Hafifçe doğruldu. Biraz rahatlamak için küçük iskemlesine bir yastık daha koydu. Küçük çocuk, kanatlarını hafifçe çırparak ona yaklaştı; ani bir hareketle yere kondu ve sordu: “Kuşyemi ne kadar Dede?” Kuşyemi, hani şu meydanlarda güvercinlere atılanlardan. Belli ki çocuk açtı ya da yemleri acıkmış olan bir arkadaşına almak istiyordu. Kanadı kırık olduğu için iyileşene kadar yuvada kalmak zorunda olan bir arkadaşı olabilir. Ne de olsa kanadı kırık kuş merhamet ister. O kadarını sormadım. Aslında hiç merak etmedim. Önemli olan küçük çocuğun şu anda kuşyemi istiyor olması değil mi sayın okur? Çocuk, İsmet Dede’nin -evet, karakterimizin adı İsmet Dede ve yine evet, kuşyemi satıyor- cevabını beklemeden tekrar yükseldi. Gerçekten! Çocuk, meydanın üzerinde bir tur uçtuktan sonra tekrar İsmet Dede’nin yanına kondu. Evet, çocuk yere kondu. İsmet Dede sevecen bir tavırla ona gülümsedi; çocuğa bir bardak kuşyemi verdi. Parasını aldı, tam 5 T. İsmet Dede’nin parayla arası pek iyi değildir. Onu, bilen bilir. Değer verdiği dünyalığı olarak sadece bir bastonu vardır. Güvercin başlı bir Devrek bastonu. Anlatılanlara göre Ali Ziya, Mısır’dan döndükten sonra yapmış bu bastonu; İsmet Dede’nin babasına hediye etmiş. Baba yadigârı anlayacağınız. Ne zaman biri bu bastonu sorsa, İsmet Dede gururla anlatır hikâyesini. “Babam, Ali Ziya’yı limanda tam dört gün beklemiş.” diye başlar her seferinde. Tabi eşya deyip de geçmek olmaz. Bağlanıyor insan onlara da. Yeter ki doğru eller, onlara doğru değeri versinler. Yani bir tür varoluşu tamamlayan anılar gibi. İsmet Dede ölmüştü, güvercin başlı bastonu ise torununun evindeki gümüşlükte süs olarak duruyordu.
Varoluş sebebi: Dede yadigârı.
Hikâyesi: Dedem, onu bir baston festivalinden almış sanırım. Yanından hiç ayırmazdı rahmetli.
Şu anda İsmet Dede’nin çok sevdiği tek dünyalığı, ileriki yıllarda böyle bir anlam karmaşasına uğrayabilir elbette. Kim anlam karmaşasına uğramıyor ki? İsmet Dedem de böyle bir karmaşa yaşamış bir zamanlar. Eşini kaybedince ne yapacağını bilememiş. Bu konuyu pekâlâ ona sormak isterdim, ama onu üzmek istemem. Söylentileri aktaracağım size. Eşini kaybettikten sonra terk etmiş yaşadığı şehri. Çocukları yardım etmek istemişler, hayırlı evlatlar tabi. Ama “Olmaz.” demiş İsmet Dedem. Yıllarca kendi söküğünü kendisi dikmiş. Kalkmış gelmiş bu şehre. Şehrin ismini pekâlâ söyleyebilirim sayın okur, ama söylemeyeceğim. Aslında size şehrin ismini verirsem, onun sizde uyandıracağı imgenin İsmet Dede’yi yutacağından korkuyorum. Bu, hep böyle olmuştur sayın okur. İsmet Dedeler, şehirlerin meydanlarında görünmeden yok olup gitmişlerdir. Peki, İsmet Dede neden bu yaşında memleketini terk edip böyle büyük bir şehre gelmiş diye sorarsanız, -aynı soruyu ben de sormuştum, İsmet Dede’ye değil, söylentiyi bana aktaran adama- bir açıklaması var. Tabi bunların hepsi söylenti. Şehir efsanesi diyenler de var. Bazılarına göre İsmet Dede ölmüş, hatta hiç yaşamadığı da söyleniyor. Ama İsmet Dede canlı kanlı önümde duruyor sayın okur. Şimdi kalktı yerinden, elindeki bir bardak kuşyemini eşine verdi. Birlikte kuşlara yem atıyorlar. Güvercinlerin hepsi yanlarında şimdi. Gerçekten! Hem şehir efsanesi neymiş be arkadaş? Şehir efsaneleri zengin iş adamaları içindir; “Bir zamanlar çok fakirmiş.” diye başlarlar. İsmet Dede, nesnel anlamda zengin biri değil. Sıradan bir insan, hatta yaşadığı hayat itibariyle sıradanın da altında biri. O kadar sıradan ki her sabah namazından sonra bu meydana gelir; güvercinleri besler. Bir güvercinin ayağına not bağlar ve onu uçurur. Bazılarına göre İsmet Dede, o notu karısının mezarına gönderiyormuş; bazılarına göre ise o not, ikindi vakti yaşanacak olan geçmiş için geleceğe gönderilen bir notmuş. Bana çok sıradan geldiği için kendisine nedenini sormadım.
İsmet Dede’nin gözünden
Gelecek, eminim. Onu, burada tanıştığımız yerde beklediğimi biliyor. Umarım not ulaşmıştır. Gelecek, aksini düşünmemeliyim. Hem ikindi daha okunmadı. Allahım her gün bu acıyı yaşamak… O gelmeden ölecekmişim gibi hissediyorum. Ölümden korkmuyorum. Ölüm haktır. Ama onu geride bırakmak, işte bu beni üzüyor. Ya geldiğinde ben ölmüş olursam, o zaman ne kadar da üzülür. Anılar, onları yaşamış olanlar ölünce mi yok olurlar? Ölümle aramda bir sıkıntı olduğundan değil, ama ne bileyim, küçük bir çocuğa bakarken ölümü bu kadar çok düşünmek, beni umutsuzluğa düşürdü. Bugün görüşemeyeceğiz sanırım. Ne alakası var şimdi? Allahım neler diyorum ben!
Küçük çocuğun ailesinin gözünden
– Bak şuna bak! Ayyyy! Nasılda koşuyor! Düşecek şimdi. Sanırsın uçuyor. Oğlum dur dur koşma! Bak hiç dinliyor mu?
Çevredeki birinin gözünden
– Yuuuh be dedeye bak, yaşından başından utanmadan küçücük çocuktan 5 TL aldı, tühh sana yazıklar olsun be adam!
Birkaç saniye sonra…
– Vaaaayy adam paşa çıktı çocuğa 10 TL para üstü verdi. Adamın da günahını aldık beeeee.
Albert Camus’un gözünden
– Gerçek, aziz dostum, can sıkıcıdır.
Bu Sayının Diğer Yazıları
Dua / Mehmet Akif ErsoyŞirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -76 / Şiraze
Ne Diyebilirim ki Sana? / Semra Saraç
Gelecek Zaman Şiiri / Nurettin Durman
Gölge / Mustafa Özçelik
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…