üzerimden kırmızı, mavi, beyaz uçaklar geçiyor
uğultu kulaklarımda
elimi uzatsam dokunacağım
üzerimden kırmızı, mavi, beyaz uçaklar geçiyor Şirâze
ne yapsam kanatlanamayacağım
şimdi gelecekler, üçer beşer yedişer
kıracaklar kapıyı, talan edecekler zihnimi
onlar, zamanın avcıları; yalnız yürüyemez, kimseye sırtlarını dönemezler
herkesi kendileri gibi bilirler çünkü; acımasız, gaddar ve zalim
onlar, zamanın avcıları; kırmadan yola devam edemez, yıkmadan geçemezler
bildikleri tek yol bu
kimse kusursuz
kimse mükemmel
kimse masum değil
yürümek zorundaysan her tür çıkacak karşına, her renk, her desen, her cins
durmak yasak, vazgeçip dönmek hayâl, sızlanmak nafile çaba
bırak pencerelerden bakmayı, kapıyı kollamayı, ardını yoklamayı
olacaksa eğer
emin ol bir şekilde, orada ya da burada, şimdi ya da sonra; o olacak
şimdi gelecekler, üçer beşer yedişer
kılıçlarını savurup korku salacaklar üzerimize
seni yaralamadan, içine korku salmadan çekilmeyecekler
ve sen Şirâze nereye kaçarsan kaç huzur yerine o korkuyu bulacaksın seni beklerken
Diana yakana yapışacak
Zlata gözlerini sana dikecek
Krubera’ya atılmış gibi kıvranacaksın acıdan
gelecekler sana, içindeki devasa boşluğun kokusunu alıp
ve sen doldurmadıkça o boşluğu peşini bırakmayacaklar
acizlik mi, zayıflık mı, küçüklük mü, cehalet mi
hangisi bizi ayıran bilmiyorum
belki de hepsi ve ötesi
ne kitaplar verecek cevabı, ne de içine gömüldüğün şehirler
dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geleceksin
yalnızlık ayağına dolanacak, fark etmeyeceksin
yorgunluk bedenini saracak, hissetmeyeceksin
soğuk kanını donduracak, üşüyeceksin
bir bir atsan da sorumlulukları üzerinden, hafifleyemiyeceksin
ve gelecekeler, üçer beşer yedişer
Las Pozas’tan, Sintra’dan, Peninha’dan, Nazca’dan
duman gibi, sis gibi saracaklar seni
yüzleşeceksin başka yolu yok
itirafların dökülecek tek tek, az ya da çok
çökerek, kısık sesle, titreyerek, yüzün yere dönük
bir bir saçacaksın içine sıkışmış, beklemekten çürümüş kelimeleri
bittiğinde saçılmaların, susup bekleyeceksin son darbeyi
yüzünü yüzlerine dönmeden
bekleyeceksin
bekleyeceksin
bekleyeceksin
saatler geçecek, gün geceye dönecek, tozlar uyuyacak üzerinde
iki büklüm bekleyeceksin Şirâze
ve gidecekler, üçer beşer yedişer
geride yıkıntılar bırakarak
her şey değişmiş olacak; zaman, mekân
Şirâze’m, Şirâze’n
iklimler, nehir yatakları, çöller, denizler, dağlar, vadiler
gelenler gidecek, ama gidenler dönemeyecek