Yakındır kıyameti aşkın, ateşlere atınca kendini karanlığın onulmaz yarasından; kalmasın geride bir günah, karşılıksız derken, kalmasın yüreğinde bir sızı. Çıkıp ortasına meydanın bütün heybetiyle bir Ömer; tozutarak toynaklarıyla toprağın karizmasını, dehşetli bir el hareketiyle, yani şöyle kaldırarak havaya elini, bir hilâl ağzı gibi, kılıcını kaldırır gibi, bir dağa vurur gibi, celâdetle bakınca sağa sola, baş ucunda bir güneş, önünde kızgın bir çöl, arkasında korkmuş müşrik bakışlı adamlar; haydi çıkalım buradan, arkamıza bakmadan çıkalım buradan demelerinden belli ki korkunun ecele faydası yok. Mumun alevindeki ışık, rüzgarın önündeki hendek; gidiyor aldırmadan defterine geçmişin, çağın şahidi olarak vahyin ışıklı yolundan, mahmuzlayarak atını, menzile doğru; çünkü orada bekleyenin beklemesi kadar güzel ne olabilir ki hayatta; bir ay doğmuştu tepelerin arkasından:
Şehrin korkusu olmuştu muhabbetten hasıl o seçilmiş bir gülü insandı çünkü
Geçmezdi aklından faydasız bir eylem olarak iki cihana birşey; oydu önderim!
Ben söyledim; buraya da yazıyorum işte, yakındır kıyameti aşkın, kirli evrakların,vahşi suratların, günaha boğulmuş yüreklerin, karanlığın derinliklerinde saklanmış korkakların, mürâilerin, işkencecilerin, kara benizli cellatların paslı bıçakların; yakındır kıyameti aşkın; bütün bunlar utanmaz bir yüzle çıkacaklar sokağa, her sokak bir bela, her bela bir fırtına çıkaracak zamanın böğründen, taşı kıyâma uğratınca bir hareketle sözün ardındaki sır çıkacak ortaya, sokaktan geçen her şeyin boynundaki neyse odur kalacak kendisinden geriye, çığılığın ardından başlayacaksa eğer ırmağın başındaki köpürme, denizler kabaracaksa eğer; dağlar yürüyecekse; işte o zaman çağın adına yakışan katillerin kalbindeki kara lekelerden kopacak ölümcül fırtına, kendini artık öldürmek de bırakmayacak bir şey, dört koldan yürümekte bir işe yaramayacak; bir güzel silip süpürecek her şeyi akarak dağlardan vahyin emrindeki ruzigâr:
Ruhlarını satmışlardı karşılığında serkeşlerin dalıp çıkamadığı kuyudan
Öyle bir alışkanlık olmuştu aralarında kandan gömlekler giymek içinde bunlar!
Ne olacak peki diyorlar; zamanı zamansızlık için öldürmekle ne olacak; ölenlerin ardından kim ağlayacak; toprak kimlerin kanını bekleyecek daha; öldükçe dirilen çocuklar ne olacak, öldükçe çoğalan çocuklar ne olacak; her dem yeniden doğarız diyen çocuklar, çıkıyorlar sokağın başına, böyle böyle bakıyorlar kokusuna toprağın, yalnızca bakıyorlar; taşın künhüne varmak için annelerinin memelerini; bakıyorlar, çıkıyorlar ki caddeler işgal, sokaklar sokak değil oynamak için, annelerinin kucağına oradan bakıyorlar, kurşunların gelmişlerine oradan bakıyorlar ve çıkıyorlar ölüme utansın diye utanması gerekenler; çocuklarını severken müşfik, kremalı pastalarla büyütürken mütebessim, hiç telaş yokken hayatlarında, büyüyorlar işte bir başlarına bakarak düşmanın kahrolası yüzüne; öyle bir bakıyorlar ki zamanın bağrından kopan çığlık yankılanıyor alemi semada; eyvah ben ne yaptım; bir taş atsaydım bari, ben ne yaptım:
Geriye dönüp bir mızrak atmak için soluklanayım da kalbinden vurmak için,
Öcünü alayım artık bunca çocuk anne ağlayıp bakarken gökyüzüne!