demedi deme
aynadaki sen değilsin
bardağıma bakıyorum hep, içinde dolanan buz parçalarına
Lana yanımda oturuyor, Suzet karşımda
hiçbir sözün teselliye yetmeyeceğini bildiklerinden
mekândan taşan kuru gürültüyü dinliyoruz topluca
üç kişiyiz
sinir bozucu kahkahalar duvarları arşınlıyor
duymazdan geliyoruz hep beraber aynı masaya çökmüş
ve yüzümüzden düşen bin parça
üstelik ayrı diyarlarda geziniyoruz o an
ben batı’dayım, onlarsa sadece ayazda
tercihim hep trenlerden yana konu yolculuğa gelip dayandığında
atlar Şirâze
yelelerini savurarak hep yarışır benimle; Hazar’a doğru, Kaçkar’a doğru
hiç alâkasız olsa da “Küçük Çocuk” takılıyor aklımın ucuna
zarar ziyân yani, bir de isyân
Hiroshima’da patladığında
birkaç kez ziyaret edebildiğim köyümün tozlu yollarında babam
yalınayak koşturuyor olmalıydı
ve ben henüz ilk çığlığımı atmamıştım Akdeniz’in kıyısında
yok, senden bahsetmiyorum artık Suzet’e, Lana’ya; hatta kendime
yılların tozuna bulanman için evimin çatı katına kaldırdım seni
biraz şiirsel, biraz masalsı ol diye
Evandale’in 510 numaralı evi bahsettiğim
arka bahçesinde sihirli çam ağaçları kar beyazı şimdi
her ihanetin başlangıç noktası sevgi imiş
bu yüzdenmiş intikama gebe bırakması
sırtını dön ve terket, gözünü açıp sana bakmadan
dün metro’nun kalabalığı arasında o adamla karşılaştım Şirâze
homeless olduğu aklımdan geçmedi hiç
başını kaldırıp mavi gözlerini kahve gözlerime dikti
kimdi, nerede doğup büyümüştü, en sevdiği oyuncağı neydi
annesi onun için hangi hayâlleri kurdu ve en son ne zaman pişirdi en sevdiği keki
Triangle Shirtwaist yangınını hiç duymuş muydu ömründe
hangi ülkeden göçüp gelmişti ataları; İrlanda, İtalya, Polonya, Almanya
belki de Ortadoğu kökenliydi, belki de değildi
belki de geçmişsiz bir adamdı sadece benimle o an karşılaşsın diye yaratılan
ineceği istasyon yaklaştığında ayağa kalkmaya çalıştı
başaramadı; kalabalıktı, insanlar doldurmuştu bütün boşlukları
geri çöktü yerine
elimi uzattım kolunu tutmak için; şaşırdı sanki, utandı sanki, bakışlarını kaçırdı herkesten
yaşlı, yorgun, hasta ve bezmişti belli
eskimiş bastonuna dayandığında anladım ki ayakları artık onu dinlemiyordu
güç belâ kendini dışarı attı Adison’da
sonra pencereden baktı bana
evi sırtında kaplumbağa, karıştı kalabalığa
demedi deme
bazı lekeler çıkmaz