Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -73

sen, üzerine yaz siyahla siyahın geceye karışıp
olmasın şahidi tüm yazılanların

hasbelkader aynı kareye düştük diye fotoğrafın birinde
yürürken hasbelkader kesişti diye yolumuz Tandoğan’da
ve edebî cümleler kurmadan, uzun paragraflardan birine çekilince limitsiz
azarlıyorum bendeki çocuğu
sonra Şirâze yokuşlarını şehrimin, elimle koymuş gibi buluyorum

ne garip, her süslü kelime üzerime bir özlem düşürüyor içi boş olmayan
sonra kafilelere katılıyor, sudan ucuza satıyorum düşlerimi Maumee kıyısında
her dizenin yazılış sebebini, her buluşmanın belirlenen tarihini
ve her aşkın gün dönümünü tutuyorum zihnimde ne garip
kendime yetiremiyorum üstelik elimle biçtiğim hayatımın her metre karesini
hiç zora düşmeden gölgeleniyorum gece vakti Şirâze, mâzeretsiz küsüyorum
kümelediğim sızılar, korku biriktirdiğim kavanozlar dolduruyor raflarımı
bir bir etiketliyorum yeşilini, beton manzaralı pencereni

çehreni, anlamadığım fikirlerini
sonra durduğum yerden toplumsal kalıplara kesiyorum cezayı rahatlamak için ne garip

kuşkusuz mahzûn olmayı sevdim, belki de seçtim hep
renkli vagonlarıyla trenler geçse de önümden
kendimi kuytuya gizleyip

güzel olanı seyretmeyi sevdim “ölümlü dünya” başlığı altında
yazmayı her boşluğa, yazılmayı iki satır arasında
yazgımın her getirdiğini kabullenebilmeyi sevdim
ben Şirâze,
“kimsesiz kaldım” terennümleriyle kendime sürgünlüğümü,
orada bulduklarımı
ve her gidişimin bana coşkuyla verdiği o buruk tadı hissetmeyi sevdim

her sabah, tek kaçabildiğim yer uykularıma kavuşmak için
“yine gece olacak” demeyi
bana sen’i sevdireni, sevmenin maddeden berî olmaklığını idrâk edişimi
ve ancak veren elin almaya güç yetirebileceğini kavrayabilmeyi sevdim
sevdim Şirâze,
gücün sahibini sadece nasibimce bilmede attığım adımların küçüklüğünü
küçüklüğünü bakış açımın, alanımın, adsızlığımın…
ve her an umudumu yitirmeden kapısında beş vakit bekleyişimi sevdim

bana verilenler içinde de
en çok seni sevdim

öykünün hep en kederli kahramanını sevdim ben; Ayşe’yi, Dirmit’i, Zeze’yi, Eleni Naciye’yi…

yeni isimler bulmayı, bulduğum isimleri gönlümce giydirip gezdirmeyi, onları ikindi çayına davet etmeyi sevdim, dünyama girince kitaplar; dört duvar arasında, tüm sıkışmışlığımla açıldım öykü öykü göklere.

gözlerimden fırtınalarımın okunamayışını sevdim.

ben Şirâze, şehir şehir dolanırken tüm sevinçleri “ölüm gerçeği” tadıyla yaşamayı; yarım yamalak, az buçuk, ufak tefek olmayı; unutulup kıyıda köşede tüm yazılmışlarla beraber tozlanmayı sevdim, bir şey zannederken kendimi hiç tamamlanamayışımı farkettiğim yeri, ayrılırken de cesaret edip hiç dönemeyişimi sevdim.

her hatada, her falsoda, her yanlışta ve her kahkahada bir tokatla titretilmeyi O’nun katında sevildiğimi umarak sevdim, kuşkusuz Şirâze sevdim ben; sabah uyanamamak kadar gece uyuyamamayı, yokluğumdaki her değişikliği bir bir toplamak için yaz sıcağında memleketime uçmayı.

“ben” derken dilimi ısırmayı sevdim, alışmamak için zemine, ne varsa bana ait sandığım, toptan vermeyi sevdim, arşın arşın gezerken uzanıp tarihin sırlarını taşıyan duvarları, sütunları, taşları ince bir hoşluk eşliğinde okşamayı, gittiğim yerde beni neyin beklediğini bilememeyi, geçiciliği ötelerle hiçlemeyi, ve kendimi Şirâze, O’nun irâdesine bırakıp yükümü hafifletmeyi sevdim.

sevdim işte;

kırmak yerine bir ince vazo gibi kırılmayı, her güzel manzarayı yaşamak yerine kıyısından seyretmeyi, neye tâlip olduğumu bana göstereni sızım sızım dinlemeyi sevdim.

kuşkusuz Şirâze bir kendimi sevemedim, bir kendimle halleşemedim.

kara trenler geçti önümden

birine bile binemedim…

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

139. SAYI / TEMMUZ-AĞUSTOS 2012 / Ay Vakti
Yeni İmzalar / Ay Vakti
Resim Altı Şiirler-I / Mehmet Ragıp Karcı
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -73 / Şiraze
Kitaplarla Baharı Yaşamak-II / Recep Garip
Tümünü Göster