Kış bahçesi
Kış aylarının soğuğunda, üşüyen bedenleriniz ve ruhlarınızda hissetmeyi arzuladığınız güneşin, arada bir yüzünü göstermesiyle yaşadığınız coşkuyu, en son ne zaman yaşadınız diye sorsam, kaçınızın aklına çocukluğunuz gelmez ki? Siz cevabı düşüne durun, ben yazmaya devam edeyim.
Kış geldi işte! Her ne kadar şu içinde bulunduğumuz günler soğuk geçmese de, birkaç gün sonra havaların iyice soğuyup önce sağanak yağışların, ardından da lâpa lâpa ya da tipi şeklinde kar yağmayacağını kim iddia edebilir? Edemez elbette, mevsim kış çünkü.
Yukarıda, girişteki o soruyu ben biraz da kendime sordum aslında! Çocukluğumu hatırlamak mı istedim, nedir? Öyle ya, kim istemez ki çocukluğuna doğru hayali bir yolculuk yapmayı!
İlginçtir, muhayyilemdeki çocukluğuma dair hatıralar nedense ağırlıklı olarak hep kış mevsimine ait. Kışlar çok sert geçerdi. Kar ise diz boyu yağardı abartısız.
(Hadi kapat gözlerini. Evet, işte tam böyle; harika! Hızla yürü şimdi geriye doğru. Baharda yemyeşil olan, türlü çiçeklerin ve meyve ağaçlarının bulunduğu ama şimdi diz boyu yağan kardan, her tarafın bembeyaz kesildiği bahçenize bakıyorsun evinizin penceresinden şaşkın gözlerle. Uykudan yeni uyanmışsın. Fırlayıp çıkıyorsun sıcacık yatağından. Hiç fark etmez, içerisi de sıcak nasılsa. Anacığın tutuşturmuş yine kuzineyi. Altılı yaşlardasın henüz. Üf! diyorsun, bu kadar da kar olur mu be! -Olurmuş.- Bütün bahçeyi bir çırpıda tarayan gözlerin, diğer evlerin bahçelerine kayıyor; bir yarışı kazanır gibi haykırıyorsun: bizim bahçeye daha çok yağmış! Evet, evet! Daha çok yağmış! Sonra daha da ötelere uzanıyor bakışların; tarlalara ve köyün merasına doğru. Hasretle beklediğin kar bütün gece aralıksız yağmış ve artık durmuştu. Bu arada, bahçede çın çın öten, zaman zaman yem bulabilmek umuduyla uçup bir yerlere konan kuşlara takılıyor bakışların. İçin cız, ediyor o an! Pencerenin pervazına biraz ekmek kırıntısı bıraksam mı acaba? Anacığın kırar mı hiç biricik oğlunu. Ablanın da yardımıyla pencereyi açıp bırakıyorsunuz ekmek kırıntılarını o zavallı kuşlar için; ah, ne saadet!
Sonra, öğle saatlerine doğru eldivenlerini ve kar başlığını takarak çıkıyorsun evden. Kim tutar seni! Kızağını kaptığın gibi Şirketin Bayırı’na doğru koşturuyorsun. Orada da kazanmalısın yarışı! Kazanmalısın evet! Bunu tekrar ede ede varıyorsun yarış mahalline. İşte, köyün bütün çocukları orada; haydi bakalım!
Önce biraz ısınma turları, ardındansa başlıyor o amansız yarış..)
Birden, sabah ezanlarıyla birlikte kesiliyor bağlantı.
Bir müddet kalıyorum öylece; büyük yarış ile ezan sesleri arasında.
Biraz sonra kalkıp abdest alıyorum…
Kış ayakkabısı
Irak’a veda ziyaretinde bulunan George W. Bush, kötü bir sürprizle karşılaştı. Iraklı bir gazeteci “Bu sana veda öpücüğüm köpek” diyerek, ayakkabılarını Başkan’a fırlattı. Bush saldırıdan eğilerek kurtuldu.
BAĞDAT – Washington’dan gizlice ayrılan ABD Başkanı George W. Bush, Irak’a gerçekleştirdiği son gezide bir gazetecinin ayakkabılı saldırısına uğradı. Irak Başbakanı Nuri El Maliki ile ortak bir basın toplantısı düzenlediği sırada meydana gelen olayda, Iraklı gazeteci Muntazar El Zeydi iki ayakkabısını da çıkarıp peşpeşe Başkan’a fırlattı. Bir yandan da “Bu sana veda öpücüğüm köpek” diye haykıran 29 yaşındaki gazeteci, güvenlik güçleri tarafından etkisiz hale getirilerek salondan çıkarıldı.
(16 Aralık 2008- Basından)
Seni hiç unutmayacağız ey onurlu gazeteci!
Senden bir kahraman diye bahsedeceğiz çocuklarımıza.
Anlata anlata bitiremeyeceğiz seni!
“Bu sana veda öpücüğüm köpek!” diye haykırarak ABD Başkanı’na fırlattığın o ayakkabılar, bütün insanlığın şahit olduğu üzere en anlamlı kış ayakkabıları olarak tarihe geçecektir.
Alkışlıyoruz seni buradan!
Kucaklıyoruz gıyabında!