskimezlik için günahlarımızdan taşan bütün bir kirlenmişlik… Kar inadına içimize içimize yağıyorken, nedendir çocuklardaki bu beyaz, sütdişlerinden taşan berrak sabahlar? Bir beklediğin oldu say, sayamadığın bütün bekletilmişliklere. Bir fotoğraf düşsün içine, bırakılmışlığını hayra yoran en fazla. Gül mevsimini ansıtan o dakik imrenişinle birlikte, kış için yazılmış bütün silkinişleri de hatırla. Ne varsa hakikat saydığın cümlelere giydirilmiş, tut ellerinden inadına. Şimdi atlas yorganın üzerimize boca ettiği sarhoşluk, kirlenen bir beyaz rüya içinde yıkasın yıkanılmayan ne kalmışsa. En fazla da Erzurum’un, Kars’ın, Sarıkamış’ın ve Antep’in türkülerini, yıkasın.
-II-
Adım kış.
Adım beyaz tülbentlere sarılı korkularla sokulur şehirlere. Utanmadan kirlettiğim yüzünüze, kibirli bir alışkanlık yapıştıran ben, odun ve kömür kokulu sabahların tek mevsimlik konuğu. Sıcacık odaların içinde biriktirdiğim beyaz tebessüm kadar, titrek ışıklara sinen gözleri de gördüğüm için suçluyum biraz. Kıskandığınız, sakladığınız, ürperdiğiniz şeyler adına; kıskanç, saklanılası ve ürperten duygular sağanağıyım ömrünüze. Bende gizli bir gebelik bırakan döşümde asılı hevenk, yeni bir aydınlığı büyütür hazinelerim içre. Kış dersiniz, nasıl da uğursuz bir teselliyi çağırdı bu yıl. Henüz verilmemiş ödünçlerimizi bile beklemeden çaldı kapıyı be mübarek! Bütün sırların, yeni bir aralanmayla sıkıştırdığı ruh kamaşmalarını besleyen içimizde, üşümelerin ardından duyulan şey, nasıl asilse karnımdaki bereket, sokaklara sinen koku, adım kış.
Adım harmanlarda hatırlanan o kirli müjdeyi salıkverirken ulaklarla, boş ambarların, tamtakır mutfakların, bodrumların ve ardiyelerin dibinde büyüyen sıkıntılarla anılmaktadır eskiyen mevsimlerle birlikte. Kitapların yazdıklarını ezberleyen çocukluk bestelerini ben, yenilmişler safında olduğum kadar kışım hep. Anılası hesaplanan o tertemiz takvimleri yeminli çekmecelere kilitlerken sizler, tek mevsimlik konukluğumun eskiyen sayfalarını çeviririm göz açıp kapayıncaya dek. O temiz sabahlarınıza sinirler ekleyen tabiatım, şehirlerinizi lekeleyen haytalık, üşüyen perdelerin aralığında bekleyen kahır; bendendir çektiğiniz ne varsa üzünç kelimesinin doğurduğu. Güz kardeşimi ağırlarken gösterdiğiniz hüner, bilirim, ben gelince kesilir ödeşmiş insanların duyduğu iç huzur gibi içinizde. Bütün aynaların yeni bir yalnızlıkla kapandığı o geç saatlerde, birden ayaklanıveren öfke içimde, bembeyaz örtülerden sonra anımsamaya çalıştığınız eski suret, nasıl gümüşse saçları yağmur kardeşimin, umutlara sinen dua, adım kış.
Adım sıcacık fırınlar önünde bekleşen kumru gözlerini harlanan ocağa dikmişlerin titrek hallerine sinmiştir şimdi. Ne kadar doydumsa dünyanızı dondurmaktan, o kadar meçhulüm Rabb’in yarattıkları önünde.
Adım kış.
Şimdi kış.