Sanatçı Ruhu

Gerçekten bilmiyordum. Bir pusulası mı vardı elinde? Yollar ve yollardaki her şey göstergelere mi dönüşmüştü? Hep ona onu göstermek, onu uyarıp ikaz etmek için miydi bunlar? Her pencere aynı zamanda ayna mıydı? Onu ona göstermek için ayna. Sathileştiğinde onu belirsizleştirip, silecek olan ayna. Yaratılışımda beni aynalara bağlayan bir şey mi vardı? O şey, sathileştiğimde belirsizleşmekten korkmam mıydı? Belirsizleşmeye, incelmeye, silinmeye tahammül edememem miydi? Kendi içimde silinmeye tahammül edememem. Kendime karşı saygınlığımı yitirmek istememem… Ne tuhaf, burada başkaları yok. Başkaları için yapılan bir şey yok. Yalnız kendim için. Onun güvenini hak etmem için. Kendimi güzel ve iyi bulabilmek için. Dolayısıyla da özgür kalabilmem için. Kimsenin sormadığı-soramayacağı-isteyemeyeceği hesapları kendime veriyorum bu yüzden. Bu hesapta özür kapısı kapalı olduğundan bu hesap ağır ve asla acımayan…
Günahsızlık, masumiyet ne özgürlük… Ruh ne özgürlük. Pencereler böyle çok, böyle çok pencereler. Belki de güçlü bir ruhun (iyi yaratılışından dolayı güçlü) özgürlüğü adına hepsi. Ve onun cesareti yeni yeni pencereler.
Bu yüzden nasıl da hizmet ettiriyor kendine her şeyi. Nasıl da geçerli fermanları. (Fermanları, ferman-ı hümayun mu?) O konuşunca vücut şehri de dünyaya başka gözle bakmaya başlıyor. Onun gözleriyle görüyor o zaman. Salt fikir olsaydı konuşan, ona böyle tesir edemeyecekti. O fikri sarmalayıp sunduğu şey ruhtu, onu vazgeçilmez kılan ruh… O zaman bana bir sanatçı ruhu getir. Bütün soğuk fikirlerin buzlarını çözsün. Akılları ısıtsın, inandırsın.
Bana bir sanatçı ruhu getir.  Düşüncenin derinliklerine, hayalin derinliklerine, hayatın derinliklerine atılsın ve atsın. Ve uçurumları korkusuz kılsın böylece. Ve gerektiğinde parmak uçlarının bile kanat olabileceğini hatırlatsın. Özgürlüğü, bu sanatçı ruhunun korkusuzluğuyla tanı. Ve önce kendi bireyselliği adına yaptıklarıyla…
Kendi kendimi aşmak için merdiven mi? Kim o merdiven? Ben mi? Yazık ki ben… Merdivende ben, merdivene çıkanda ben. Bu basamaklarda dönüp dolaşacağım, çıkıp çıkıp bulacağım ne? En sonunda yine kendim. Ne büyük merhale kat etmiş olacağım Allah’ım… Kendim! Şu boş sokaktan geçiyorum, kendim, şu kalabalık yoldan geçiyorum kendim. Uyuyorum, uyanıyorum kendim. Kaçıyorum, gizleniyorum, beraber kaçtığım kendim.
Kimin kendiyle böyle başı dertte bilmiyorum.
Yardım et Allah’ım beni kurtar, diyeceğim. Kurtar. Kurtulmam için mi, nefes almam için mi bu pencereler? Bunlar bana yardımın mı? Ellerimden tutuşun mu, gözlerimden…
Doğru ya, yardım ancak böyle olurdu. Kimin neye ihtiyacı varsa onu ona vermekle, onun peşine düşürmekle, onu buldurmakla olurdu. Kim hazır eyledi yolları bana? Kim düşürdü beni yollara benim haberim yokken.
Ayaklar mı, yollar mı, pencereler mi, derinlikler mi, hepsi, hangi var oluşa doğru? Hangi oluşa doğru? Doğru değil mi bu yol, dosdoğru değil mi? İnsan ne şüphe? Şüphe ne insan? “Söndü istikamet…’’
Yeniden yeniden pencereler açıyorsun, yeniden ellerimden tutuyorsun. Yeniden oluyorum yardımınla. Boğulmamam, nefes almam, biraz daha yaşamam için mi hepsi? Ya da hepsi ve her şey, bir istidadı gün yüzüne çıkarmak için mi? Hayat ya da hayatı, bir istidat mı? O konuşursa… ben susmalıyım. Susmalıyım. Yaratılışından onu çeken şey, diye susmalıyım. Yaratılışı öyle olduğu için, yaratılışından kaçamayacağından, susmalıyım. Yön ve yol belirlenmişse artık söze ne hacet? Susmalıyım. Ama başka bir çare…
Bana bir sanatçı ruhu getir. Hüznümü, en çok da arayışımı, şu hakikat arayışımı ona devretmeliyim. O kullansın. Yoksa ne tene, ne cana dayanamayacağım. Kullansın o, tüketsin onu. Ya da dayanabilirse sonsuzlaştırsın onu.
Ona devredersem yaşama umudum kalmaz mı? Ben kalmaz mıyım? Kalmak isteyen kim? Ya ölmek isteyen? Ölebilsem… Ölüm ne saadetsin, diyeceğim.
Bana bir sanatçı getir. Bir sanatçı ruhu…
Çünkü her zaman ruh kalacak o.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

147. SAYI / KASIM – ARALIK 2013 / Ay Vakti
Tasavvuf Edebiyatımız / Bilal Kemikli
Sevgi ve Aşk / Selami Yalçın
Ay Vakti’nden Beklenen… / Ay Vakti
Sanatçı Ruhu / Semra Saraç
Tümünü Göster