Özgürlük ve Yarın

Tarih okulu ders saatlerini artırmalıdır. Mikro planda çağlar ötesi dersler okunurken, makro planda geçtiğimiz yüzyıl iyice irdelenmelidir. Yakın tarih sendromu yaşadıklarımıza daha bir ışık tutacak, tutukluk yapan düşüncenin önünü açmada bize yardımcı olacaktır. İletişim, teknoloji ve aydınların kullanıldığı imha programları, sömürü ve güç ispatı niyetiyle yapılan katliamlar, üçüncü sınıf diye adlandırılan topluluk ve ülkelerde, özgürlük-insan hakları sunumu yerine, profili muhafaza gayretleri ve insan hakları, gelişim adına hareketlilik olan ülkelerde de insanları inançlarından ve kimliklerinden koparma, bunu kendi içinde şeytani tuzaklarla aynı ruhu ve emeli paylaşanları aktör kılarak yaptırma gayretleri. Mehmet Akif’in “Hiç ibret alınsaydı tekerrür eder miydi.” dediği ibret, nazarı dikkatimizi çekmektedir. Çeyrek asırdır tartışılan ve ikame edilmeye çalışılan insan hak ve özgürlükleri, başka gezegende yaşayanlar tarafından kısıtlanmış değildir. Yol açma girişiminde bulunanlar, yaşadıkları çağ ve insan için kazanımlar olsun, bireyin doğuştan edindiği haklar ve kazanımlar kendine sunulsun istiyorlar. İsteyen ve kısıtlayan da aynı coğrafyada yaşayan ya da aynı kıtada yaşayanlar. Farklılıkları içine sindirerek, hoşgörü kuralını işleterek birlikte yaşamayı öğrenme temennisi hemen herkes tarafından terennüm edilmektedir. Çok sesliliğin, ifade özgürlüğünün ve barışın isteklisi çok. Ancak bu çok seslilik uluslararası platformda da olmalıdır. Tek sesle dünya hakkında karar verilirken, bu karar kriter olarak verildiği ülkenin sosyal şartları ve insan karakteriyle çoğu zaman uyuşmamaktadır. Kendi blok değerleri ölçüsünde başka değerleri şekillendirme, yok etmekten başka çareler içermemektedir. Bunları halis niyet olarak telakki etmekte doğru değildir.
Yirminci yüzyıla savaşla giren dünya, milenyum kutlamalarının akabinde yeni yüzyılı da savaşla şekillendirme talihsizliğini yaşıyor. Hangi kulvarda değerlendirilirse değerlendirilsin, ülkelerin ne tür kazanımlar elde edecekleri ya da sonuçta ne ile karşılaşacakları belli değildir. Görülen şu ki, yeni yüzyıl dünya gezegeninde farklı bir seyir izleyecek ve farklılıkların talep edildiği çağ tek merkezli güç odağı olmaktan çıkarak, değişik merkezlerde odaklanacaktır. Bu seyir, birey ve toplum haklarının tanımlanmasında milletlerin sosyal yaşamını, örflerini ve mensup oldukları dinleri de göz önünde bulundurmak yolunu açacaktır. Korku-güvensizlik ve dayatmalarla kat edilen mesafeler bir kısır döngüdür ve açılımlarla uygulayıcılarına geri dönmektedir. Merkezi politikalar, merkezi kurumlar kararlarını hayali olmaktan çıkarıp toplum taleplerine göre ayarlamak zorundadırlar. Yeni yüzyıl bu işaretleri vermektedir ve bu doğrultuyu tutturamayanların, kendi içlerindeki yarayı kangrene dönüştürdüklerini göreceklerdir. İlkelliği, zorbalığı, çağdaşlığı tarifte zorlananlar ya da kendi güç ve arzuları doğrultusunda tarif edenler, yeni yüzyılda utanç abidesi olarak anılacaklardır. İletişim yaması ayıplarını örtmeye yetmeyecektir. Amerika’da masum insanlar ölürken kanayan yürekler, mazlum insanların Afganistan’da ve Irak’ta bombalanmasına ve yaşanan trajediye lanet okumaktadırlar. Kültür adamlarının, sanatçıların, düşünürlerin neden birçoğu sağırdır anlamış değiliz. Yıllar önce Rus zulmünü yaşayan Afganistan’da,hak arayışı adına yapılan insan kıyımını alkışlamak çağdaşlık değil,ilkelliktir.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Özgürlük ve Yarın / Ay Vakti
Kudüs / Özcan Ünlü
Turan Koç’la Edebiyat Üzerine / Recep Garip
Çember / Adem Turan
Rüya İntiharı / Cafer Keklikçi
Tümünü Göster