Mustafa ÖZDAMAR İle Kırık Kandil ve Eserleri Üzerine Söyleşi

“ELİNLE KOYMADIĞINI ALMA! KİMSENİN KALBİNİ KIRMA! HER ŞEYİ OLDUĞU GİBİ GÖR!.”

Merhaba efendim! Mustafa Özdamar, 1946 yılında Konya’da doğdu. Konya ve Ankara İmam Hatip Liseleri’nde ve Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü’nde okudu. Gazete ve dergilerde köşe ve araştırma yazıları yazdı. Tasavvuf öncelikli, biyografi, anı, menkıbe ve farklı eserler kaleme aldı. Velûd bir kalemsiniz maşallah. Özdamar’ın gönlüne ilim, irfan, tasavvuf ve kalem aşkını ilk mayalayan ne oldu?

Merhaba! Sevgili Selami merhaba! Anamdan dedem Hacı Tahir Gündüz Efendi, bizim oraların dışında meşhur değildi, ama ilmî derinliği olan çok çaplı bir âlimdi. Dünün ve günün meselelerini havzanın bulantılarında boğmadığı, ana kaynaktaki kolaylıkları ortaya çıkararak hemen hemen her şeye kolay bir çözüm yolu bulduğu için, ruhsata, kolay çözümlemelere muhâlif olanlar ona Kolaycı Hoca! derlerdi. Beni bu özellikler ve güzellikler çok derinden etkiledi. İlk maya buydu. Yine sevenleri kanalıyla tanıdığım ve etkilendiğim Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Efendi, dedemin yakın dostu ve gönüldaşıydı. Benim Hacı Veyiszâde’yi yakın ilişkiler içerisinde görme ve dinleme şansım olmadı. Daha sonraları ortaokul yıllarımda tanıştığım Mevlevi Sıdkı Dede’nin halifesi İbrahim Baba’nın oğlu Mehmet Evsen Efendi yol yöntem açarken gönlümün kulağına fısıldadığı şu cümleler de beni çok etkiledi. O fütüvvet hârikaları şunlardı: “Elinle koymadığını alma! Kimsenin kalbini kırma! Her şeyi olduğu gibi gör!..” İlk iki cümleyi hemen anında içtim, üçüncü cümlede bir müddet hayli zorlandım. Sonradan onu da hazmettim. “Olanda hayır var” sözü rahatlattı beni.

Mevlânâ’nın şehrinde dünyaya geldiniz ve son devirde bu şehirden yetişmiş Ladikli Ahmed Ağa, Hacı Veyiszâde gibi nadide insanlarla ilgili belgesel biyografiler kaleme aldınız.  Özdamar denilince akla hemen belgesel biyografiler geliyor, Konya şehrinin bu güzide zatları özelinde belgesel biyografi ilgisi, merakı nereden geliyor?

Ben önceleri hikaye ve roman üzerinde gezinirken, o günlerde şöyle bir şey aklıma geldi: Sen hayallerin doğrultusunda meşgul olmak yerine söylediklerini yaşamaya çalışanları değil yaşadıklarını söyleyen güzel insanların hayatlarını belgesel olarak kaleme al! Kalem ve kelâm merakı bende çocukluğumdan beri hep vardı fakat asıl hedefim mahrem muhtevâydı. O mahrem muhtevâyı yaşayan insanların hayatlarını pek çok insandan dinleyerek, derleyip toparlayarak; yani muhtelif zevâtda zuhûr eden parçaları bir araya getirme gayretiyle bu belgeselleri kaleme aldım. Ben aslında çiçek toplayan bir insana benziyorum. Çiçek özelliğinde güzellikleri derleyip toparlayarak onu sevdiklerimle paylaşma derdiyle ben bu belgeselleri yazdım.

“Yâ Selâm” ism-i şerifini çok kullandığınızı görüyoruz hatta bu isimde bir eser de neşrettiniz. Özdamar “Yâ Selâm” esmâsıyla nasıl buluştu, onun hayatında bu esmânın yeri nedir?

Evsen Efendi’nin o ilk görüşmede bana verdiği virdler arasında “Yâ Selâm” da vardı. 100 istiğfar, 100 salavat, 100 ism-i celâl, 100 yâ Selâm! Selâm ism-i şerifinin koruyucu- kollayıcı özelliği var der büyükler. Selâm zaten barış ve esenliği çağıran çağrıştıran bir ismi şeriftir. “Yâ Selâm” dediğin zaman hem ism-i şerifin zâtına hitab vardır, hem de söylenen kişiye “güzel Allah seni barış ve esenlikle sarsın, bürüsün” anlamını taşır. Barışa ve esenliğe herkesin ihtiyacı var.  Efendimiz Aleyhi’s-selâmın her namazdan sonra sağına ve soluna “es-selâmu aleyküm ve rahmetullah, esselâmu aleyküm ve  rahmetullah” dedikten sonra ilk söylediği cümleler yine selâmdır: “Allahümme ente’s-selâm”: Allahım selâm Sensin, “ve minkesselâm”: Selâm Senden!  “Tebarekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikram”: Ey Celâl ve ikram sahibi sen çooook yücesin, yücelerden yücesin! Dede Korkut’un ifadesi ile “Yücelerden yücesin, kimse bilmez nicesin!”

O tarihten beri her zaman her durumda her şeye rağmen “Yâ Selâm” çektim ve çekiyorum ben! Telefon konuşmalarında bile alo değil de es-Selâm’la başlıyor “Yâ Selâm”la noktalıyorum.

 Özdamar’ın eserlerinde yer yer büyük zâtların şiirlerinden iktibaslar yaptığını yahut kendilerinin mensur şiir, secili düzyazı diyebileceğimiz tarzda ifadelere yer verdiğini de görmekteyiz. Onun gönül dünyasının bir mesleği olarak nitelendirebileceğimiz şiire ilgisi, bakışı nasıldır, bir divânı, divânçesi var mıdır, yahut şiirlerinin toplandığı bir eseri? Yaşınız eserlerinizle alakalı betimlemeniz var, onu açar mısınız?

İbrahim Hakkı Konyalı şiiri bir çocuklaşma sanatı olarak nitelerdi bu da güzel bir yaklaşım ama bana göre şiir bir şuur ve şiâr harekâtıdır! Benim şiire bakışım böyledir. Şuurun ve şiârın bazen kımıldaması bazen şahlanmasıdır şiir. Şairler her vadide gezerler tozarlar. Bazen sekînede olurlar bazen çoşarlar taşarlar şahlanırlar. Bende şiir ve nesir sarmaş dolaştır. Şiirin içinde nesir, nesirin içerinde şiir. Bunu tevhid-i sırf’ın uzantısı olarak görüyorum. O sebeble mensur şiiri daha çok severim ben. Mansûr gibi görürüm onu. “Ene’l-hakk” diyen değildir Hallâc/ Mansura üfleyen Hakk’ın kendisi! Şiirin ve şuurun ruhsat kapısı bu. Selami Şimşek’in “Ve yâr canımı yara yara ağyâra koşar” şiiri aynı kapıdan haykırma gibi gelir bana. Çok tatlı ve harika bir örnek bu. Selami’nin bu mısraı tek başına bile bir şiirdir.

Yaşım kadar kitap sayısına gelince, yazıp yayınlananlar kadar yırtıp attıklarım kaybettiklerim de var! Mehmet Önder, sanat tarihi hocamızdı. İlk derste kendisini tanıtırken söyle bir cümle kullanmıştı: Hocanız yeryüzünün üçte birini dolaşmış, yaşı kadar kitap ve makale yazmış bir insan! Hoca o tarihlerde 30-35 yaşlarında bir delikanlıydı. Bu cümleler beni çok heyecanlandırdı, çok hoşuma gitti. Yıllar sonra fark ettim ki güzel Allah bana da yaşım kadar kitap yazdırmıştı. Övünme yok, şükür elhamdülillah!

Kitaplarınızdan bahsederken söylemeyi, sormayı unuttuk, Özdamar’ın bütün eserlerini neşreden Kırk Kandil adıyla bir yayınevi var. Kırk Kandil ismi nerden geliyor, bu yayınevi onun bir tekkesidir desek abartmış olur muyuz?

Kandil, kendi iç varlığını yakarak, dışına, etrafına, göz yormayan tatlı ve yumuşak ışıklar sunar. Allah’ın sevip yarattığı her şeye ve herkese hoş bakan bilgeler de böyledir. Onlar da kandil gibi varlıktan soyunarak, gönül yormayan ve zihin bulandırmayan arı duru duruşlar sunar. “Yetmiş iki buçuk millete bir göz ile bakmayan”ı “hakikate âsi” kabul eden bilgeliğin özünde ışıldayan ana nükte budur. Amacımız, bu nezahet bahçesinde, büyük insanlık ailesinin bilgi ve görgü kültürüne katkıda bulunacak, dünya ve ahiret bütünlüğüne ışık tutacak en az Kırk Kandil uyandırmaktı. Hak Teâlâ lütfetti, o günlerden bu güne kırktan fazla kandil yandı.

Yine kitaplarınızda naklettiğiniz kimi hatıra ve menkıbelerin günümüz gençliği üzerindeki tesirini soralım, onlara hitap ediyor mu, ilgileri nasıl? Özellikle kalem erbabı genç kuşaklara neler tavsiye edersiniz?

Gençlerin de yaşlıların da ilgisinden memnunuz elhamdülillah; onlar bizi anlıyor biz de onları anlamaya çalışıyoruz. Selâm tavrını tavr-ı selim bilerek belleyerek, bu tavrı yaymak için genleşerek genişleyerek karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmeden çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Selâm tavrında olalım, olsunlar! Hep söylerim, hayat denilen Allah sonsuzluğunda, cevapları bulunamamış veya netleştirilememiş sorular ormanında şaşkınlığa ve taşkınlığa düşmemenin tek çaresi Allah’ın sevgilisi ve insanlığın efendisi adı güzel kendi güzel Muhammed Aleyhi’s-selâm’ı izlemekdir. Kitap ve Sünnet doğrultusu yaşamaktır! Gençleri delikanlılıktan velîkanlılığa ulaştırmak için en etkili çare budur diye düşünüyorum. Onlara tenkitle/eleştirel tokatlamalarla değil de gönüllerini uyandıracak kavl-i leyyinle/yumuşak ve latif hoş sözlerle, şefkatle yaklaşmak lazım.  İbrahim Aksarayî Hazretleri şânında buyurup duyurduğu gibi: Abdin Hakk’a takarrübi, halk ile sulh olduğu miktardır/ Kulun Hakk’a yakınlığı cümle yaradılmışla barışık olduğu kadardır. Es-selâm ismi şerifi bunu vurgular. Koca Âkif’in söylediği gibi: “Allah’a dayan, say’e sarıl, hıkmete râm ol/ Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol!” diyorum. Bu yolun içerisinde herşey var.

Lutfedip cevapladığınız için teşekkür ederiz. Rabbim sağlık ve afiyetinizi daim eylesin.

Estağfirullah, amin, hepimize yâ Selâm!..

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Mustafa ÖZDAMAR İle Kırık Kandil ve Eserleri Üzeri... / Selami Şimşek
İlkeler ve Ülküler / Şeref Akbaba
Vicdani Körlük / Ay Vakti
Körler Sağırlar  / Züleyha Kayaoğlu Eker
Birikmiştik  / Yavuz Ertürk
Tümünü Göster