Tsunami

Toprağa gömdük ölenleri ve deniz kıskandı.
Bu kez kulaç atan dalgalardı ve kulaçlanan insanlar.

Toprak ve su. Ateş ve hava. Enâsır-ı Erbaa küme halinde teyakkuzda değil. Fi tarihinde helak olan kavimler bunlardan birisine duçar olmuşlardı. Sular yükselmiş, yer yarılmış ya da rüzgar…Ateş kıyametle nüksedecek.
“Güneş dürüldüğü za­man/ Yıldızlar bulanıp düştüğü zaman/ Dağlar yürütüldüğü zaman.””Sema yarıldığı zaman / Yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman / Denizler kaynatılıp birbirine karıştırıldığı zaman”.
Bir son ve bir başlangıç, sonsuz bir yaşam başlayacaktır.
Biz ölenleri toprağa gömdük ve deniz kıskandı adeta. Yüz binlerce insan asrın felaketi tsunami ile can verdi. Kabaran dalgalar canlı- cansız ayırımı yapmadan içine çekti ve denizin gözleri kan çanağına döndü. Suyun toprakla bir hesap­laşması değil, bir tufan değil, karayı yoklayan bir hamlesiydi. Aşılmazı aşan, engelleri ortadan kaldıran ve insanlığı uya­ran ve uyandıran bir zelzele ve tsunami…

Güney Asya ve Açe Sumatra da konuşlanan acı tüm dünyayı sardı. Kendi coğrafyasında benzeri olayları yaşayanlar bel­ki daha çok hissettiler, kayıpların ne anlama geldiğini daha erken kavradılar. Bu kavrama bir eyleme dönüştü mü? Er­telenmesi gerekenler vardır bu durumlarda, öne alınması gerekenler vardır. Öncelik söz konusudur. Yardıma tebdil edil­meyen acınmaların, duyarlıktan öteye geçmeyen yakınmaların ne anlamı var? Bir binanın taşları gibi olması gereken müminler, ortak çaba ve paylaşımı bu durumlarda göstermeli, acıdan pay almak için yarışmalıdırlar. Bu duyarlılığı göste­renler, iç zeminlerinde bu tür katılım için önceden hazırlık yapanlar, seküler anlayışa teslim olanları da uyarmalıdırlar. Tasadduk, temenni ve teganniyi geride bırakmalıdır.

Durumdan vazife çıkaranlar, dünya hegemonyası için planlar yapanlar farklı girişimlerde bulunacak, bölgede yapacakla­rını acı hamuruyla yoğurarak gerçekleştirme cihetine gideceklerdir. Her şeyin önünde menfaati tutanlar, yer altı zengin­liklerine ulaşma için fırsat bulmuş, yetim kalan çocukları kendi mahfillerinde eğiterek dinlerine sokma planları kurmuş­lardır. Evlerini-barklarını yitirenler, ailelerini felakete kurban edenler bu tür bir felakete de maruz kalmışlardır. Berrak Anadolu’ya sızacak kadar cüretkâr davranan misyonerler, oralarda barınma yolunu arayacaklardır. Önceliği olan ve er­telenmesi gereken şeyler vardır derken, bu noktada bir sahiplenme cihetine gidilmeli ve yapılan çalışmalar desteklene­rek bunlara fırsat verilmemelidir. Yetimin barındığı yürek olmak, yetimin imkansızlığını din tebdiline dönüştürenlere fır­sat vermeyerek imkan sunmak ve sahiplenmekle mümkün olacaktır.

Yokluk ve varlık arasındaki çizgi anlatmakla değil, bu tür olayların yaşanmasıyla daha bir belirginleşiyor ve kendi gücü­müzü, fizik ötesini daha iyi kavratıyor. Kurân’da anlatılan kıyamet sahneleri bir kıvılcım olarak düşüyor yeryüzüne ve ih­tar suları kabartıyor, yeri yarıyor, dağları oynatıyor.

Toprağa gömdük ölenleri ve deniz kıskandı. Bu kez kulaç atan dalgalardı ve kulaçlanan insanlar. Kurban arefesinde tüm insanlığı bir sınava tabi tutarak ve ruhlarını eşyaya tutsak etmemeleri mesajını vererek, deniz yatağına geri döndü.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Çizgi-8 / Behice Kolçak Şark
Üç Nokta / Feride Sezer
Nil Yeşilinde Keşkelerle Kaybolmak / Nesrin Çaylı
Batı Şiirinde Aşk-ı Memnu / Ahmet Sıvacı
Adım Şimdi Kış / Reşit Güngör Kalkan
Tümünü Göster