Devrik Cümlelerde Bir Kahve Falı

Kahve falının gerçek olabileceğine inanmak bağnazlıkla suçlanabilir, emellere ulaşılamayan boşlukta hayallere ulaşma isteklerinin, sanal mutlulukların bir telveye bağlanması. Zayıflık olabilir ve eğlence aracı olması da temeli olmayan bir gelenek.Gerçekten bu zafiyet midir acaba, gerçek olmayan şeyi çok istemek, hani küçük bir çocuğun ki gibi. Erkek çocuğu; kısa pantolonlu, elleri kirli, yanmış teni; harçlığının büyük kısmını sürpriz yumurtaya harcamış üstelik, babasının alamadığı büyük bir otomobilin en miniğinin o yumurtadan çıkmasını isterken, heyecanla açarken o kutuyu lüzumsuz kağıt parçalarıyla karşılaşması belki de en önemlisi, halihazırda tekrar oyuncak otomobilsiz kalmak. Bilirsiziniz kocaman insanların telve kalıntılarının anlamsız şekillerine bir çocuğun yumurtaya atfettiği değeri vermesini. Ne acayip öyle değil mi hayal edilen şeyin yumurtadan çıkması, hem de en sihirlisinden. Masallarda anlatılan bir prensesin yada bir prensin, sonra aslında sonu getirilmemiş mutlu sonların bir telveden beklenilmesi de öyle işte. Konular farklı sadece, bir oyuncak, bir aşk bir de ikisi de plastikten; avutmak için hazırlanmış oyuncak ve de mutlu son sadece. Üç boyutlu bir gerçeğe ulaşamamamın verdiği acıyı tek renkli avuntularla dindirmek.. Dindirebilir mi acaba? Acaba çocuk istedi diye çıkar mı ki o otomobil, bir an mürekkebi telve olabilir mi geleceğin yada zaten böyle olan kaderin önümüze çıkarılması mümkün müdür? Olması arzulanır aslında; lakin çıksa önümüze. Bilerek mi yaşanır telveden kareler, temkinli ve tecrübeli biraz, senaryomsu roller bilinerek?Yeşili bol olan, uçurtma bayramlı, hafif rüzgarlı, dallarında anka kuşları bulunan meyve bahçeleri hayal etse bir kış günü; sonra gözünü açınca büyüyüverse bir çocuk. Bir kahve masalının kahramanı oluverse bir gün. Hayalleri olsa, hayal değil aslında..

***

Kahverengi ve oval bir dünyada her şey bir birine girift ve kesif. Bir fotoğrafçının film karelerini kimyasalda bekletip kağıtta anlam kazandırması gibi kadının gözlerini kısması ve gördüğü figürlerin gerçek dünyadaki varlıklara benzetmesi,iyiye veya kötüye yorumlanması. Bir yol süzülmüştür yada ters çevrildiğinde usulca fincanın dibinden uçup konmuştur bir kuş falcı kadının belki hayallerine, belki ferasetine. Haber gelecektir kuşun kanadından yada yola gidilecektir uzunundan. Nasıl anlaşılır bilmem ama üç vakitle sınırlanır olacaklar, sonra müphem bırakılır zaman mefhumu; biraz da genişletilir yani. Dedikodular kavgalar da sıkıştırılır arasına gerçekliğe dem vurmak hayatla özdeşleştirmek için. Hayal değil aslında çıkabilir. Sonra uzun saçları dalgalansa bir kızın bir deniz kenarında güneş ışığında kahverenginin bütün tonlarında. Ayakları suyun içinde birini düşünse, kim kimi neden düşünür ikilemleri arasında tarife uydursanız olmasını istediğiniz bir masal prensesine, keşke falcı kadın söylese kahve renkte onun bütün özelliklerini? Orta boylu biraz kumral görse? Ne çok ister değil mi insan? Gözlerinin rengi de çıkıverse dudaklarından, inanmışlık ve umut hissini daha da doruklara çıkarsa? Baş harfi tutmayınca içinde keşke o harf geçse isminin? Saçmadır ve saçma olduğu muhakkaktır ama geçse keşke. Kurulmasını istediğimiz  cümleler devrik de olsa çıkıverse ağzından darmadağın, kesişse öznesiyle yüklemi? Bütün hayat felsefelerine ters düşse de hurafelere karşı gizle bir savaş açılmış olsa da çıkıverse.

Ayaklarını suda oynatan karaltı seni düşünse?Kurulmuş mesnetsiz hayallerin azmettirilenidir kahve fincanları. Eskiler için kırk yıllık bir hatırın ortağı, kırk yıllık hatırın taşıyıcısı. Yaşanmışlıkların bir tozlu hatırası. Umutların teknesi metal kahkahalara baş kaldıran asi ve hamasî bir cedit-bir tarih kahramanı. Tablası üstünde içine kapanık hep. Hep içinde saklayan her şeyi. Naif, tutana şefkati ve zarifliği öğreten bir muallim.

Ve yeşili bol olan, uçurtma bayramlı, hafif rüzgarlı, dallarında anka kuşları bulunan meyve bahçeleri hayal etse bir kış günü; sonra gözünü açınca büyüyüverse bir çocuk. Bir kahve masalının kahramanı oluverse bir gün. Hayalleri olsa. Hayal değil aslında?

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

133. SAYI / EKİM 2011 / Ay Vakti
On İki / Hilal / Ay Vakti
Teklif / Şeref Akbaba
Bir Mısrada Meçhul/Bir İsimde Bin Ses Bir Başkasın... / Mehmet Ragıp Karcı
Prof. Dr. Durali Yılmaz İle Söyleşi / Şeref Akbaba & Öznur Ertekin
Tümünü Göster