Orijinal buluş ve yeniliklerle gelenekten kopmayan şiir anlayışını dengeli biçimde ve doludizgin götürme ustalığını sergileyen Şeyh Galib; şaşırtıcı ve hayran bırakıcı mısralarla örülmüş olan Hüsn ü Aşk’ı insanı içine çeken bir söz deryasına çevirmiştir. Kaleme alınış sebep ve serüveni, muhtevası, metinler arasında kurulan bağlantılar… Hepsi usta işi ve özgündür.
Yirmi beş yaşlarında genç bir şair tarafından, altı ay gibi kısa bir sürede, yetmiş yaşlarındaki bir ustaya, Nefî’ye, nispetle yazılmıştır.
Birçok özelliklerinin yanı sıra; şiir poetikasını yine şiirle ve üstelik enikonu ayrıntılarıyla ortaya koyan müstesna bir özelliği de vardır. Eser’in “Der Beyân-ı Sebebi Telif=Eseri Yazmanın Sebebine Dair” bölümünde eski şiir anlayışını Nefî’nin şahsında ağır eleştiriye tabi tutarken kendi şiir anlayışıyla ilgili ipuçlarını da yavaş yavaş ortaya döker. Ana hikâyeye bir girizgâh yaptıktan sonra bu defa, hikâyenin temel kahramanlarından Sühân’ı (Söz’ü) tanıtmaya başladığı bölümlerde tekrar aynı konuya daha kapsamlı bir dönüş yapar. Özelde şiir poetikası, genelde tüm söz sanatları hakkındaki harikulâde tespitlerini döktürmeye başlar.
Gerçi Hüsn ü Aşk’la daha da nümâyan olan Şeyh Galib’in başlıca Gayret’inin, Güzellik ve Aşk’ı, Söz ile anlatarak, okuyup işitenleri kendisiyle birlikte Hayret’e düşürmek olduğu Hüsn ü Aşk okurlarınca malûmdur. Güzelliği ve Aşk’ı yeterince tasvir edememe kaygısı eser boyunca asılı kılıç gibi durur ve Hüsn ü Aşk’ı mükemmele doğru hizalamaya çalışır. Hüsn ü Aşk’ın ana karakterlerinden biri olarak ortaya çıkan Suhân kendisini de bizzat kendisi hem metheder, hem de eleştirir durur:
Neyim, nasılım, nasıl olmalıyım, nasıl olmamalıyım?
Böylece Şeyh Galib’in şiir poetikası da ortaya çıkar.
Şimdi fazla söze hacet kalmadan, Hüsn ü Aşk beyitleri rehberliğinde şiirin ne olduğu, ne olması gerektiği konusunda Şeyh Galib’in tespitlerine geçelim:
1-Şiir ve elbette Söz, İlâhi bir bahşediliştir. İlk kaynağı Yaratan’dır. Levh-i Mahfuz hazinelerinden ve İlâhi İradeyle Belirlenen Bilgilerdendir. Bu bahşediliş yeryüzüne Kâinat Kitabı insanın idrakine ortak miras olarak intikal etmiş bütün birikimlerin sanatkârane biçimde mısralarla tezahür şeklidir.
Taktir edilene eden gerektir
Söyleyene de söyleten gerektir
Söze bereket veren Cenâb-ı Hak tır
İnsanoğlu bu bağışa müstahaktır
Hâkk’ın sıfatlarının sonu kesilmez
Sözün bereketine nihayet gelmez
İnsaf et dikkatle bak o bolluk nasıl biter
Cömert harcamışsa da bizlerden öncekiler
Söylenir durur halâ nice anlamlı sözler
Tahminlerin üstünde sonsuz ve ölçüsüzler
2- Bu İlâhi bahşedilişe bütün insanlar potansiyel olarak mazhar kılınmış olmakla birlikte göreceli biçimde sözün en basitini ortaya koyandan başlayarak ustalardan, en ustalara kadar uzanan bir kuşağın varlığını kabul etmek kaçınılmazdır. Ancak söz İlâhi olduğu için Sehlî Müntehi bir söyleyiş yahut Türkî Basit bir deyim, ağdalı ve zorlamalı pek çok mısrayı gölgede bırakabilir. Hüsn ü Aşk bunun örnekleriyle doludur…
Affeyleyelim ki belki bilmez
Bir sürçen atın başı kesilmez
Hüsn çeker âh üstüne âh
Bir Âşk bilirdi bir de Allah
Geldi başıma bu bir kazadır
Allah bilir ya ne maceradır
Hey bu ne sitemdir Allah Allah
Hem âteşe yan hem etme eyvâh!”
3- Şiir hem ince (sanatkârane), hem yeni bir tarzda hem anlamlı olmalıdır.
İnce bir üslûbadır meylimiz bizim
Yeni bir tarz bekler gönlümüz bizim
Söz hem ince hem anlamlı olsun kastımız
Üstünlük dâvası değildir amacımız
4-Sanatkârının en özgür ve sınırsız hayallerinin mahsulü olmalıdır.
Ben mert ona derim ki yeni buluşlar yapsın
Sanat zevki olana farklı ufuklar açsın
Uçurur hayal şahinini her yana
O güzel ceylânını yakalamaya
Hayal geçitlerine girdiğinde de
Çarpılmaz dedikodu denilen dev e
5-Eserin, başka sanatçıların taklit ve tekrar edildiği hemen anlaşılan, intihâl mahsulü, çalıntı-çırpıntı değil özgün olması esastır.
Önce söylenmemiş bir söz bulmalı
Nice tecrübeyle tamamlanmalı
Güzel yüze dudağa etmez tenezzül
Açsın ister çemeni görülmedik gül
“Bak bak ne güzel ne edâlı
Gül öpücüklü lâl dudaklı”
Şu söze dikkat et hele kaç mâna var(!)
“Gurbet akşamı gibi omuzda saçlar”
Burada ki “hançer”in inceliğine dikkat
Meğerse eylemekteymiş kaşlarına işaret
Hüner olmasına bu da hünerdir
Ama söz sanatı apayrı şeydir
Sakız olmuş şeyleri çiğneyip durma
Öncekiler demişler kendini yorma
6-Sembollerle çağrışımlara açık olmakla birlikte, müphem ve tutarsız olmamalı sadece bir grubun kendi içinde ezoterik kavramlarla gerçekleştirilen bir iletişim biçimine dönüşmemeli, şiir ayağa düşürülmemelidir.
Birazda saçmalık yumurtlayanlar
Aşağılık hin oğlu hin olanlar
Aklınca kendini söz ustası sanan
Kahve köşelerinde oturup kalan
Uğursuzluk sayıklamak işleri
Ateşler içinde kaknüs kuşları
Sırf şiir satsınlar diye birbirlerine
Boş verirler anlam değişikliğine
Kağıtlar ellerinde hokkalar bellerinde
Sokak dükkân demezler gezerler orta yerde
Başını sallayıp hayretler eder
Eşsiz koca şair Sabit şöyle der;
Bir kabiliyet yoktur kendilerinde
Kararsın isterler şiir denizi de
7- Her şiirin herkes tarafından beğenilmesi şart olmadığı gibi beğenilmesi bir eksikliktir aslında. Hatta Şeyh Galibe göre felâkettir.
Güzel sözden anlayan taktir ettiyse eğer
Rengi güzel bir beyit yüz bin cihana değer
Elimdeki kalemse şunu söyler her zaman
Herkesçe beğenilmek bir felakettir, aman!
8-Güzel şiirin itici gücü hasretler, acılar, ıstıraplar, dertler belâlardır. Şairi asıl derinleştiren bunlardır.
Şaire yanmak yakılmak yakışır
Dertler belâlar onun tanışıdır
Hüsn âh çekmelerden hoşnut olmazsa
Yıkılır da gider bir anda dünya
Sen bu âhı başımda duman mı sandın
Yoksa feryatlarımı ziyan mı sandın
Sekiz başlık bulabildiğimiz Şeyh Galib’in şiir anlayışı üzerine söylenecekler bitmez. Biz mevzuuyu basit gibi görünen ama söylenmesi her babayiğidin harcı olmayan bir Hüsn ü Aşk tekerlemesiyle noktalayalım:
Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz