Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -76

âhenksizliğimin nedeni
bir melodinin hissedilemez eksikliği
ya da tablodaki bir rengi
unutması ressamın

bu hareketsizliğimin, duran düşlerimin bir sebebi olmalı
göremediğim, idrâk edemediğim
“yok, vazgeçmedim” diyorum kendime günde yüz kere, belki bin kere
geçmedim de Şirâze, geçenlerden habersizim

yine bir Şubat ortası
alsam seni karlar arasından, vursam Akdeniz kıyılarına
vursam üzerimde gezinen karanlığı, en ince noktasından
bugün kanayan Palmira’da

sen çağır beni sevgili, kaçayım boy boy
sen çağırdıkça kaçırayım kendimi, sebebim ol
gerimde bıraktığım her bir imge üzerinde

içimi döktüğüm cümlelerimi bulama diye
nehirlerde boğayım aksimi, kederim ol

Gölbaşı’nda erik ağacı; Bender’de ceviz,
İvanovka’da nar, Gülistan’da limon…
düşürsem gölgemi gölgene bir yudum su tadında Şirâze

öyle durulsam Nimes’te, zulmetim ol

hem senli, hem sensiz, hiç nedensiz, bazen kimsesiz, bazen hüzünbaz oyunlarda tekinsiz
çoğu zaman geçimsiz, çok zaman da çok şeyden habersiz

gemsiz, hâlsiz, hâletsiz Şirâze; bilinmezim ol

Zenger Paşa Konağın’da bir içimlik kahve tadında bakarken ahşap korkuluklardan
90’lı yıllarda kulağıma gelen fısıltılar
üzerime düşen bakışlar
omzuma asılı çantamda bir şehrin romanı
yalnızlığıma duyduğum özlemi de katıp hâlet-i rûhiyeme
sana söylenmek üzere biriktirilmiş her bir cümleyi tekrardan geçirip gözden
bir prova ediyorum kendi sahnemde; uzletim ol

Azize Tereza Kilisesi yakınlarında bir an durup kaldırım taşlarını okşuyor bakışlarım
Kale Sokak’ta oynaşıyor çocuklar yine
eski evlerin dış boyaları gözümü alıyor, eğri balkonları sarkıyor ara yollara
bir kadın sesi geliyor kulağıma, bir şangırtı kopuyor arkada
kargalar havalanıyor birden, el işi satan genç kızlar gülüşüyor

yazıyorum Şirâze, çiziyorum resimlerini bir bir; rikkatim ol

bilirim değişim üzerine kurulmuş düzen
her çatıdan bir kiremit eksiliyor, her dağdan kaya parçaları
her evden gidenler oluyor, bir de her eve gelip yerleşenler
caddeler başka başka isimlerle anılıyor, tarihin üzerine toprak atılıyor sonra
bir zamanlar annemin oturduğu evde şimdi başkaları yaşıyor
sınıflarımda başka isimler okutuluyor, kürsüler ekleniyor kürsülere Şirâze
geçtiğim yollardan yeniden geçiyorum, mekânlarda çay içiyorum meselâ
ne hoş kimse beni tanımıyor, bana konuşmuyor; bilenim ol

köşedeki kitapçınının arka bahçesinde oyalanıyorum belki gelirsin diye
hani Şubat ya, hani kitap kokusuna düşkünlüğüm çok başka ya
senin de yolun düşer sanıyorum da kapıdan girenleri yokluyorum uzaktan
sonra sinema afişlerine bakınıyor, geçen otobüslere göz atıyorum öylesine
sırf içimden geldiği için Sofi’nin Dünyası’nı satın alıyorum yine; visâlim ol

Ankara’da değilim, İstanbul’da değilim; değilim bir yerde, değilim sen’de
tâlib de değilim üstelik gidene, gelene, gelmeyene, gelemeyene;
mor kağıdım, mor kalemim, mora çalan her şeyim Şirâze; sen benim idrâkim ol

çağır beni sevgili
çağır ki çağrıldığımı bileyim
aşk değilim, aşık değilim sevgili
ben aşkı nereden bileyim

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

143. SAYI / MART – NİSAN 2013 / Ay Vakti
Diriliş Düşüncesi Ekseninde Millet Kavramına Bir B... / Mehmet Baş
Temsilciler / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -76 / Şiraze
Cezada Elif Şehri / Naz
Tümünü Göster