sigaya çekmeli aşkın varsayımsal sonuçlarını
“bilyelerim, bilyelerin, bilyeleri…” der gibi sıradan
ben rengini değiştirdiğimden beri dışımdakilerin
ağır iş makinaları gibi kokuyor giysilerim
ve suçsuzluğumun kanıtlarını topluyorum geçtiğim topraklardan
dur’madan, durul’madan, duraksa’madan, durdurul’madan
bu sebepten işte
on yaşımda, annemin diktiği eteğin ucundaki fesleğen Şirâze
her gözümü kapattığımda açan bir dönem
çam kokulu, hep uğultulu, bayır yukarı toprak yollu
sıyrılamadığım günlerin anısına öpüp başıma koyduğum sen
“gelsen” diyemediğim ya da diyemediğim hiç! “gelmesen”
az mı sevildim, çok mu yitirdim
nedir ilmî gerçekleri aşk bağımlılığımın
ve bendeki bu eksiklik hissinin tanımlayanı konumundaki duyarlılığın
bana ödettikleri, bana söyletemedikleri
bir çeşit nirân, viran, hüsrân ve nâlân
bu gezinmelerim var ya benim, ey pınarlı hülyâm!
sende bulduğumu saklayacak bir hoş makâm tutamayışımdan
Ottawa’nın kıvrımlarındaki hüznü tat Şirâze, gel de kıyılarıma öyle heyecanlı
yeşile düşkünlüğümün hışırtısıyla uyan ve çek beni sana bu “deep” yalnızlıktan
gel de, doğu’dan Atlas sereyim bir parça, bir parça Atlas’ın olayım ya da
hiçbir acının tarifi yok diye herkesin acısına yabancı yaşıyorken herkes uç sınırlarda
tut beni tam düşerken bu “deep” uçurumdan
bazen işte kimsesiz sanır insan kendini; kızar, kırar,
yanarken yakar, yapayım derken yıkar
bir de benim seni özlediğim gibi özler Şirâze
bazen en tanıdık şehirler değişir
yabancısı olunur en bildik mekânların
zaman akar insanın durduğu yerde Şirâze
ondandır tüm değişimlerin gerisinde kalışım
bazen yüreğimdeki ağırlık, ardımdaki karanlık
önüme düşüremediğim ışık “gap” dediğimdir Şirâze
Cadde-i Kebir’de sana bakınırken pustuğum köşeye pek tanıdık
hep kalabalık, hep kararsızlık, her viraj sonrası yeni bir yanlışlık
önümden her geçişinde eğiyorum başımı, döküyorum bakışlarımı
ve acıyorum kendime
gözlerimdeki çökkünlük çorak topraklara denk bir depresyondan bana kalan
ardından bakıyorum çoğu zaman; “yok” diyorum, “o bir hayâl”
yüreğimde yaşayan tek hakan;
söyle bana en sevdiğin aşkına! acıdan sarhoş olur mu insan?
Sandusky’de kar’a durmuş soğukta, bir boş felsefe üzerine yürüyorum
ayağımın altında buzlu çıtırtılar, biliyorum şeytanî uğultu solumdan sağımdan yaklaşan
ufkuna yürümeyi umduğum yerde daha dibe çekilip kayboluyorum asrın edepsizliğinde
beter bir yangın yayılırken ücralarıma, sormadan edemiyorum “kimin hatasıyım” diye
“kimin günahından arta kalan”
sil sil temizlenmeyen, lekeleri geçmeyen bir tarihin arka bahçesinde
hangi gecede söylenmiş bir yalan üzerine güneşim doğan
ninemin köy evinde açıyorum gözlerimi bazen
kireç boyalı küçük odadan görünen dağa baktığımda
beli bükük bir kadın görüyorum, yürüyor salına salına
omzunda yağ tenekesi, diğer elinde erik dalından yapılmış eğri bir sopa
dağı aşacak, bayırdan kıvrıla kıvrıla inecek, şehre adım attığında duracak
terli alnını silerken dışarı kaçan zülfünü örtünün altına gizleyecek
dimdik girerken şehir pazarına
güneşin yerle açısına bakıp “bugün on dakika geciktin Hafize” diyecek kendisine
dönüş yolunda, Fransızlar’ın köyü bastığı gece saklandığı mağaranın önünden geçerken
atını ölü buluşunu her gün bu yüzden hatırlayacak
yangından kurtaramadığı altınları çocuklarına anlatacak önce
sonra torunlarına, sonra da masal olup kalacak bir kağıdın ucunda
ben gibi…
sahilimin beni aralıksız çağırışını dinledikçe buradan
bir kere daha ikna olacağım, inandıracağım kendimi ya da
mutlu olamayacağıma
ne kadar düşünürsem düşüneyim
bu mutsuzluk hastalığının bana nereden ve nasıl bulaştığını asla çözemeyeceğim
ben kendime her gün daha kızgın yaşayacağım
senden sebep daha bir haşin olacağım kendime
zaaflarımdan sarkan cümleleri kopardıkça dalından
bu dünyaya kimin zaafı olarak damladığımı
hangi nehirden hangi denize varamadığımı sorgulayıp duracağım
bu da benim çıkmazım Şirâze, hasta ruhumu senden koparamadan böyle yaşamak
kendi hatalarımdan utana sıkıla, unutmak tedavisini uygulamaya çalışırken
“unutma beni” demeyeceğim sana
her denize baktığında beni bir daha, yeni baştan unut Şirâze
köy odasında, ninemin ardından bakacağım ben elimi çekip bu dünyadan