Tarık Buğra’nın “Yalnızlar” Romanında Birey Yalnızlığı*

Tarık Buğra’nın 1950’lilerde kaleme aldığı fakat 1981’de okurla buluşturma imkânı sunduğu bu eser, isminden de anlaşılacağı gibi birbirlerine çok yakın oldukları halde duygusal bağlamda iç karışıklık yaşayarak yalnızlaşan bireylerin hayatlarını gözler önüne serer.

Sosyal açıdan ele alındığında tek bir şahıs üzerine kurgulanmayan ve tek bir şahsın yalnızlığını anlatmayan roman, 1935’li yılların Türkiye’sini gözler önüne sermesi hasebiyle az da olsa toplumsal açıdan Batı arasında kalınan açmazlığın verdiği sıkıntı kendini hissettirir. Kızına mutlu bir gelecek sunmak için çabalayan Hayriye Hanım’ın damat adayları arasında yaptığı tercihte akrabası ve kızının çocukluk aşkı olan Murat Kervancı’dan yavaş yavaş vazgeçmesi, romanın kart karakterlerinden olan Murat’ı duygusal açıdan yalnızlığa iter.

“Ona yedi ceddini tanıdığı ve saygın bulduğu, uslu, edepli ve otuzu aşmamış birisi gerekti.”(s.23) Hayriye Hanım’a göre bu cümleler, aradığı damat adayını ifade ediyordu. Hayriye Hanım’ın, bu faydasız isteğinde ısrarcı olması kızı Hürrem’i de yalnızlığa itecektir. Çünkü ilk aşkı olan Murat’tan annesinin isteğiyle istemeyerekte olsa vazgeçecek ve annesinin gayretiyle tertip ettiği doğum günü partisine çağrılan damat adayı Doktor Rıza Candaş’a gönlünü kaptırıverecekti.

Hürrem, Doktor Rıza Candaş’ta tarifi imkânsız bir çekicilik ve kadınlık hislerinin tatminini arar bir istek bulmamaktadır. Bu yönüyle doktorun sadece tıp sahasında mütehassıs olmadığını hemen hemen her konuda insanları alt, mağlup ve rezil edecek bilgisinin ve kabiliyetinin olduğunu romanı okuyanlar görecektir. “Seni istiyorum Hürrem; senin bana gelmeni istiyorum. Topluma ve aslı astarı olmayan geleneklere yenilmişliğini silkip atıver.”(s.26) Nitekim Hürrem’i de o yapmacık duygusallığı ile kandıracak ve mantık oyunlarını kendi çekiciliği ile birleştirerek Hürrem’e sahip olacak ve Hayriye Hanım’ın razı gelmemesine rağmen onunla evlenecektir.

Doktorda yalnızlığa mahkûm edilenlerden biridir. Çünkü çok yönlü şahsiyeti ve karmaşık kişiliği ile o da gerçek aşkı aramakta ama elinden gelmeyecek kadar gurur ve bencillik yaptığından dolayı da mutsuzluğa ve yalnızlığa mahkûm edilmektedir. Doktora göre diğer insanlar, ötekileşen ve sadece kendisi ötekileştiren konumundadır. Kendi dışında ikinci bir varlığa dahi tahammül edememesi ve bir kırlangıç gibi çevre değiştirmesi sempatikliğinden dolayı küstah ve bilgisinden dolayı da ukala olması diğer insanlara karşı tepeden baktığının delilidir. “Ötekilere, hepsine ‘zayıf, daha kötüsü gayesiz ve sırf miskinlikleri yüzünden bu sefalete katlanan solucanlar’ derdi.”(s.103)

Murat Kervancı ise bir tarafta aşkın omzuna yüklediği karşılıksızlığını ve bunun derdini kaldırmaya çalışırken diğer taraftan ailesinin kendinden beklediği diplomayı hak edememenin ve bunun getirdiği çaresizliği ile kendini müziğe, içkiye ve kadına kaptırarak melankolik bir hayat yaşamaya başlar. Diplomasını alamaması ve okulunu yarıda bırakması ilk aşkı olan Hürrem’in aşklarında kendisi kadar sadık ve fedakâr olamamasından kaynaklanmaktadır. Macit isimli arkadaşıyla tiyatro kurarak bu aşk acısını bir nebze de olsa unutmak isteyerek hayatın gerçekliği karşısında kendini yalanlaştırmaya ve yalnızlaştırmaya çalışacaktır.

Kendi içinde yalnız kalarak kendini arayan Hürrem ise doktorun karmaşık kişiliğinde daha da kafası karışmış ve Murat’a yakınlaşmak isteği içinde peyda olmuştur. Çünkü doktor, kendi kasabasında değişiklik ve heyecan aramaktadır. Aslında doktor, o dönemin insanı gibi kendini aramaktadır. Kendini arayan adam motifinde olan her birey de kendini arama sürecinde daima yalnızlık hissini yaşayacaktır.

Doktor ile Murat’ın kesişim noktası olan Hürrem ise saf ve temiz duygularıyla yaşattığı ilk aşkı Murat ile kadın dürtülerinin tatmincisi ve her hissine cevap vermekte olan ama sadece kendisine değer vermesini istediği doktor arasında ikilem yaşamaktadır. Doktor, Murat’tan Hürrem’i yani karısını kıskanmaktadır. Kaybetme korkusu, Doktorun hiç alışık olmadığı bir duygudur. Kendi iç âleminde Murat’a bir nevi iç savaş ve çökertme psikolojisi uygulamaktadır. Bunu Murat’la karşılaştığı her anda yapar.

Anlatının yarısından sonra olay akışına başka “yalnızlar” da girmektedir. Şükriye, Murat’ın beşik kertmesi olan mütevazı zeki bir köylü kızıdır. O kadar saf ve temiz bir niyetle Murat’a bağlıdır ki çocukluğundan beri görmediği Murat’ı eşi gibi kabullenmiştir. Bu niyetle öğretmen okulunu yarıda bırakmış ve rüzgârda savrulan yaprak misali kaynanası olan teyzesinin sözünden çıkmamıştır. Şükriye’ni babası olan Hüseyin Efendi ise, iyi bir avukat olmasına karşın insanların ikiyüzlülüğüne iki yüzden fazla şahit olduğu için hayattan usanmış ve yalan dünyada doğru dürüst yaşanamıyor anlayışıyla hayattan usanarak kulübeye çekilip kendini içkiye vermiştir.

Olayın aksiyon adamı olan doktor “bataklıkları kurutmak” niyetindedir. Yani hayattan kendini pasifize etmiş insanlara sözde yardım ederek hayatına renk ve faaliyet katmaktır amacı. Böylelikle kendini de bataklıktan kurtaracaktır. “Hürrem’i kurtaracak, evinin hanımı yapacaktı. Doğru. Ama Hürrem’le birlikte kendisi de kurtuluyordu; sivrilikleri, aykırılıkları, saçmaları törpüleniyordu.”(s.190) Doktor bu amaç doğrultusunda Murat’a miras kalan Kervancılar çiftliğine gider ve orada her işten anladığını belli ederek işçiler üzerine tahakküm kurar ve çiftliği her alanda ıslah eder.

Çiftlikte Şükriye, doktorun dehasına ve faal biri olmasına hayran kalır her kadın gibi. Doktor, hayattan pasifize edilmiş Hüseyin Efendiye ve Şükriye’ye ayna görevi görür ve kendilerinin farkına varmalarını sağlamak istemektedir. İkisinin de hayata tutunmasını istemektedir. Belki de doktor sırf bu niyetinden dolayı Murat’ın da kendi varlığının farkına varmasını istemesinden dolayı Murat’a gönderilen ve Murat’ın da hovardalıkta çarçur ettiği parayı göndertmez ve Murat’ın çiftliğe gelerek işlere yardımcı olmasını ister. Çünkü doktor, hasımlarını daha yakından ve yüz yüze olduğunda mağlup ederek kendini yükseltir ve diğerinin kendi makamının farkına varmasını ister. “ Murat’ın çene kemikleri oynadı. Susmamak, uygun bir şeyler söylemek istedi. Söz bulamadı; ezildi. Doktor da ‘kışkırtmalı onu, dövüşe zorlamalı’ diye düşündü.”(s.201)

Aşk ve yaşam ikileminde kalan Şükriye, Murat ile doktor arasında seçim halinde kalmıştır ve bu seçim sonucu belki de hayatı değişecektir. Doktor, Şükriye’nin kendi varlığının farkına varmasını istiyor ve bu yalnızlığından kurtulmasına yardım etmek istemektedir. Bunun için de içi zehir dolu küçük bir şişe verir Şükriye’nin eline. Nitekim Şükriye, birkaç gün sonra canına kastetmek niyetiyle o şişeyi içecek ama doktorun, zehri bir kusturucu ile değiştirmesiyle ölmeyecek ve “yalnızlar”ı oynayan karakterler bir nebze de olsun kendilerine gelerek hayata bir parça da olsa tutunacaklardır. Doktor da oynadığı bu kritik oyun neticesiyle bir kez daha karşısındakilere galip gelecek ve kendi bataklığını kurutmak gayretiyle muzaffer bir kumandan edasıyla çiftliği terk edecektir.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Panorama / Ay Vakti
Şirâze’den Şirâze’ye Saklı Mektuplar -70 / Şiraze
Bütüncül Düşünce ve Sanat / Necmettin Evci
Tarık Buğra’nın “Yalnızlar” Romanında Birey Yalnız... / İbrahim Biricik
Kaygı Nesneleri / Salime Kaman
Tümünü Göster