Edebiyatımızda Ehl-i beyt ve Şeyh Hâlid’in Bir Gazeli

“Ev halkı” anlamına gelen Ehl-i Beyt, Hz. Peygamber’in ailesi ve soyu anlamında kullanılan bir terim­dir. Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine kimlerin dahil olduğu meselesinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunların sadece Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ibaret olduğunu söyleyenler oldu­ğu gibi, bunlarla birlikte hanımlarının da Ehl-i Beyt’ten olduğunu ifade edenler ve Ebu Talip, Akil, Cafer ve Abbas’ın ailesine mensup olanlar yanında Abdullah b. Mesud ile Selman-ı Farisi gibi sahabeleri de bu kategori içerisinde değerlendirenler de bulunmaktadır.
Bununla birlikte genel kabul Hz. Peygamber’in, eşi Ümmü Seleme’nin evinde iken “Ey Ehl-i Beyt! Al­lah, sizden kiri ve günahları gidermek ve sizi terte­miz yapmak ister” ayetinin inmesi üzerine Hz. Ali, Hz. Fatıma ve iki torununu cübbesinin altına alarak “Allah’ım, bunlar benim evimin halkıdır. Benim öz ailemdir. Onların pisliğini gider ve onları tertemiz kıl” buyurması sebebiyle, Ehl-i Beyt’in Hz. Ali, Hz. Fâtıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ibaret oldu­ğu yolundadır. Bu durum el şeklinde tasvir edilen “pençe-i âl-i abâ” lara da yansımıştır. Bu eldeki beş parmaktan baş parmak Hz. Peygamber’i, işaret par­mağı Hz. Ali’yi, orta parmak Hz. Fatıma’yı, yüzük parmağı Hz. Hasan’ı ve serçe parmak da Hz. Hüse­yin’i temsil etmektedir. Söz konusu hadisten dolayı “Ehl-i Beyt” yerine “âl-i abâ” ifadesi kullanıldığı gi­bi, aynı anlama gelmek üzere “Ehl-i Kisâ”, “Penç- ten-i âl-i abâ” tamlamaları da kullanılır. Özellikle Alevî-Bektâşî edebiyatlarında âl-i abâ’dan fazlasıyla söz edildiği gibi, mezhep ve meşrebi ne olursa ol­sun bütün Müslümanlar tarafından saygıyla anılan âl-i abâ, bir çok müellif ve şair tarafından bu millet­lerin edebiyatlarına sevgileri oranında yansıtılmıştır.
Hz. Peygamber’in soyu Hz. Ali ve Fatıma’nın çocukları vasıtasıyla devam ettiğinden dolayı Müslüman milletlerin bir çoğunda olduğu gibi Türkler’de de Ehl-i Beyt’e karşı büyük bir saygı ve hürmet beslen­miştir. Bu cümleden olmak üzere, Osmanlılar’da ev-lâd-ı Rasûl’e karşı çeşitli imtiyazlar sağlayan “nakı-bu’l-eşraflık” müessesesi teşkil edilmiştir. Hz. Pey­gamber’in soyundan gelenlere çeşitli adlar verilmiş­tir. Türkistan, Özbek ve Kazak Türkleri arasında bu soydan gelen aile ve kişilere “Hâce” lakabı kullanıl­mıştır. Ahmed Yesevî’ye bu soydan geldiği için “Hâce Ahmed Yesevî” denilmektedir. Bundan baş­ka “Mir”, “Emir” gibi ünvanlar da kullanılmıştır. Bu soydan gelen kadınlara da Anadolu’nun Iğdır ve bazı yöreleri ile Azerbaycan’da “Begüm” denilmek­tedir. XII. Yüzyıldan itibaren Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere “şerif”, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenle­re ise “seyyid” ismi verilmiştir. Her iki soyu ifade etmek üzere “sâdât-ı kirâm” tabiri kullanılmaktadır.

1856-1931 yıllarında yaşamış bulunan Şeyh Hâlid, Sivaslı mutasavvıf bir şairdir. Öksüz ve yetim olarak amcalarının yanında büyüyen Şeyh Hâlid, ibtidaiye ve rüştiye öğreniminden sonra medrese tahsiline başlamasına rağmen buradaki eğitimini tamamla­madan gönüllü olarak askere gitmiş ve 93 Harbi’ne katılmıştır. Askerlik sonrasında Medrese eğitimini tamamlayan Şeyh Hâlid, Gürün, Darende, Altınyayla gibi kazalarda mahkemelerde ilk sorgucu olarak çalışmış ve 1890 yılında emekli olmuştur. Şeyhi Tos­yalı Ganizâde Mehmet Sâdık Baba’nın vefatıyla Üveysî tarikatı postnişîni olmuş ve vefatına kadar da bu görevini sürdürmüştür. Divan ve Mektûbât ol­mak üzere iki yazma eseri bulunmaktadır.

Tamamıyla tasavvufî unsurlar taşıyan divanında tevhid, naat, münâcât, esmâü’l-hüsnâ, mirâciye, devri­ye, nutuk gibi nazım türünde bir çok şiiri bulun­maktadır. Divan’da ayrıca İlahî türünde şiirleri var­dır. Yüreği Ehl-i Beyt sevgisiyle dolu olan şairin, ehl- i beytin Hz. Hasan dışında her üyesi ile ilgili müsta­kil şiirleri bulunduğu gibi 7 beyitlik bir şiiri de Ehl-i Beyt’le ilgilidir. Yayına hazırlamakta olduğumuz Divan’ından, Ehl-i Beyt üyelerinden her biri için yaz­mış olduğu şiirlerinden ziyade bir bütün olarak ehl-i beyti konu alan şiirini vererek, anlamı üzerinde de kısaca duracağız.

Şıânın rehberidir zâhidâ âl-i abâ
Ol sebebden sâlikâna lâzım oldu iktidâ

Var ise alın tevessül eyle fırsat var iken
Encüm-i rah-ı rızadır her biri bir reh-nüma

Dâmen-i pâkin tutan buldı hidâyet rütbesin.
Bilmiş ol kim onlar oldu muktedâ-yı evliya

Onlara etmek meveddet emr-i Hak’dır bilmiş ol
Etmeyen etmez meveddet şer’-i pake iktida

Lahmüke lahmî buyurdu şânına Fahr-i cihân
Hâk-pâyin başına tâc etdi cümle asfiyâ

Birisi dâmâd-ı Hazret hem biri bint-i Rasûl
Bunların evlâdıdır Hasan Hüseyn-i müctebâ

Sâilim geldim kapına koyma mahrûm Hâlid’i
El-amân yâ ehl-i beyt-i Fahr-i âlem Mustafâ

Yedi beyitlik bu gazelde tamamıyla Ehl-i Beyt sevgi­si dile getirilmektedir. Buna göre, âl-i abâ âşıkların rehberidir. Her birisi yol gösterici ve rıza yolunun yıldızlarıdır. Bunların eteğine yapışanlar doğru, hakikat ve hidayete ulaşırlar. Bu nedenle ismi sâlik, zâhid, âşık ya da evliya olsun, hak yolunun her bir yolcusu bu seçkin insanlara uymalıdırlar. Bunları sevmek Allah’ın emri olduğu gibi bunlara sevgi göstermeyenler de “şer’-i pâk”i sevmiş sayılamaz­lar. Hz. Peygamber, Hz. Ali hakkında “Etin etimdir” buyurmuş ve seçkin insanlar onun ayak toprağını başına taç yapmışlardır. Hz. Peygamber’in abası al­tına aldığı dört kişiden birisi damadı, birisi kızı ve di­ğer ikisi ise bunların çocukları olan Hasan ve Hüse­yin’dir. Şair, makta beytinde bunlardan şefaat tale­binde bulunarak şiirine son verir.

 

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Bizim Konağımız / Hasan Tiyek
Deniz Bize Mavi / M. Ali Garip
Şiirler ve Şairler / Necat Çavuş / Mehmet Ragıp Karcı
Kör Testere / Emirhan Yüce
Taş Kesilenler / Selami Şimşek
Tümünü Göster