“sokak lambası yazıları” vardı müsvedde diye karaladığım
içine çıkın çıkın anı sığdırmışım Şirâze
ve unutmuşum rafların birinde
şaşırdım
demek ki ben de unutabiliyormuşum
başka bir yola saptım yaklaşık iki yıl önce
batı’ya doğru başlayan belirsiz bir ilgi besleyerek
şaşırdım
batı’nın batısına ilerledikçe Şirâze
kendimi doğu’da buldum
susmuyor beynimin içindeki vızıltı, tarihimden notlar düşerek
Thule’nin sırları gibi çekiştiriyor eteğimden geçmişe doğru
şaşırdım
her yerde karşıma çıkan sembollerin benzerliğinden
çok sıkılmışım
Ege’nin kıyısından bir balıkçı teknesiyle aldılar beni
çocukluğumdan kalma bir ilgi Rum illerine, antikitenin içlerine
şaşırdım
toprağın rengi aynı, kokusu aynı, karşılayan beni aynı zeytin ağaçları
yine o tanıdık his, sanki buralarda bir yerde ben önceden de vardım
kızımın saçlarını, oğlumun nahif yanlarını inceliyorum, kendimden parçalar arar gibi
birinde Moğol katılığı, ötekinde Moldovan kararsızlığı
izliyorum öyle; önüne geçemediğim merakla, bazen sabırsızlıkla, telâşla
nedir ki gelecekten nasipleri ve nerelerden geçecek kader çizgileri?
daha da önemlisi ben Şirâze,
sahnelediğim oyunun bir parçası olarak bırakabilecek miyim onları?
“dokunma” diyorum işte ısrarla, yere düşen parçalara, bırak kalsın “anı” diye
“değiştirme” diyorum ilgilerini ve bırak özgürce şekillensin dolu dizgin ümitleri
sen önce kendi çelişkilerinden kurtul, at üzerinden sana ait olmayan yükleri
ve incel incelebildiğin kadar Şirâze, zamanı geldiğinde kopabilmek için
kimse kalmamış çamların altında bana yakın
dedemin baston sesi, annemin adını koyamadığım öfkesi sadece bir yankı şimdi
yarınsız çocuklar boğulacak deniz arıyorken benim toprağımda
ben kızımın saçlarını, oğlumun nahif yanlarını inceliyorum benden değillermiş gibi
“ne olacaksa olsun” diyorum Şirâze, olsun olup olacaklar ve dinsin bu sancı
kendi kendimleyim iki hecem; yazıyorum çiziyorum, ölçüp biçiyorum yıllardır
elde var sıfır!
kızım uzun saçlarını, oğlum bilmediği nahif yanlarını alarak uzaklaşıyor
“ben” diyorum, “ben” Şirâze; “heba etmişim göçebe bir hayat içinde yirmi yılı ne için?”
olsaydı Gazzâlî medrese hocam, Franz Passow düşün dilim, Steve Hanks realistik yanım
yavaşlatabilirdim belki akıl-his arasındaki limiti yüksek gel-git’leri
o yüzden işte, azimli bir başlık atıyorum bu Eylül için:
feminine psikoloji ve akıl sağlığım
Şirâzem,
bir sana göçebilsem
toparlanacağım