Na-Nay-ve-Ney

Ney sesini işittiğinde yüreği ürpermeyen var mıdır, bilmiyorum. Nasıl da sarar, kuşatır ruh iklimimizi, yüreğimize ben­liğimize irgif irgif işleyen o sesler. Kimine göre ağıt senfonisidir ney sesleri, kimine göre “hakikat arayıcılığı” olarak ifadelendirilen musikinin gerçek anlamda sese bürünmüş sureti… Bununla birlikte aç karınlarımızı doyurmak için sabırsızlandığımız iftar sofralarında, ezan vaktini beklerken fon müziği olarak işlev gördüğü anlar dışında, farklı se­beplerle de olsa ney sesi derin tedailer oluşturur çoğumuzda.
Son yıllarda bazı sanatçıların enstrüman olarak sadece “ney”le sahne almasına kadar musikiyle ilgilenen çevreler dışında ney pek bilinir bir enstrüman değildi. Oysa kesilip içi boşaltılan kamışın üzerine delikler açılarak yapılan ney, yapısı en basit saz olduğu için ,insanlık tarihi kadar eski bir çalgıdır. Ney Farsça kamış anlamına gelen “Nay” kelimesinden gelir. Tarihi araştırmalar sonucu kullanılan ney’in ilk örneği Sümerler de görülür. MÖ. 280’den kalma bir tabletin incelenmesinde, bu çalgı hakkında bilgilere rastlanır. Sümerlerin “NA” adını verdiği bu çalgının “do, re, mi, fa diyez” seslerini çıkarabilen bir yapıya sahip olduğu, bugünkü araştırmalar sonucu belirtiliyor. Türkler de İslamla şereflenmeden önceki dönemlerinde değişik şekillerde açılmış ney’e benzer kamış ve boruların kullanıldığı bilinmektedir.
Ney 12. ve 13. yüzyıllarda ise İran ve Anadolu’da en yaygın olarak kullanılan müzik aletiydi.
Hazreti Mevlana’nın ünlü eseri Mesnevi’de de ney bahsi bir çok yerde geçmektedir. Hoca Gıyaseddin Nakkasin (XY. yy.) eserinden ise ney’in Doğu Türkistan’da da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Divanü Lugat-it Türk’te ve Genceli Nizami’nin şiirlerinde “Nayi Türki” adıyla ney’den bir asker çalgısı olarak söz edilir.
Bu bilgiler dışında, ney’in kökeni, tasavvuf çevrelerinde, İslam Peygamberi ile Hz. Ali arasında geçtiği rivayet edilen, aşağıda aktardığımız meşhur hadiseye dayanır.
Ünlü mutasavvıf Feriduddin Attar’ın Mantık-ul Tayr isimli eserine göre: “Bir gün Allah Resulü Hazreti Ali’ye sıkıca saklamasını tembihlediği bir sır tevdi eder. Bir süre sonra yalnız kalan Hazreti Ali başını boş bir kuyuya eğerek, ken­disine tevdi edilen bu sırrı tekrarlar, o an etrafta kimse olmadığı için kendisine verilen bu emre karşı çıktığını düşün­mez. Hazreti Ali’nin yeminine ettiği bu sadakatsizliği ortaya çıkarmak isteyen Yüce Yaradan, o kuyuda uzun bir ka­mış yaratır. Bir süre sonra oradan geçmekte olan bir çoban da bu kamışın ucunu keserek kendine bir kaval yapar. Bu çobanla günün birinde karşılaşan Allah Resulü Hz. Ali’ye tevdi ettiği sırların çobanın kamışından çıktığını görün­ce şaşırır. Bu hususta Allah Resulü Hz. Ali’yi uyandırdığında Hazreti Ali onları sadece boş bir kuyuya söylediğini be­lirtir. Yüce Yaradan’ın bu kabahati ortaya çıkarmak için yarattığı mucizeyi görünce de Allah Resulü’nün ayaklarına kapanarak af diler”.
Ney’in menşeine dair bu bilgileri aktardıktan sonra ney’in üflenmesine dair bir hususa değinelim. Malum, diğer enstrümanların tersine ney’in sesini duyabilmek için ilk seferde üflememiz yeterli olmuyor. Ney sesine ulaşabilmek için uzun süre sabırlı bir şekilde çalışmak gerekir. Tabi bu herkes için geçerli değildir. Kimileri ilk seferde de Ney sesine ulaşabilir. Yalnız bu sanılanın aksine kişilerin kabiliyeti ile alakalı olmayıp, kişinin dudak ve ağız kaslarını, rahat kullanıp kullanılmamasına bağlıdır. Sonuç olarak herkes zaman içinde mutlaka ney’den ses çıkartır, Tabiki ney’den ses çıkarmakla her şey bitmiyor. Bunu ney öğreniminin ilk aşaması olarak tanımlayabiliriz. İkinci aşama çıkan sesi değişik perdelerde uyarlayabilmek, Türk Musikisi perdelerini ve aralıklarını neyle doğru icra edebilmektir. Üçüncü aşama ise neyde tavır ve yorum sahibi olmaktır.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Çizgi-1 / Behice Kolçak Şark
Na-Nay-ve-Ney / Muhittin Fırıncı
Pinhan / Edib Aykut Çiçekli
Kahroldum Sessizce / Mustafa Küçüktepe
Lütfi Şen İle Söyleşi / Feyza Bayındır
Tümünü Göster