Savaş Edebiyatına Zeyl -II-

“Kabe’ye sığınanlar emniyettedir. Kendi evine sığınanlar emniyettedir. Ebu Süfyan’ın evine sığınanlar emniyettedir.”

Mekke’nin fethi sırasında zaman ve mekan peygamberi Muhammed(a.s)’ın korku dolu saatler yaşayan Mekke’lilere genel af ilanıyla tebliğ ettiği esaslardır bunlar. İçlerinde besledikleri kin ve husumet sebebiyle, kuşatılmış olmanın şaşkın­lığını yaşayan Mekke’liler, bu söylem ve uygulama ile karşılaşacaklarını hayal bile etmiyorlardı. Ruhlarını karartan cahiliye geleneği ne tarz bir muamele öngörüyorsa onu bekliyorlardı. Beklenen olmadı ve kendi evlerine sığındıklarında, Ka­be’ye sığındıklarında, ya da Ebu Süfyan’ın evine sığındıklarında korktuklarından emin olmuşlardı. Mekke fethedilmişti, işgal değil. Korku ve emniyet arasındaki fark buydu ve Mekke’liler evlerinde emin olmakla kalmamış, ruhlarını işgal eden barbarlıktan da arınmışlardı. Fetih, korkuyla donatılmış ruhları ve mekanları bu hasletlerinden arındırır ve sükun ve barış flamalarıyla donatır. Fethin özünde inşa ve ihya vardır. İşgal, katran maskeli yüzünü göstermeden tanınmaz.
İşgalin özünde korkaklık vardır. Korkaklar nükleer silahlar yapıyor, nükleer silah kokusu aldıkları ülkelere hunharca saldı­rıyor ve halklarını acımasızca katlediyorlar. İşgalin özünde korkuları masumane telafi vardır. Korku varlık sebebinin orta­dan kalkmasına dairdir. Korku, yeryüzünde güçsüz kalma ve yok olma endişesidir. Korku; köksüz, ruhsuz, cibiliyetsizliğin kamufle edilmesidir, işgal varsa bir yerde, korkular da vardır. Korkular varsa bir yerde, acımasızlığın ve adaletsizliğin ve insaniyetsizliğin önüne geçilemez. İşgale dönük korkunun mahiyeti budur ve bunun içindir ki işgalciler seçici değillerdir. Korkularının sebebi tükenmeden ve yeryüzünde hüküm-ferma olarak kalmak, kendi emelleri doğrultusunda dünyaya şe­kil vermek olduğundan kural tanımamazlıkları yadırganmamalıdır. Kurallar medeniyet inşa etmiş topluluklar içindir, ruh­suz ve köksüz topluluklar için değildir. Bu sebepledir ki son haçlı orduları seçmeden, ayırıma gitmeden, savaş hukuku ya­ da uluslararası kurallar demeden cinayet işlemektedirler. Mabette insan öldüren ve sokak ortasında çocuk kadın deme­den katleden ve dünya tanık olsun için bunları görüntüleyip dünyaya dağıtan ve şehirleri harabeye çevirip, imar olunmuş toprakları heder eden ve kanla hürriyet bağışlamayı vadedenler korktuklarından emin olamayacaklardır. Korkuya dair iş­gal ve korkuya dair kıtal firavun meşrepli oluşumların işidir ve sonları da firavunlardan farklı olmayacaktır. Fellüce’de as­rın cinayetleri işlenmiş, mabede sığınan insanlar katledilmiş, evlerine sığınan insanlar kurşunlanmış, İmam-ı Azam Camii de dahil olmak üzere bir medeniyete kurşun sıkılmış ve bu medeniyetin mabedine sığınanlar hunharca katledilmiştir. Kor­kaklar işgale devam edecekler ve korkularını yeninceye kadar cinayet işlemekten kaçınmayacaklar. Fetih ruhu ve bu ru­hu taşıyan bir karşı güç oluşmadığı sürece, tek kutuplu ya da kaç kutuplu dünya olursa olsun bu cinayetler devam ede­cektir.

İşgalci cami köşesindeki yaralı askerden, masum çocuktan ve gebe kadından korkar. Korktuğu içinde eman vermez ve öldürür, işgalci inşa ve ihya ruhundan mahrum olduğu için medeniyet merkezlerini tarumar eder, yok eder. Kendi gibi köksüzleştirmek ister mamur olanları.
“Basra harap olduktan sonra…” diye bir özdeyiş vardır. Onu günlük yaşamımızda hep kullanırız ve sonrasında umut vaad edilen kimi tükenişler için içimizden alevlenerek dilimize dökülür bu özdeyiş. Basra ve Bağdat işgal edildikten sonra, Fellüce’de ya da başka şehirlerde katliamların olacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktur. Mabette insan öl­düren bir anlayış, dünyanın tanık olduğu cinayetleri işlerken, yıllarca zulüm görmüş halkın daha beter acılar yaşamasına sebep olurken, kanla inşa edilecek bir hayat vaat etmektedir. Zulüm payidar olmadığı gibi kan ve işgal de medeniyet in­şa edemeyecektir.
İnsanlık son çeyrek yüzyılda bir çok katliama ve işgale tanık oldu. Dünyanın bir çok yerinde açlıkla kıvranan insanlar ve yokluktan ölen çocuklar varken, onlara el uzatmayı yeğlemek yerine, gizli tuttukları emelleri uğruna bunlara yenilerini ek­lemekten çekinmeyen zorbaların işgal ve cinayetlerine tanık oldu insanlık. Susma hakkını kullanan dünyadaki güç odak­larının da kardeş olduklarını tescil ederek.
Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş ve bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş olur anlayışının Mekke fotoğra­fına yeniden bakalım.
“Kabe’ye sığınanlar emniyettedir. Kendi evine sığınanlar emniyettedir. Ebu Süfyan’ın evine sığınanlar emniyettedir.”
Ya imam-ı Azam Camii’ne sığınanlar?

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Çizgi-6 / Behice Kolçak Şark
Hikmet Burcunda Bir Şair / Şahin Taş
Gecenin İçindeki Aydınlık / Hasan Tiyek
Öptüğüm Etekler / Sami Uluğ
Ölüm Çıkınları / Selami Şimşek
Tümünü Göster