Gecenin Birinde

I

Bir an önce şu yapmacık gülüşlerin, samimiyetsiz tesellilerin sardığı atmosferin dışına çıkmalıyım. Beni anlamayan, belki de içten içe benimle alay eden bu yalancı dostlarımdan uzaklaşmalıyım. Kaçmalıyım belki de.

Arkamdan acaba bana bakıyorlar mıdır? Bakıyorlardır elbette. Hem de acıyarak. Ona haber ver- meseler bari. En iyisi telefonu kapatmak. Şu gelen taksi boş olsa bari. Yavaşladı. Duracak galiba.

– İyi akşamlar. Karşıya geçeceğim.

– Peki efendim.

Karşının neresine diye sormadı hayret. Kaç yıldır bu işi yapıyor acaba? Tecrübesiz gibi de gözük­müyor. Yaşı fazla değil ama yüzündeki bu mimiksiz duruş, ezbere bir gidiş gelişin ifadesi. Uzun yıllardır bu işi yapıyor olmalı. Ona baktığımı fark etti. Neyse. Yanlış anlar sonra.

Bulutsuz bir gece… Yıldızlı bir gece görmeyeli uzun zaman olmuştu. Eskiden olsa böyle bir hava­da saatlerce yürürdüm. Tenimi okşayan serin bahar rüzgârı beni başka başka düş âlemlerine götü­rürdü. Hayatın bana neler getirebileceğini düşünür, hayaller kurardım. O zamanlar hayaller kurar­dım evet. Gerçeklerle daha bir iç içe yaşamım olduğundan beri yürümeyi de hayali de bıraktım.

Acelesi var tabi. Yoksa ezbere bildiği yolların neresinde tümsek olduğunu bilmez mi? Muhtemelen evlidir. Huzur dolu evinde onu bekleyen bir karısı “ve”şirin çocukları vardır. Bu acelesi o yüzden olmalı. Bir an önce benden kurtulup karısının yumuşak, huzur dolu göğsüne, sıcak yatağına kavuşmak istiyor. Yine göz göze geldik.

Diğer şoförlerden de farklı. Dikiz aynasından müşterilerini hiç incelemiyor. İki defa baktı, ikisinde de göz göze geldik. Buna rağmen sesini çıkarmadı. Ne iş yaptığımı, niye kendisine öyle dikkatli dikkatli baktığımı sormadı. Nereye gittiğimi bile tam bilmiyor. Beni bir sona doğru götürdüğünü bilse ne yapardı acaba? Yine böyle kayıtsız mı kalırdı? Biraz sonra köprünün üzerinde dur dedi­ğimde muhtemelen sesini çıkarmadan durur. Arabadan inip korkuluklara doğru koşarken arkam­dan korkuyla mı yoksa şaşkınlıkla mı bakar? Soğukkanlılığını korur mu yine?

Peki, ben bırakınca kendimi boşluğa, o zaman ne halt edeceksin? Basıp gidecek misin hiç bir şey olmamış gibi? Yoksa bu olay senin yüreğine huzursuzluklar, vicdan azapları, keşkeler yükleyip seni bir ömür saracak bir pişmanlığa mı dönüşecek?

işte rengârenk ışıklarıyla köprü gözüktü. Niye hızlandı şimdi bu adam. Köprüye girer girmez kenara çek demeliyim. Bu hızla da nasıl duracak. Bu üç oldu. Hala bakıyor. Müşterisini incelemek yeni aklına geldi herhalde.

Dikkat et. Çarpacaksın…

II

Nereye gidecekti bu adam? Sormuş muydum? Karşıya demişti galiba. Yine de sorsam mı acaba? Niye dik­katli dikkatli bana bakıyor öyle? Neyse sormayayım. Nerden bindi gece gece. Keşke arabayı almasaydım. Yürürdüm.

Havada güzel. Yıldızlı bir gecede yürümeyeli ne kadar zaman geçti. Yürüsem ne olacak ki? Bizim oraların havası mı sanki.

Yürüseydim yine egzoz dumanlarına maruz kalacaktım. Ama olsun en azından evden kaçışım amacına ulaşırdı. Biraz yalnız kalmak iyi gelirdi. Şu adamı bir an önce gideceği yere bırakmalı…

Hızlanmalı.

Yine bana bakıyor. Neyse muhatap olmayayım. Sarhoş mudur nedir? Giyimine kuşamına bakarsan hali vakti yerinde olmalı? Muhtemelen masa başında bir işi, iyi bir.maaşı, boyalı saçlı da bir eşi vardır. Arabası da vardır kesin, içkili kullanmak istemedi demek ki. Öyle ya onlar için vereceği üç beş kuruşun lafı mı edilir? Borçmuş, hastalıkmış, çoluk çocukmuş ne önemi var? Onların hayatında bunların yeri mi var sanki?

Hayat bunun gibilere güzel. Güzelliklerini bunlara, kötülüklerini bize gösterir. Yaşamaktan bıktım desem bu adama, bana tuhaf tuhaf bakar. Hayatın güzelliklerinden, onun bize verilmiş değerli bir armağan oldu­ğundan da bahseder kesin. Yaşamın güzelliklerini görmemi tavsiye eder. Olaylara farklı açıdan bakmam gerektiğini o da söyler belki de. En kötüsü sabretmem gerektiğini söyler bu önemsiz muhabbeti sonlandır- mak için. Çok parası olanın çok derdi olurmuş der en sonunda da kendi gibilerin hayatlarının zor olduğunu düşündürmek isteyerek.

Saçmalamaya başladım. Şu adamdan hemen kurtulmalı. Yollar da boşken hızlanmalı. Yine bana bakıyor. Hasta mıdır, nedir? Bu sefer inat ettim o kaçıracak gözlerini. Yeter… Biraz da o benim bakışlarımdan tedirgin olsun.

III

Şehrin ışıklı yolları boyunca ilerliyorlardı. Arkada oturan müşteri boş gözlerle arabanın camından dışarı bakıyordu. Açık pencereden vuran yumuşak rüzgâr yüzünde dolandı. Dikiz aynasından taksicinin yüzüne baktı. Bir müddet sonra göz göze geldiler. Şoför bu bakışlardan tedirgin oldu. Hissettirmemeye çalıştı, ikisi de birbiri hakkında farklı farklı düşüncelere daldı. Yol boyunca konuşmamaya niyetliydiler sanki. Şoför de müşteri de sessiz kalmayı tercih ettiler bu gece.

Arkada oturan müşteri, dakikalardır elinde sımsıkı tuttuğu telefonunu kapatıp, terlemiş avuçlarını gevşetti. Arkasına yaslanıp boş gözlerle dışarıyı seyretmeyi sürdürdü.

iki farklı hayat aynı taksideydi. Farklı hayatların bir araya geldiğinde oluşan tedirginliği ve hoşnutsuzluğu yaşıyorlardı. Bundan rahatsız olan şoför daha bir farklı bastı gaza.

Yol kenarından topladığı içki şişelerinin bulunduğu çuval ile bir ihtiyar o anda belirdi işte. Karşıdan karşıya geçmeye hazırlanıyordu. Sırtında taşıdığı yükten olsa gerek yorgun ve dalgındı.

Şoför, birden önüne çıkan ihtiyarı gördüğünde taksi de büyük bir gümbürtüyle sarsıldı. Şoför gayrı ihtiyari frene bastı. Geç kalmıştı artık. Acı fren sesi şehrin gürültüleri arasında pek de etkili olmadı. Taksi zikzaklar çizerek de olsa durabildi. Arabadan ikisi de aynı anda indiler. Arkalarında kalan ihtiyara doğru hareket ettiler. Yerde hareketsiz yatan ihtiyarı, sırtından savrulan çuvalı ve şişeleri gördüler. Bir müddet sessizce bakakaldılar. Sonra birbiriyle çelişen ifadelerle tekrar göz göze geldiler.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

138. SAYI / MAYIS – HAZİRAN 2012 / Ay Vakti
Gündem / Ay Vakti
Kafdağı / Şeref Akbaba
Cezada Elif Firarı / Naz
Kitaplarla Baharı Yaşamak-I / Recep Garip
Tümünü Göster