Mahmud Derviş: Övgüsü Yüksek Şair

Bir ağustos günüydü. Yaseminler yine mezarlıklara doğru yola durmuştu. Ölümün gölgesi, münbit bir topraktan gökyüzüne uzanan bir çınarın, bir şairin üstüne düşmüştü, Mahmud Derviş’in üstüne. 9 Ağustos 2008’de bizlere veda etmişti. Ölümünün ardından Filistin’de ulusal yas ilan edilmiş, Gazze ve Batı Şeria’da kamu binalarında bayraklar yarıya indirilmişti. Cenaze törenine binlerce kişi katılmıştı. Az da olsa Yahudilerden de cenazeye katılanların olduğunu söylüyordu sunucu. Ve barış aktivisti Yahudi bir bayana söz verildi. Mahmud Derviş’in mazlum, sesi kısılmaya çalışılan bir halkın sesi olduğunu söylüyor bayan. Muhabir, “İsrailli diğer Yahudiler de sizin gibi mi düşünüyor?” diye soruyor. Bayan, “böyle olmasını isterdim ama maalesef buradaki Yahudilerin çoğu Filistinlilerin âşık olamayacağını, içlerinden şair çıkamayacağını düşünür, çünkü onlar Filistinlilerin insan olduklarına bile inanmazlar” diye cevap veriyor. Oysa dünyaca ünlü Filistinli şair Mahmud Derviş, 67 yaşında gözlerin yaşama yumarken ardında 30’dan fazla dile çevrilen yüzlerce şiir bırakmıştı. Zira “şairi olmayan bir ülke, hiçbir savaşı kazanmış sayılmaz” diyordu Mahmud Derviş. Şiir, hissedilen ve yaşanılan bir olgudur. Onun şiirleri, bir halkın, Filistin’in hissedip yaşadıkları idi. O, Filistin için yalnız bir şair, bir düşünür, aktivist değil; yeryüzü üzerinde yaşamlarını sürdürebilecekleri bir toprak parçası bile çok görülen, evlerinden sürülen, her gün yakınlarından birini yitiren bir halkın, Filistin halkının dünyaya seslenen çığlığıydı. “Filistinli Sevgili”ydi o. Bağımsızlık mücadelesinin marşı “Neşîd el-İntifada”nın yazarıydı. Samih el- Kasım’ın da dediği gibi Mahmud Derviş’in doğduğu gün direniş de doğmuştu. Filistin bağımsızlık mücadelesini anlattı şiirlerinde, halkının sürgün acılarına dikkat çekti. Halkının acıları kadar işgalcilere karşı direnişi de yazdı. Filistin halkının, İsrail politikalarına ve topraklarının işgaline karşı hep gür bir sesi oldu. Halkına kimlik duygusunu kazandıran bir şair o. Filistin Direnişi’nin müşahhas bir timsali idi. Bir şairin; eserleri ve düşünceleriyle bir siyasi hareket ile omuz omuza giden hayatı arasındaki paralelliğin açık bir şekilde gözlemlenebileceği ender örneklerden birisiydi. Yeni bir yaşam imkânını düşlemekten hiç vazgeçmedi, çünkü o gerçek bir şair ve devrimciydi. “Dünyanın daha iyiye, daha güzele doğru gittiği ümidini taşımadan kim yaşayabilir Şiir, muhtemel değişimi hayal etmedikçe varlığını devam ettiremez. Şiir, bütün insanoğullarına yaraşır bir tarih ve müşterek bir dil sunar. Sınırları çiğneyip aşar. Aslına bakarsanız, şiirin tek hakiki düşmanı, kindir.”

“…fırlattık attık bu türküyü, alın, dedik, sancıdan kıvranan kalplere…”

“Ben Yusuf’um Ey Babacığım” şiirinde, Kur’an’da yer alan Yusuf Peygamber hikâyesini yalın bir üslupla anlatmış ve birçok metninde yöneldiği Arap dayanışmasına acı bir eleştiri yapıyordu: “Babacığım, kardeşlerim beni sevmiyor / beni aralarında istemiyorlar baba”. Arap yönetimlerinin uzlaşmacı tavrını kınar ve onları Filistin mücadelesine zarar vermekle suçlardı. Bu nedenle Oslo Barış Görüşmeleri’nde Yaser Arafat’ın uzlaşmacı tavrının İsrail lehine olduğunu ileri sürerek Filistin Uzlaşma Konseyi’nden istifa etmişti. Bundan sonra kendisini daha çok edebiyat ve şiire vermiştir. Bazı barış aktivisti Yahudilerle Filistin problemini çözmek için uluslararası platformlar da oluşturmuştu.

Erişmek istiyordu tel örgüsüz yurduna:
“…nice öpücükler çaldı kapımızı evimizden uzaktayken bizler…” Mahmud Derviş sözleriyle daha  direnmek istiyordu fakat ‘’Filistinli Sevgili’’ şiirinde dediği gibi
“Dudaklarda hayır mı kalmıştı ki, O bahar gibi dudaklarda!”
Şiirleriyle, tankların karşısına geçip şiir okuyacak, direnmenin acı türküsünü ufkun göbeğine kadar yükseltecek direnişe, halkını ve tüm mazlumları davet etmişti.
“…yaramın üstünde yürümeyi öğretti bana celladın bıçağı.
yürümeyi, hem de yorulmadan yürümeyi.
direnmeyi öğretti. direnmeyi…”

Hanzala “Özgür Filistin”e kavuşuncaya kadar yüzünü dönmeyecekti. Onun şiirleri Hanzala’nın yüzünü dönmesi içindi. Fakat direnişin sembolü olan şairin şiirleri de yine bir direniş sembolü olan Hanzala gibi hep arkasını dönmüştü, kızgındı dünyanın bu soykırıma seyirci kalmasına. Ona göre, şairler savaşı reddetmek için, savaşın dilini kullanmamalıydılar. Bu sebeple işgale direnmek adına hep umut ve aşk sözcükleri sadır oldu kaleminden. “Şiir hayatın ihtişamının ilahisi, ezgisi olmak, çirkin şeylere karşı güzellikle mücadele etmek, savaşa karşı barışı barındırmak zorundadır. İşgale, küçük düşürmelere, adaletsizliğe, haksızlığa karşı çok yazdık, ancak şimdi Filistinlinin bir aşk şiiri yazması, aynı zamanda hem hakkı hem de sorumluluğudur” diyor. Çünkü “bu topraklar daha önce iki şeyle meşhurdu Aşk ve Huzur!”  “…ertelenmiş bir günde, oynaşırken prangalarımızla biz kaybettik, aşk da kazanmadı çünkü sen nazlı bir çocuksun ey aşk!”

Şiiriyle direnmeye davet eden şair yine bir şiir ile “hoşça kal” diyordu dünyaya:
“Rejisörün istediği her şeyi öğrettiler bana
Onun yalanının ritmine göre dans etmeyi
Şimdi artık yorgun düştüm
Efsanelerimi çamaşır ipine astım
İşte bu yüzden… Sahneyi terk ediyorum”

Her daim kederli ailesi Filistin’in başı yine sağ olsun.

Ben Yusuf’um
Ey Babacığım

Ben Yusuf’um ey babacığım
Babacığım, kardeşlerim beni sevmiyor
Beni aralarında istemiyorlar baba
Bana saldırıyorlar, bana taş atıyorlar

Ve taştan daha acıtıcı sözler söylüyorlar
Ölmemi istiyorlar, ancak bu şekilde benden bahsedebilirler
Bana kapılarını kapattılar ve beni dışarı attılar
Beni aralarından çıkardılar
Ey babacığım, üzümlerimi zehirlediler
Oyuncaklarımı yok ettiler baba
Narin rüzgâr saçlarımla oynarken onlar beni kıskandı
Bana ve sana karşı öfkelerinden alev alev yanıyorlardı
Babacığım ben onları neyden yoksun bıraktım ki?
Kelebekler omuzlarıma kondu
Buğday başağı başıyla selamladı beni
Kuşlar avuçlarımda rahata vardı
Babacığım ben ne yaptım?
Neden ben?
Adımı sen Yusuf koydun
Ve onlar beni kuyuya, suçunu ise kurda attılar
Kurt bile benim kardeşlerimden daha merhametli
Ey babacığım, bir kimseye yanlış mı yaptım şunu söylerken:
“On bir yıldızı, güneşi ve ayı gördüm
Ve bunları bana secde ediyor gördüm” [Yusuf 4]

Mahmud Derviş
Türkçesi: Mehmed Işık

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

130-131. SAYI / TEMMUZ – AĞUSTOS 2011 / Ay Vakti
Mahmud Derviş: Övgüsü Yüksek Şair / Mehmed Işık
Süreyya’yı Taşlamak: Bir Oryantalist İftirası... / Abdullah Ömer Yavuz
Aksâm-ı Kelâm / Faik Öcal
Kırılmış İşte / Mehmet Baş
Tümünü Göster