Şiirin tarihi, insandır. İnsan ne zaman var olmuşsa, şiir de o zaman başlamıştır. İnsan, temel dinamikleriyle insandır. Zihin, kalp, ruh ve mide gibi dört temel dinamiğimiz vardır. Şiir, duygunun, kalbin, ruhun ve kısmen de zihnin sırrıdır. Şiir, iç dünyanın ifşasıdır. İnsan, tarih boyunca bu dört merkezi doyurmak ve bu merkezlerin verdiği huzurla yaşamayı denemiştir. İnsan, sadece en temel dinamik olan mideyi doyurmakla yetinemez; ruhu, beyni ve kalbi de besler. Dinamiklerden birinin eksikliği, insanı esir eder. Bu yüzden şiir, akıl, kalp, ruh ve hatta mide arasındaki tüm simgesel doyumlara ram olmaktır. İnsan, yalnızca fiziksel açlıkla değil, içsel açlıklarıyla da meşguldür. Şiir, bu nedenle ilk insanla birlikte doğmuştur.
Şiir, tarih boyunca özündeki iskeleti korumuştur: öz (lirik tema) ve nesne (form, şekil, poetik güç). Bu iki unsur, çağa, kültürel yapıya, coğrafyaya, sosyal erklere, iktisadi ve teknolojik gelişmelere göre değişmiştir. Ancak değişim, formsal ve tematik anlamdadır. Şiiri zayıflatan en büyük sorun politikaydı. Şiir, sayısal ve niceliği sevmez. Şiir, teknik ve siyasi tekniğin sunduğu kuralları sevmez. Şairin doğuştan gelen yeteneği, yazma zekâsı, kendisine bahşedilmiş ilham, kendi özü, karakter atlası, çağ, sosyal olaylar, duygu antropolojisi, dil sosyolojisi, yeti psikolojisi gibi sayısız üst unsurun bir yoludur. Şiir, her dönemde kendi tarihini ayrı yazmıştır. Her çağda, en güçlü sosyal bağ şiir olmuştur.
Öz (içerik) ve nesne (form, şekil) ikilemi, şiirin iskeletini oluşturur. Zamanla, deneysel olarak kendi dönüşümünü sağlamıştır. Her çağda kendi formlarıyla devam etmiştir; öz ise sağlam kalmıştır. Ayrıca “şiirsel öz” dediğimiz, türün kendine özgülüğü vardır. Şiir, özgün yapısıyla simge/imge, sungu gibi semiyotik unsurlar aracılığıyla formsal dönüşümler yaşamıştır. Şiir, kendi deneysel tarihiyle beraber devam etmiştir. Tematik ve poetik patolojisini incelediğimizde, sözün özü olarak karşımıza çıkar: İnsan insandır. Şiir şiirdir. Hayat hayattır. Bu üç cümle, şiirin, insanın ve yaşamın tarihini özetler.
Her şey düş ve düşüncenin akışıdır. Şiirin özündeki üst lirizmle, şairin yetenek ve zekâsının harmanlandığı bir yolculuk vardır. Şiir, şiirdir. Şiirin tanımı yapılmaz demek de yanlıştır. Şiir, öz ile nesnenin lirik sözcüklerle, çağrışım derinliği ve dilin estetik gücüyle harmanlanmış mesajıdır. Ve bu, ruhun, kalbin ve aklın beslediği özden ibarettir. İnsanlıkla başlar. Hatta alfabeye, yazıya, nesre bile ihtiyaç duymaz. Şiir, söyleyiştir. Şiir, belagattir. Yazı diline evirilmeden önce de söyleyiş olarak vardı. Nesir yokken, söyleyişin üst mihengi olarak karşımızdaydı.
Görsel şiirde söz/göz ilişkisiyle kendi fonetik ve semantik bağını kurar. Her çağ kendini yeniler ve icat eder. Şairin retorik ustalığı, poetik yetkinliği, yazma zekâsı, entelektüel birikimi, yaşadığı coğrafya, içinde bulunduğu medeniyet, kültür ve gelenekler gibi temeller üzerine kurulur. Şiir ve şair, kendi tarihini oluşturur. Bu tarihsel süreci sosyal antropolojinin aynasından net görebiliriz. Şiir tarihi, taklitle başlar. Şiir tarihi, ilhamla başlar. Şiir tarihi, kalbin söyleşmesiyle başlar. Kalbin ve ruhun bilinçaltına sızdırdığı ilhamla, genetik bağışı ve biyolojik özellikleriyle gün yüzüne çıkar.
Şiir, mutlak iradeyle ideal benin buluşmasıdır. Şiir, külli iradeyle cüz’i iradenin lirik yolculuğudur. Öz ve nesne hikâyedir. Her şey hakikat üstünedir.
Şiirde kurmacaya giden yol çetrefillidir. Kurmaca, manzumeyi ve lirik tahkiyeyi besler. Bu yüzden şiir, kendi hakikatinden uzaklaşır. Şiirin tarihi, lirik tahkiye ile gelişmiştir. Üst şiire, lirik tahkiye ile ulaşılmıştır. Destanlar, ninniler, maniler, ağıtlar, türküler, menkıbeler ve romanslar, lirik tahkiye ve söyleşmenin ürünüdür. Yazı dilinden önce şiir dili, yani söyleyiş vardı. Şiir, söyleyişin, sözlü dilin ve kültürün ürünüdür.
Şiiri tarih boyunca dönüştüren, büyüten ve zayıflatan temel şey dildir. Şiir dili, üst dildir. İdeal ben ile şiir kişisinin aynı ben’de buluşması, şiirin hakikatini tamamlar. Bu hakikatin temsilcileri, usta şairlerdir. Şiir dilini daha öteye taşıyanlar onlardır; yani şiiri rizomatik uçlara götürenler. Sürekli yeni bağıntılar kurarak ilerleyen yapı, yeni sözdizimleri, bağdaştırmalar ve semantik-fonetik itkilerle şiir dilini yeniler. Çağrışımları, lirizm felsefesiyle duygu ve manayı derinleştiren şiir, üst şiirdir.
Fraktallardaki yapı gibi, şiirin parçalarının karmaşıklığı, şiir diline ayrı bir güç katar. Şiir, bir enerjidir. Şiirsel fraktallar, kozmik enerji ve çağrışımların karmaşıklığını verebilir. Duygu felsefesini aktarmak için şair, şiirsel fraktallardan yararlanabilir. Epistemolojik unsurlar, şiirin bilinci ile gerçekliği yeşertir. Kültürel kodlar, estetik arketipler, çağın sosyolojisi ve dil, semiyolojiyi besler ve büyütür. Simge ile imge, göz ile söz, kelime ile kelam, anlam ile form arasında sanatsal bir gerçeklik oluşturur.
Şair ifşacıdır. Şair, duygu şifacısıdır. Bu özle şiir yazmalıdır. Akımlar ve fikirler, şiiri nicel eksene çeker; matematiksel bir hâle getirir. Formülize edilmiş şiir ortaya çıkar. Oysa şiir özlerden oluşur. Şiirin iki iskeleti vardır: Öz (tema, lirik öz) ve nesne (şekil, form). Bir de şairin saf özü vardır; yani ideolojilerden, edebî akımlardan ve dış tesirlerden bağımsız, yetenek, deha ve ilhamla, çağın üst dilini kullanarak şiirini inşa etmesi. İdeal ben ile külli iradenin verdiği itkiyi, lirizmle kelama ve kaleme büründürmesi gerekir.
Sosyo-teknik, sosyo-çağ, sosyo-kanon, sosyo-coğrafya, sosyo-dijital gibi insanı etkileyen, besleyen ve dönüştüren merkezlere karşı üst bir karakter geliştirilmelidir. Üst şiir, üst karakterle beslenir. Bu çağın sosyal erkleri dönüştürücü ve etki gücü yüksektir. Kültürel kodlardan ve diğer sosyolojik kodlardan uzak bir şiir ilerleyemez. Gelenek ve şiirin özü üzerine kurulmalıdır şiir.
Şiire ve şiirselliğe yönelik yaklaşımlar, tarih boyunca farklı söylem ve kuramlarla devam etmiştir. Her kuramcı, her ekol, her edebî anlayış ve her kültürel doku, şiire farklı bir perspektiften bakmıştır. Şiir, biçim-içerik ikilemini korumuştur. Her çağ, kendi kültürel dokusunu oluşturur. Çağın sosyo-ekonomisi, inançları ve diğer büyük dinamiklerine bağlı bir şiir oluşur. Lirizm, dize, ses, imge, ilham, simge gibi birbirine bağlı ve değişmeyen şiirsel edimler tarih boyunca konumunu korumuştur. Şiirin temel özü budur
Bu Sayının Diğer Yazıları
Mustafa ÖZDAMAR İle Kırık Kandil ve Eserleri Üzeri... / Selami Şimşekİlkeler ve Ülküler / Şeref Akbaba
Vicdani Körlük / Ay Vakti
Körler Sağırlar / Züleyha Kayaoğlu Eker
Birikmiştik / Yavuz Ertürk
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…