Suçlu Kim?

Sadece sürüklendiğini hissetti. İrkildi. Kafasının yana doğru gidip geldi. Bir yere çarpacağı korkusuyla eli ayağı kesildi. Cansızlaştı sanki.

Neler oluyordu. Yoksa ölüm dedikleri bu muydu? Kafasındaki sorulardan ölmediğini anlaması uzun sürmedi.

Hayattaydı.

Şükretti içinden. Kendine gelmeye çalıştığı davranışlarından anlaşılıyordu.

Arabanın yönünün değiştiğini görünce olanları anlamaya çalıştı. Kafasını bir yere çarmış olmalıydı. Ana yola çıkmadan önce arabayı yavaşlattığını, hatta durduğunu, sola doğru baktığını hatırladı.

Karşıdan hızla gelen mavi bir arabanın geçmesi için beklemiş, içinden bu kadar hız yapılır mı, diye kızmıştı…

Ne olduysa o anda oldu. Arabanın içinde bekleme, anlık bir sürede kâbusa döndü.

Artık hatırlıyordu her şeyi…

Kendine çarparak sürükleyen mavi arabaydı. Belki yola biraz fazla çıkmıştı. Belki de mesafeyi ayarlayamamıştı. Belki de hatası yoktu…

Arabadan inmeyi denedi, hareket edemediğini görünce bocaladı. Konuşabiliyor muydu, onu bile bilmiyordu. Cesaret edip konuşmayı denemedi. Ya konuşamıyorsam korkusu benliğini bir ahtapot gibi sardı. Korku, zihninin kıvrımlarında sinsi bir yılan gibi dolaştı. Kanını emen bir kene gibi yapıştı duygularına.

Hedefsiz bakışları, kendine yardım etmeye çalışanları korkuttu. Araçtan indirildiğinde hareket ettiğini gördü. Kendine olan güveni geldi. Etrafındaki insanlara baktı bir müddet. Sonra bağırmaya başladı:

-Bu yolda bu kadar hızlı gidilir mi? Ralli mi yapıyorsun?

Aradan bir ses cevap vermeye çalışıyordu. Bu, spor giyimli, saçlarını jöle ile havaya dikmiş bir gençti. Kolunda bileklikler vardı. Boynunda kılıç şekilli bir madalyon uzanıyordu. Ürkmüştü. Gözlerindeki korku etrafa yayılıyordu. Beti benzi atmış, bembeyaz olmuştu. Gencin cevap verme isteği adamın bağırtılarının arasında kayboldu.

Onu tanıyanlardan birisi koluna girdi:

-Sakin ol Ali İhsan abi, dedi. Bağırmana gerek yok, konuşur hallederiz. Kazadır neticede yaşanan…

Ali İhsan bağırmasına devam ediyordu. Belki de konuşamama düşüncesinin etkisinden kurtulmayı amaçlıyordu. Konuşabildiğini görünce sevinç çığlığı olsun, diye bağırıp çağırıyordu.

Biraz sakinleşince dönüp arabasına baktı. Hurdaya dönmüştü neredeyse. İçinden, bir araba parası gitti, diye hayıflandı.

Gence döndü:
-Ne olacak şimdi? Bu kadar hız yaparsan olacağı buydu. Arabamın haline bak, dedi.

Genç cevap verecek oldu, Ali İhsan yine imkân vermedi. Suçlamaya, öfkesinin emirlerini uygulamaya devam etti.

Gencin kullandığı arabaya bakmak aklına geldi. Baya hasarlıydı. Vurduğu taraf yoktu sanki.Bir sessizlik anı yakalayan genç:

-Çıkmasaydın abi, soluna baksaydın…

-Baktım, çıkmadım, dedi kendinden emin bir şekilde.

Ara bulucular devreye girdi. Konuşmalar uzadı gitti. Polis çağırmak kimsenin işine gelmedi. Zaten ölümsüz kazalarda artık gelmiyordu polis. Kazaya karışanlar kendi aralarında anlaşıp tutanak imzalayacaklardı.

Genç buna rıza göstermez tavrından vazgeçip kısmen kendi suçu da olabileceğini kabul etti.

Nice bir zaman sonra tutanak imzalandı. Herkes derin bir oh çekti. Taraflar, hasarlarını kendileri yaptıracaktı.

Ali İhsan, gelen mala gelsin düşüncesiyle rahatlamaya çalıştı. Ya ölseydim, diye aklından geçirdi. Çocuklarıma kim bakacak, kim okutacak, kim evlendirecekti, gibi sorular ve cevapları sıralandı zihninde. Elbette Allah yardım ederdi. Allah her canlının rızkını yaratırdı.

Yaşanan bu olay mahallede konuşulmaya devam etti. Ali İhsan kaza yapmış, karşıdakinin suçu yokmuş, suçlu olduğu halde para ödememiş.

Bu konuşmalar beynine saplandı. Yoksa ile başlayan birçok soru sıraladı peş peşe…

Suçlu muydu gerçekten. Hata kendinde miydi? Yakınlarıyla konuştu defalarca. Konuştuklarının çoğu Ali İhsan’ın suçlu olduğunu söylediler.

-Eğer ben suçluysam; haksızlık yaptım. Kul hakkı ile Allah’ın huzuruna nasıl çıkarım, bunun hesabını nasıl veririm, düşüncesiyle günlerce uyuyamadı.

Gencin evini bulup bu konuyu konuşmalıydı.

Ali İhsan’ı hem suçlu bulup hem de para ödememesi gerektiğini söyleyenler vardı. Bunlardan birisi de babasıydı.

Nasıl olsa helalleşmişlerdi. Yok yerden para ödemenin gereksiz olduğunu söylüyorlar, fetvalar veriyorlardı.

Akşama yakın bir zamanda, beynini kemiren bu sorumluluktan kurtulmaya karar verdi. Arabasına binip gencin evine geldi.

Genç ile geçmişteki yaşadıkları kazayı konuştu. Net bir cevap istiyordu. Sorularla rahatlayacağını düşündü:

-Doğru söyle! Kazada benim suçum var mıydı?

Genç, Ali İhsan’ın gözlerine baktı dikkatlice.

-Evet abi, suç tamamen senindi, diyerek gerekçelerini sıraladı.

Ali İhsan sessizce dinledi. Aslında suçun birazı da benimdi, demesini çok istiyordu. Bir araba parasını arabasının tamiri için vermişti. Şimdi bir de gencin arabasının masrafını ödemek zor olacaktı.

Düşündü. Bakakaldı.Son kez:

-Emin misin? dedi. Genç kendinden emin bir şekilde cevapladı:
-Evet.

Ali İhsan elini cebine attı:

-Ne kadar masraf, dedi yutkunarak.

-Abi o iş bitmişti ama, dedi dilinin ucuyla.

Ali İhsan kararlıydı:

-Masraf?

Genç masrafı söyledi.

Ali ihsan bir tomar parayı saydı eline.

-Ağabey! Bu kadar dürüstlüğünden etkilendim, şu kadar ver yeter, demesi ne güzel olurdu.

Beklediği olmadı. Parayı alan genç eve girerken Ali İhsan kafasında karmaşa yaşıyordu. İyi yaptığı, kul hakkından kurtulduğu fikriyle içinde bir sevinç hissetti.

Ailesi ve yakınları Ali İhsan’a hep kızmaya devam etti. Hatta onun bu
davranışından dolayı alaycı tutumlarını sürdürdüler.

Ali İhsan doğru yaptığına inandı. Kimseye aldırmadı.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

129. SAYI / HAZİRAN 2011 / Ay Vakti
Yolun Hafızası / Fatih Külahçı
Kırmızı M.A. N ve Babam / Ayla Coşkun Ceren
Suçlu Kim? / Duran Çetin
Seçim / Ay Vakti
Tümünü Göster