“Gitti ol âşık-ı mahbûb-ı ilâh
Kenz-i esrar-ı Huda’yı vakıf”
Abdülbaki GÖLPINARLI
Mehmet Akif, sağlığında olduğu gibi vefatından sonra da şiirleri, yazıları, fikirleri, şahsiyeti ve mücadelesi hakkında çok sayıda yazının hatta kitabın konusu olmuş müstesna bir şairimizdir. Bu konudaki literatür tarandığında karşımıza bir hayli eser çıkacaktır. Ona yönelik bu ilginin nereden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. Tekrar belirtmek gerekirse şunu söyleyebiliriz: Akif, öncelikle sanatı ve fikirleri itibariyle önemli bir isimdir. Bundan daha önemlisi ise şahsiyeti itibariyle çok sevilmesidir. Ona yönelik ilginin temel iki sebebi işte bunlardır.
Akif sevgisi, onun hakkında çok sayıda şiirin yazılmasına da sebep olmuştur. Dolayısıyla Mehmet Akif, sadece şiir yazan değil tıpkı Mevlana, Yunus Emre gibi hakkında şiirler de yazılan bir şairimizdir. Toplum vicdanı onu Mevlana ve Yunus Emre gibi büyük mürşitleri hangi değerde görmüşse Akif’i de öyle görmüştür.
27 Aralık 2011 tarihi Akif’in 75. vefat yılını ifade ediyor. Bu vesileyle onu bu defa da ona adanmış şiirlerle analım istedik. Akif’le ilgili dergi ve gazete sayfalarında çok sayıda şiir bulunmaktadır. Bunlar, henüz derlenmemiştir. Biz, bir yandan bu derleme çabasını sürdürürken Akif dostlarına bilgi vermesi açısından bunlardan bazılarından söz etmeyi uygun gördük. Öncelikle şunu belirtelim: Bu şiirlerin büyük bir bölümü, Akif’in vefatının hemen ardından bu derin üzüntünün tesiriyle kaleme alınmış metinlerdir. Bunlara bir örnek olması açısından Akif’in yakın dostu Mithat Cemal Kuntay’ın “Vefatına tarih” başlıklı şu dörtlüğünü buraya alıyorum:
Toprak, onu, sen kol kanat ol, öyle kucakla
Bilmezsin, o gökten de, adından da temizdi
Ey yeryüzü, mâbet kesilip Tanrı’ya yüksel!
Koynunda yatan gölge bizim Âkif’imizdi
Benzer bir kıta da yine yakın dostlarından Tahir’ül Mevlevi’ye aittir:
Dense lâyık peygamber-i şuarâ
Âsumandan alırdı çünkü peyâm
Geldi bir mü’min eyledi tevrîh
Gitdi efsûs şâir-i İslâm
Arif Nihat Asya’nın da bu tarzda üç kıtası vardır. Bunlardan birisi şöyledir:
Şi’irin, bizi yazmıştı hayatında senin;
Millet, baba kaybetti vefatında senin;
Hâlâ okuruz, ağlayarak kendimizi,
Ey ölmemiş Âkif, Safahat’ında senin!
Görüldüğü gibi bu kıtalar, vefatına düşürülen tarihlerdir. Yine bilindiği gibi tarih düşürme bizim edebiyatımızda bir hayli önemli bir gelenektir. Akif’in vefatıyla ilgili olarak bu geleneğe uygun mahiyette o yıllarda çok sayıda kıta örneği vardır. Bunların hepsini burada vermek mümkün değilse de bu geleneğin günümüzde de devam ettiğini göstermek açısından Mustafa Kara’nın “Muhammed Tahir’in oğlu Muhammed Âkif’in vefatına tarih” başlıklı şu dörtlüğünü de buraya almak istiyoruz:
Muhammed Tahir gibi oğlu da bir Muhammed
Hepsinin mâşukudur son peygamber Muhammed
Dört inanmış adamla bir kalem meydanlarda
Haykırıyor: “Hey istiklâl şairi Muhammed”
Bu tarzda bir örnek de Bekir Oğuzbaşaran’a aittir:
Her türlü zorbalığa, emperyalizme karşı
Safahat, baştan sona beliğ kelamın arşı
Hepsi birer şâheser; “Gece”, “Bülbül” ve “Leyla”
“Çanakkale Destanı”, Türk’ün “İstiklâl Marşı”
Kıtalar halindeki şiirlerden başka Akif’e ithaf edilen ve daha çok sayıda mısradan oluşan şiirler de vardır. Bunlara bir örnek olması açısından da Ali İlmi Fani Bey’in “Büyük Akif’in Ruhuna İthaf” başlıklı on altı beyitlik manzumesidir. Şair, bu şiirinde Akif’ten de mısralar alarak tıpkı onun tarzındaki bir söyleyişle Akif’e olan sevgisini ve onun toplumsal misyonunu anlatmaktadır. Şiirin başlangıçtaki iki beyti şöyledir:
Ey bağrı yanık şairi İslam elinin gel,
Gel bağrına basmak için açmış sana her el.
Dalma ebedi uykuya bir lahza uyan da,
Ruhundaki hicranları sil, gel de şu anda,
Akif’le ilgili bu şekilde daha uzun şiirler yazma geleneği sonraki zamanlarda devam etmiştir. Bu tarzda en çok sayıda örneğe Ali Ulvi Kurucu’da rastlanır. Genel şiiri tarzı itibariyle de Akif’in en sadık takipçisi sayılan Kurucu, Akif’le ilgili şiirlerinde hem onun şahsiyeti hem de eseri üzerindeki duygu ve düşüncelerini dile getirmektedir. Bir örnek olması açısından onun bu tarz şiirlerinin birinden iki beyti buraya alıyoruz.
Türk nazmına, bambaşka ufuklar açan insan,
Şehname yazanlar, senin iclâline hayran!
azmınla bütün şi’rimizin nâmı yüceldi,
Haşmetli mefahirlerimiz, hep dile geldi!..
Bu tarz şiirlere bir örnek de Rıfkı Kaymaz’a aittir. “İstiklal Şairi” başlığı taşıyan bu şiirin bazı dörtlükleri şöyledir:
Bir mersiye, bir ağıt, bir destandır şiirin,
Bir ilâhi, yakarış, bir dermandır şiirin.
Sonsuza akan ırmak: Baş eserin Safahat.,.
İman, ihlâs, aksiyon, pırıl pırıl bir hayat.
Ey Akif, büyük üstat, şiirin abidesi!
Eserin, milletinin ruhunun güldestesi.
Yüreğin güle hasret, aşık. dertli bülbüldü,
İnancın mısra mısra Safahata döküldü.
Çanakkale seninle yeniden destanlaştı.
Mehmetçik şehadetle, aklaştı, bayraklaştı.
Akif, modern tarzda şiirler yazan şairlerin de ilham kaynağıdır. Bu bakımdan biçimsel olarak Akif’ten farklı tarzda şiir yazan günümüzün pek çok şair de Akif’le kurdukları ruh akrabalığının bir neticesi olarak ona ilişkin güzel şiirler yazmışlardır. Bunlara örnek olarak da Murat Soyak’ın “Mehmet Akif” şiirini alıyoruz:
derde derman arayışı
seslenir ateşler içre
nerede mazlum,
koşar yangında yardım eli
özü bir, sözü birce
hakk’a adanmış ömür
yaşantının yankısı şiir
işaret taşlan dize dize
acılar evi safahat
Hatırlanacağı gibi Divan Edebiyatı’nda her hangi bir şairin bir gazelinin her beytine üçer mısra ekleyerek beşer mısralı kıtalar haline getirmeye Tahmis denmektedir. Daha çok önceden yazılmış, her hangi bir şairin gazeli tahmis haline getirilir. İşte Mehmet Akif’le ilgili bu tarz şiir örnekleri de bulunmaktadır. Bunlardan biri tıpkı Ali Ulvi Kurucu gibi şiir tarzı itibariyle Akif’in yolunda yürüyen Cemal Oğuz Öcal’a ait tahmistir. “Akif’e tahmis” adını taşıyan bu manzumenin ilk kıtası şöyledir:
Fazilet atfedilmek islenirken kalb-i nâmerde
Hicabından düşer erbab-ı iffet daima derde
Mürüvvet kalmamış vicdanda, iz’andan eser serde
«Haya sıyrılmış artık, öyle yüzsüzlük ki her yerde»
«Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde»
Akif’le ilgili bu tarzda yazılmış daha çok sayıda şiir bulunmaktadır. Bunların hepsini burada vermek mümkün değildir. Bu yüzden şairlerden bazılarının ancak adlarını anmakla yetiniyoruz: Mehmet Yaşar, Abdülbaki Gölpınarlı, Halil Yüksel, Kul Ozan, Remzi Dede, Recep Garip, Selamettin Ünal, Sergül Vural, Seyfettin Ünlü, Süleyman Sayar, Yahya Akengin…
Bu vesile ile merhum şairimizi rahmet ve minnetle bir kez daha anıyor, bu tarz şiirlerin artmasını diliyoruz.