“İntikam Tanrı’nın elindedir.”
Filmin finaline saklanan söz.
Aslında söylemek istediği “kader” Tanrı’nın elindedir. İntikam da kaderin bir parçasıdır. Film boyunca geçilen tüm evrelere anlam katar bu bakış. Bağ kurar kader ve varoluş arasında. Yaşamayı kutsal kılar, ölümü anlamlandırır.
Başrol oyuncusuna duygu katar. Önce intikamı sonra ötesine geçmeyi öğretir. Kahramanlaştırır.
Meselenin göbeğinden söz ettiren bu film The Revenant/Diriliş. Geçen sene Birdman ile Oscar’ı –haklıca– kazanan Alejandro González Iñárritu’nun yeni filmi. Baştan söylemek gerekirse başyapıtı.
Iñárritu’yu 21 Grams, Babel gibi filmlerinden hatırlayanlar vardır. Birdman’in etkisi hâlâ devam etmektedir. Ölümle bir şekilde bağlantılı filmlerdir bunlar. The Revenant ise daha başka bir yerden dalar meseleye.
Açılış sekansında akan su ile üzerinde yürüyen adamlar zamanla görülecek hesaplaşmaların habercisidir. Ormanda yol gösterici Hugh Glass (Leonardo Dicaprio) eşliğinde kürk avcılığı yapan gruba Kızılderililer saldırır. Çıkan çatışmada avcıların pek çoğu ölür. Hugh Glass ve kalan 9-10 kişi hayatta kalma mücadelesi verirler.
Hugh Glass’ın rehberliğine ihtiyaç vardır. Yol uzun ve meşakkatlidir. Kızılderililer bir yana dağ, kar, buz ile doğa şartları bir yana kürkün peşinde olan Fransızlar bir yana. Her yer tehlike her an korku.
Kürk avcıları Glass önderliğinde ilerlerler. Zorluklarla. Glass’a karşı çıkışlarla. İçte bölünme dışta düşman. Derken önden giden Glass’a boz ayı saldırır. Hiç olmayacak bir anda. Yavrusunu korumak pahasına. Çıkan arbedede ayı ölür. Glass ise ağır yaralanır.
Öte yandan Kızılderililer Fransızlara giderek ele geçirdikleri kürkleri verip at isterler. Kaçırılan Kızılderili kızı bulmak amacıyla. Bunun için de ata ihtiyaçları vardır. Fransızların ise kürklere.
Tam bu noktada yönetmen bir denklem kurar aslında.
Doğaya zarar verenler ve doğanın intikamı, Kızılderililere zarar verenler ve Kızılderili intikamı ve Tanrı’nın kaderi.
Tam da bu noktada Kızılderili’nin söylediği bir söz özetler durumu: “Hepiniz her şeyi bizden çaldınız, topraklarımızı, kadınlarımızı, kızlarımızı, doğamızı…” Amerika’nın kuruluşuna dair söylenecek onca söz ve yorum olsa da hiçbirisi bu söz kadar içten değildir. Sahici olmaz. Anlam kazanamaz.
Hugh Glass ve Kürk avcıları ise bir karar verirler. Ağır yaralı Glass ile yol bitmez. Yoldaşlardan Fitzgerald (Tom Hardy), Bridger (Will Poulter) ve Glass’ın oğlu Hawk, Glass ile kalır. Diğerleri yollarına devam ederler.
Glass ölü gibidir. Onunla ilerlemek mümkün değildir. Fitzgerald, Şefe söz verse de artık Glass’tan kurtulmak ister. Bridger’in olmadığı bir anda Glass’ı öldürmeye kalkar. Hawk araya girince bu kez onu öldürür. Glass ise hasta haliyle olan biteni görür. Çaresizce. İntikam ateşi parlar oğlu gözleri önünde öldürülürken.
Briger gelince Fitzgerald, Kızılderililerin sesini duyduğundan bahseder ve Glass’ı bırakıp kaçarlar. Aslında onu ölüme terk ederler. Fakat kader farklı işler.
Glass yavaş yavaş iyileşir. Yaşama tutunur. Tek bir şey vardır aklında. Hawk’ın intikamını almak. Derken yola koyulur. Ölümle debelleşir. Karşısına bir Kızılderili çıkar. Yardım ister Glass. Kendi adamları ölüme terk ederken Kızılderili ona yardım eder. İyileşmesi için çaba sarf eder. Glass’a çadır yapar soğuktan korur. Kızılderili Glass’da yanadır. Yönetmen de Kızılderili’den yana…
Tam Glass iyileşmişken Kızılderili yakında bir ağaca asılmıştır. Fransızlar tarafından. Boynuna da şöyle yazılmıştır. “Biz barbarız.”
Bu kez Kızılderili dostunun intikamı alevlenir. Fransızları bulur. Kürk karşılığı at verdikleri Kızılderili liderin kızını esir etmişlerdir. Glass kızı kurtarır.
Nihayetinde Hugh Glass kürk avcılarının mekânına ulaşır. Orada bulunan Fitzgerald ise Glass’ın gelişi ile kaçmıştır. Daha tam iyileşmeden, Fitzgerald’ın peşine düşer Glass. Sonunda bir dere kenarında sıkıştırır. Tam öldürecekken Fitzgerald, “Oğlun öldü, yaşamanın ne anlamı vardı Glass?” der. Glass ise şöyle der: “İntikam Tanrı’nın elindedir.” Ve nehrin karşı yakasında bekleyen Kızılderililere atar Fitzgerald’ı. Fitzgerald ölür. Kızılderililer Glass’ın yanından geçip giderler… Glass film boyu düşlediği intikamından vazgeçmiştir. İntikam fikrini terk etmiştir. Ve kader ağlarını işte böyle örmüştür…
The Revenant/Diriliş, oldukça sağlam bir senaryo örgüsüne sahip. Uzun sayılabilecek süresine rağmen seyirciyi karakterlerle büyüleyip filme odaklandırıyor. Heyecan perdeden seyirciye yansıyor. Dingin anlatımına rağmen! Dahası bunu Hollywood’un ucuz aksiyonuna kaçmadan yapıyor.
Görsel yönetimi ise muhteşem.
Yakın ve uzak planlarla doğa ve hikâyeyi bütünleştirmiş durumda. Karakterle ile bu bütünlük sağlama alınıyor. Leonardo Dicaprio’nun oyunculuğu çok etkileyici. Iñárritu ise sinemasına bir basamak daha çıkıyor.
Keşke “gerçeklik” adına çekilen sahnelerin bir kısmına perdeleme yapılsaydı. Kan revan yansımasaydı doğadan. Çok daha güzel çok daha etkileyici olurdu.
Buna rağmen The Revenant/Diriliş, bu yılın başarılı yapıtlarından birisi olmayı başarıyor.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Savaş Edebiyatına Zeyl -III- / Şeref AkbabaDiriliş / Abdullah Ömer Yavuz
Arifiye İstasyonu / Fahri Tuna
Noksan / Fatih Topaloğlu
El Yazması Hüzün / Necip Fazıl Akkoç
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…