Birinci Bab
Cıva kıvamını yakalamış bir yarasa,
Ucu açık makası ses yordamıyla buldu işte.
Korku ve iştah arasına sıkıştırılmış gençliğim,
İhtar çeken bir çocukluktur eceline.
Biçilmiş bir kefene baktım uzunca,
Bereket ırmaklarında yağmalanan gövdeme daha sonra;
Sonra uzadı gece biteviye.
Çekilmiştir çilesi öncelenerek
Erken hasadların eşiğinden dönülmüş ne varsa…
Şiirle tarihlendirilmiş öpüşlerin gölgesinde
başlayan kelimelerin tımarı,
Bir işçinin sinesine yerleşmiş,
İyi huylu lekelerdir,
Yanmış, güneş sarısı alevlerin arasında.
İkinci Bab
Kangren taşınmazlar birikirken yutağımda,
İstila ve ilhak ile tarumar edilmiş bir ülkenin,
Sınırlarında yetişen her gül;
Zehirlenmiş bir gövdedir artık,
Varda Köprüsü’nden düşen her işçinin adelesinde
Her kıyamda biraz daha coşkuyla büyüyen çocuklar
Yorgun bir gülüş bırakır, eve dönen işçilerin yüzünde.
Benefşe kokulu tülbentler içinde
Beyzalara koşan kadınların,
Açtığı yerden ilişilmiş sofralarda,
Aralanmıştır rahmet ve bereket kapıları
Dallanıp budaklanan gülüşlerinde annelerin.
Üçüncü Bab
Çerçilerden alınmış,
Elifba’ları, gökyüzüne devşiren çocuklar ordusu
Yalnızlığıma dokunur, yakıları bir yankıyla hizalayarak.
Babamın, zikri bitince koynundan dağılan misk kokusu
Şiir gibi incelen bir çocuktur
Nice güzel türküler söyler,
Dilimin uzlaşmazında büyürken, kutlu bir şiir eşliğinde…
Dedim ya;
-Olmak-, bir vaktin geçişine en büyük anlamı katar,
Seni bir işçinin emeğinden sıyırınca gece gibi.
Zehrimi soyundukça, büyür gözlerin,
Bir şeyler kavlatarak
Yüreğimdeki akrebin kıvrımlarından.