Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -74

daha ne olsun
mutsuzluğun kıyısında yaşamak bu
buhur yakarak, tütsü koklayarak
ve üstüne çiğ düşmüş, sis çökmüş günlerin anısına hürmeten
yazarak Şirâze

kudüm ve ney, hüzün ve mey âhengiyle sen ey!
geçmişten bile daha ırak
tüm kapılar aynı kuvvetle çalınır dehşetin sesi bu: tak! tak! tak!
belki de en zoru bunca çilekeşliğin yanı sıra seni sesli anamamak

adını haykıramamak
gönlümce benim renklerime boyayarak seni anlatamamak
ve kapına kadar gelip İstinye’den Şirâze, ne gizler diye ardına bakamamak

orada dur, harmonisi bozulmasın yokluğunla kaynaşmışlığımın
orada dur Şirâze, kalıntılarının yakınında sevdamın

ezanı dinledim bir kandil sabahı Şehzâde Caddesi’nde
gece seher vaktine durmuş, zaman sanki vakfede
zikrin sesi içimin en derin kuyularında yankılandıkça Şirâze
Beyaz Gül kokusu yayılıyor buram buram; Medine gül’ü, Isparta gül’ü…
ve ben âyetlerle besleniyorum
rüyâlarımda çıktın diye karşıma o sabah
Eski Antakya’nın dar sokaklarında anılarıma gizleniyorum

bütün kalemlerim mora çalsa da çizgilerimde var telâşı siyahın
ne uzak ne yakın, yok ki mesâfesi gitmiş olmanın
ak’lamıyorum kendimi ey! adımı yanına yakıştıramadığım
yine okyanuslar geçiyorum da aklımdasın

orada dur, orada
ne zaman dönsem seni bulacakmışım gibi
çamlar altında
çanları hiç çalmayan kilisenin avlusunda
ve yüzüme düşen kederi toplamaya çıkan kızların sesi bozsun bu nihâyetsiz mâtemi

Hattena’da

bir yanımla bildiğim, “sen” diye diye diğer yanımla kendimi bitirdiğim
günlerimi eksilttiğim, beklediğim, hep bir yanımda nedenli beklettiğim
de ki kendime geleyim
de ki güneşi göreyim
de ki vazgeçeyim solan günlerimi sulamaktan her ikindi ertesi
ve son demde ben, de ki sende dinleneyim

“çelişki”
dokunsun bana her bir sözün de göreme ben’i
tüm artırdıklarım taşımakla bitmez ki güğüm güğüm
bu attığım kaçıncı düğüm, dirildiğim kaçıncı ölüm
ölgün tarafımın zıddıyla beslenen olsa olsa sensiz bir düğün

sana yakın bir adresteyim de bulama ben’i
her gün, belki her öğün geçip karşında demlenirim
konuşurum sana, sonra susarım
hem bileme, hem duyama ben’i

al beni İstanbul çalkala boğazında, öyle vur karaya
Yenikapı’ya düşsün yolum, alevlerin yuttuğu kitaplığına mevlevihâne’nin
bir el yazması kıymetinde asrın tazelendiği gün
al beni İstanbul, telli duvaklı sevgilim
vur kıyıya da acımasın bir gıdım bana için

al beni İstanbul çalkala boğazında
karışsın rengine rengim, tarihine tarihim

bazen
çok beklersin de gelmez tren
bezen Şirâze
beklediğin yerden geçmez hiçbir tren
bazen
üşenirsin çıkmaya yokuşları
bazen
yokuş olursun Şirâze, kimlere bilmeden
orada dur
bozulmasın ritmi yüreğimin

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

141. SAYI / KASIM – ARALIK 2012 / Ay Vakti
“Aydını Dergi Yetiştiriyor” / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -74 / Şiraze
Estetik’in Anlamı-I / Necmettin Evci
Mevlânâ’nın Aşkı mı? Bizim Aşklarımız mı?... / Sezai Küçük
Tümünü Göster