Binbir parçaya bölündü şimdi aynada yüzümüz…
Gazze Guernicası: Ayşenur Ezgi Eygi
6 Eylül 2024, Nablus, Batı Şeria
Henüz hayatının baharında genç bir aktivist keskin nişancı tarafından şehit edildi.
Siyonist İsrail’in vahşeti durmadan devam ediyor…
Alem- i İslam’ın “namusumuz” dediği Filistin yok ediliyor, sözde medeni Batı faillere destek oluyor ve seyretmekle yetiniyor bu dehşet manzarayı…
ABD, sonsuz kredi açmış çağın yeni Hitler’ine.
Binyamin Netenyahu’nun kanlı elleri bütün Ortadoğu coğrafyasını kirletmiş durumda.
Seyreden çok, müdahale eden yok…
Siyonist emellerine ulaşmak için İsrail, bütün değerleri yok sayıyor.
Savaş hukuku gibi kavramlar çoktan çöpe atıldı.
Bir yandan çaresizlik öbür yandan vahşileşebileceği kadar vahşi yüzünü gösteren Siyonist İsrail…
İşte tam bu manzarada vicdanı sızlayan gencecik bir kızımız bu ateş çemberinin içinde kendi sorumluluğunu yerine getirirken şahadete kavuşuyor. Bizler topyekûn “suskunlar”dan olduk, O ölümün en güzelini tattı.
Ayşenur Ezgi Eygi, Pablo Picasso’nun 1937’de yaptığı meşhur Guernica tablosunun Gazze versiyonudur! Tabloların en paha biçilmezi…
Tarih yarın neyi gösterir bilinmez, lakin şehit Ayşenur Ezgi Eygi ölümsüz tablosuyla daima yaşayacaktır. Bizler utanacak; O yerine getirdiği sorumluluğun rahatlığıyla sonsuza dek tebessüm edecektir.
Ruhun şad olsun…
“Narin” bir çiçeği koparmak…
Zarifoğlu’nun “ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim…” dediği günleri yaşıyoruz.
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesi Tavşantepe köyünde katledilen masum biz kız çocuğu Narin…
Önce kayıp haberi gündem oldu medyada…
Sonra katledildiği anlaşıldı ve cesedi bulundu bir çuval içinde bir dere yatağında…
Kim tarafından, nasıl, niçin katledildiği henüz kesinleşmese de “köyde meskun” biri tarafından katledildiği anlaşılmaktadır.
Kimbilir hangi günahın kefareti oldu Narin?
Masum bir çiçeğin boynu buruldu vakitsizce…
Değer yargılarımız, töremiz, örfümüz, adetlerimiz unutuldukça çirkinleşiyoruz…
Vicdan köreldikçe uzaklaşıyoruz insanlığımızdan.
Nereye baksak, hangi yöne dönsek yüzümüzü buruşturan bir manzarayla karşılaşıyoruz.
Maşeri vicdanda sesimiz gür çıksa da aslında hep sınıfta kalıyoruz.
Çünkü “nemelazımcılık” ilk kural haline geldi artık.
Bana değmeyen yılan bin yaşıyor!
“Birey”özne olunca toplum yok oluyor!
Bize dayatılan bütün “modern normlar” insani taraflarımızı köreltip bizi biz olmaktan alıkoydu maalesef…
Birlik ve dirlik içinde yaşam; “feodalite” ve “mahalle baskısı” gibi kavramlarla yerle yeksan edildi. “Allahtan kırkmayan, kuldan utanmayan” bir toplum haline dönüştük, hukuk kör topal…
Caydırıcı müeyyide yok, “yapanın yanına kâr kalıyor” algısı, gelecek için korkunç bir his…
Ne yapsak, nereye gitsek aynamızda kir pas!
Cemaleyn
Ölüm, en büyük hakikati hayatın…
Doğunca başlıyor ölümün ilk saatleri.
Her faninin tadacağı bir şerbettir ölüm…
Ağustos 2024…
İki güzel adam ayrıldı aramızdan. Kelimelerle yatıp kalkan ve onlara güzellikleri fısıldayan D. Mehmet Doğan ile “iyi adam” olmanın vücut bulmuş hali olan Ersin Nazif Gürdoğan bekaya göç eylediler…
Güzel adam olduklarına şahidiz!
Bu sayı, onların iyi olduklarına “şahit” olduğumuzu gösteren küçük bir armağan.
Hayatları boyunca durmadan didinip durdular iyi ve doğru için…
Onlarca eser bıraktılar bizlere.
Nasıl olmamız, nerede neyle mücadele etmemiz gerektiğini gösterdiler bir bir.
Düşünce yeniden ayağa kalkmanın dersini verdiler.
Zorluklarla başa çıkmanın, “ümitli bir mümin” olmanın rehberini yazdılar.
Durup dinlenmeden bütün Anadolu’da niçin var olmamız gerektiğini öğrettiler adım adım.
Yaşamanın biraz da yazmak olduğunu gösterdiler.
Heyhat azalıyoruz…
Güzel adamlar çekip giderken aramızdan üşüyoruz.
Bir yanımız eylül, bir yanımız hüzün…
Gün ikindiye vardı, kırık dökük aynalarda solgun yüzümüz.
Sarardı yaprakları ömrümüzün
Biraz celal biraz da cemaleyn sözümüz:
“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun”
Budur mutlak hakikat!