İkinci Balayı Ya Da Unutulmuşluklar

“Maraş, çocukluğumun çocukluğu, ikiz doğmuşuz Ben ve Rasim” diyerek anlatır Alaeddin Özdenören hayatını. Kısa anekdotlarla geçiştirir. Şeflik dönemi sıkıntılarının, yoksulluklarının, Amerikan süttozunun Marşal yardımı nitelemesiyle okullara, evlere kadar girdiği o uğursuz bağ, bahçe, ev ve insan bitleri-böcekleri… Çocukluğumuzun unutulmaz ezilmişlikleridir.
Ve dedesini hatırlıyor “Çocuk yaştayım. Yatağına sırtüstü yatmış, beni dizlerinde hoplatıyor. Dedem Kısakürek Hacı Nuri Bey. Hastaymış. Ve bir de öldüğü gün: Tıpırtılar, fısıltılar ve sessizlik… Dedemin o iri, çok iri gülümseyen gözlerinin arasında beyaz bir uçurum… Hıçkırıklar.” Ben bunları okurken gözleri geliyor Şair Alaeddin Özdenören’in. İri ve gülen gözleri. Demek dedesine çekmiş olmalı diye düşünüyorum.
Yeni bir hayata, yeni bir bahara hazırlanan ilkbahar tazeliğinde diri duruyor. Her geçen gün yepyeni umutlarla karşılıyor bizi. Zeytinburnu’nda Balılı Tecimevi’nin bahçesinde, asırlık çam ağaçlarının altında, yürüyoruz, oturuyoruz. Uzun uzun yürüyüşler ve gece konuşmaları yapıyorlar yenge hanımefendiyle. Burada Ay Vakti giriyor devreye. Şiire, sanata ve eskiye dair bilgileri aktarırken, ıpıl ıpıl gözleri dalıp gidiyor. Umutla uzun konuşmalar yapıyoruz.
Bir ara diyor ki; “Ben burada ikinci balayındayım.” Hoşumuza gidiyor. Gülüyoruz. Balıkesir’den Cemal Şakar’ın uğurlamasıyla Harem’de sabahın yeni doğan güneşini, cıvıl cıvıl öten kuş seslerini, karşımızda duran Sarayburnu’nu, Topkapı’yı, İstanbul Boğazı ve Kız Kulesi’ni izleye izleye karşılıyoruz İstanbul’u. Önce çay, önce çorba ve önce limon diyoruz yeni çizgi için.

Yeni Çizgi’nin adı: Umut.
Alaeddin Özdenören, şiirleriyle, denemeleriyle ve şiir tahlilleriyle bizlere öncülük edenlerden. ‘Unutulmuşluklar’ zevkle okunabilecek, öykü tadında denemelerden oluşuyor. Genç yeteneklerin, edebiyat severlerin ve üniversitelilerin mutlaka okumalarında yarar görüyorum.
Ve belirtiyorum: ‘Unutulmuşluklar’ı mutlaka oku, ey okuyucu!
Rasim’i aradın mı diye soruyor bana. Görüştük diyorum. Gözleri doluyor. Üstad Necip Fazıl derken, Sezai Karakoç derken, Nuri Pakdil derken daha ilkeli, daha saygın, daha hürmetkar, daha içli ve daha bir başka anlamlar yükleyerek konuşuyor. Sanki onların yanındaymış gibi kendisine çekidüzen veriyor. Kendimi düşünüyorum sonra ve sonra bizden sonraki kuşakları ve yazıp çizenleri düşünüyorum. Vefa ve ahlak/etik kelimeleri aklıma takılıp kalıyor.
Zeytinburnu, Şehremini, Murat Aydın, Süleyman Gündüz, Şairler; Erol Erdoğan, Nurettin Durman, Şeref Akbaba, Hikayece Ayşe K. Canbaz sanıyorum Alaeddin Özdenören’in ‘Anılar Kitabı’ için kayıtlara düşmüş oluyor.

Daha çok şeyler yapacağız, birlikte şiirler okuyacağız. Yapacak daha çok işimiz var. Bir an önce koşuya hazır olmalıyız diyorum. Umudu yineleye yineleye yazı, şiir, dergi, dost, sevinç, hüzün, teslimiyet, kitap, iman ve sabır diyerek yürüyoruz. Arkamıza bakmadan. Şiir deyince değişiveriyor. Nerede ve ne zaman der gibi. Şiirin, sanatın, kültür ve medeniyetin merkezi olan İstanbul içinse şunları söylüyor:
“İstanbul; gençliğim, zevk ve coşkunluğum, doya doya yaşadım ama bir türlü doyamadığım büyük şehir. İnsanın kafasında harikalar yaratan şehir. Ben onu ölmüş yüceliklerin seraplarında yitirdim. İstanbul; güzelim benim, devinimlerim, kargaşalarım, ölümüm benim. Bir atlas açsanız dünyanın biçimlerini veren bu albümü dalgın dalgın karıştırsanız, karşınıza İstanbul’dan başka ne çıkabilir? İstanbul; gözbebegim benim. Benim senden başka kimim var? Konuş benimle, dinle beni.
İstanbul’um; içimde yükselen tek çığlık sensin. Paltoma bürünüp karlarında yattım, horozların parolayı bildirdiği vakit uyandığım kent. Şiirimle kucaklaştığım kent. Sevgilim. Ben sensiz ne yaparım?”

Bunları okuyunca kıskanmadım dersem yalan olur. Oysa İstanbul benim de sevgilimdi. Ben de ona tutukluyum. O nedenle bu şehirdeyim. Benim bu durumumu bilenler bilirdi. Sırılsıklamdım İstanbul’a. Onu görmeden rüyasında aşık olanlardandım. Ama olsun İstanbul sevilmeye, tutuklu kalınmaya değer.
Ey İstanbul! Şunu bil ki; seni sevenler yaşatıyor.
Son balayına fatihalarla uğurladığımız
Alaeddin ağabeyimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Bana Sormayın N’olur; Anlatmak Çok Zor Olaca... / Nurettin Durman
Bir Ben Varım Burada Senin Hatırına / Erol Erdoğan
Değilse Şimdi Hiçbir Vakit / Fatma Çolak
Gitmeler / Özcan Ünlü
Yalnızlığımızdır / Alaeddin Özdenören
Tümünü Göster