Prof. Dr. E. Nazif Gürdoğan’ın bilim, sanat ve edebiyat dünyasına katkı serüvenine baktığımızda, inanılmaz cevherleri yeryüzüne çıkardığına şahit oluyoruz. Gürdoğan’ın akademik kariyerine, araştırma alanlarına, yayınlarına ve profesyonel etkilerine odaklandığımızda, onun bilimsel topluluk içindeki rolü ve akademik alandaki etkilerini fark etmemek mümkün değil.
Öncelikle Gürdoğan’ın bu dünyadaki seyr-i sülukuna baktığımızda, 1967 yılında İTÜ Makina Mühendisliği bölümünü bitirdiğini, yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde tamamladıktan sonra, Devlet Planlama Teşkilatında 1968 ve 1972 yılları arasında proje değerlendirme uzmanı olarak görev aldığını görüyoruz. Bu dönemde bir yıl İngiltere’de kalmış, sonrasında 1972 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesinde asistan olarak akademik çalışmalarına başlamış ve 1975 yılında Atatürk Üniversitesinde Üretim Yönetimi üzerine doktorasını tamamlamıştır. 1981 yılından 1984 yılına kadar Suudi Arabistan, Kral Abdülaziz Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış, 1987 yılında doçentliğe yükselmiş ve 1994 yılında profesör olmuştur.
1976-1990 yılları arasında toplam 164 sayı yayımlanmış bir kültür ve edebiyat dergisi olan Mavera dergisinin kurucuları arasında yer almıştır. Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Alâeddin Özdenören, Mehmet Akif İnan ve Ersin Nazif Gürdoğan’ın öncülüğünde yayımlanan bu dergi, İslami hassasiyeti edebî bir zeminde ihya etme amacıyla çıkarılmıştır. Gürdoğan, sonrasında 2001 yılında kurulan Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucu üyeleri arasında yer almıştır. 2024’teki ölümüne kadar Maltepe Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesinde öğretim üyeliğine devam etmiştir. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Teknolojinin Ötesi” kitabı ile Fikir ödülü, “Zamanı Aşan Şehirler” kitabı ile de Gezi ödülüne layık görülen Gürdoğan, son olarak 2020 yılında Mehmet Akif İnan Vakfı Kültür, Edebiyat ve Medeniyet Ödülü ve aynı yıl Üsküdar Üniversitesi Yüksek İnsani Değer Ödülünü almıştır.
Eserlerinden “Kültür ve Sanayileşme” ve “Kirlenmenin Boyutları” kitapları ile kirlenmenin ekonomik, çevresel ve kültürel etkilerini incelemiştir. “Görünmeyen Üniversite” kitabı ise İslam âlimi Mehmed Zahid Kotku’ya dairdir. Ardından akla, kalbe ve insanlığa hitap eden “Teknolojinin Ötesi”, “Kültür ve Sanayileşme”, “Görünmeyen Üniversite”, “Kirlenmenin Boyutları”, “Hicaz’dan Endülüs’e”, “Zamanı Aşan Şehirler”, “Günler Akarken”, “İki Dünyanın Hesaplaşması”, “New York’tan Los Angeles’a Yeni Roma”, “Düşünceyi Eylem için Bilmek”, “Girişimcilik ve Girişim Kültürü”, “Dünya Bir Şehirdir”, “Üretim Planlamasında Doğrusal Programlama ve Demir Çelik Endüstrisinde Bir Uygulama”, “Ticari ve Sosyal Açıdan Proje Değerlendirme Yöntemleri” ve “İşletmelerde Yatırım Yönetimi” kitaplarını bırakarak 20 Ağustos 2024’te İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede 79 yaşında bu dünyadaki seyr-i sülukunu tamamlamıştır.
Değerli hocamızı birkaç kelimeyle tarif etmek neredeyse imkânsız; üretkenliği ve yüzündeki bitmez tükenmez tebessümü insanlara enerji verirdi. İyimserliği bir yana, o yaşına rağmen çalışkanlığı ile insanlara feyz verirdi. Bilimsel kariyerinin dışında edebiyatçı ve yazardı; bu yapının getirdiği sonuçla bürokratlık ve danışmanlık da yaptı. Hıdır Yıldırım’ın hazırladığı, hayat hikâyesi, eserleri, kendisine yazılan mektuplar ve kendisiyle yapılmış söyleşilerden oluşan “Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan” adlı eser, Hece Yayınları tarafından kendi sağlığında yayımlanmıştı. Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Teknolojinin Ötesi” adlı kitabı ile “fikir ödülü,” “Zamanı Aşan Şehirler” adlı kitabı ile de “gezi ödülü”ne layık görülmüş; 2020 yılında Mehmet Akif İnan Vakfı tarafından “Kültür Edebiyat ve Medeniyet Ödülü”ne, Üsküdar Üniversitesi tarafından da “Yüksek İnsani Değer Ödülü”ne layık görülmüştü.
Topluma katma değer sağlamış tüm hocalarımız kıymetlidir fakat Nazif hocamızı diğerlerinden farklı kılan, onun hem mühendislik dalında hem de sosyal bilimler dalında eğitim alarak her iki alanın analitik felsefi kuramlarını birlikte yakalamış olmasıydı. Kısaca, seküler yapının madde âlemi ile mana âlemini birlikte harmanlamasını bilen ender bilge insanlardan biriydi. Bugünün dünyası ile geçmişi birlikte görebilen, İslam düşünce geleneğinin yapısal ikliminde icat, teknoloji, üretim, kalite, verimlilik, ticaret, fayda-maliyet gibi modern dünyanın iktisadi olgularını değerlendirirken söylemlerin içini o geniş ilmi ile doldururdu. Birkaç örnek verecek olursak, Sezai Karakoç’tan ilhamla “başka ülkelerle üretimde doğru orantılı, tüketimde ters orantılı yarışmak,” “kalitenin pasaportu olmaz,” “günümüzde ülkeler ordularla değil, girişimcilerle ve kaliteli ürünlerle fethedilir,” “paranın ağacı yoktur, hiçbir ağaçta para bitmez; ama meyvesi para eden ağaç vardır, işte o ağaçlardan yetiştirmek gerekir” cümleleri hafızalardadır. Kültürel dünyası o kadar genişti ki onunla Adam Smith’ten İbni Haldun’a, Ahmet Mithat Efendi’den Sezai Karakoç’a, Mevlana’ya kadar konuşmak mümkündü. Mümkün…
Üstad Nazif’in yaşadığı ve bulunduğu yerlere baktığımızda, akıl ve kalbin birlikte yürüdüğü köşe taşlarına rastlıyoruz; yine Türkiye’nin ilk katılım bankalarından olan Faysal Finans Kurumunun Genel Müdür Yardımcısı olarak karşımıza çıkıyor. Neden mi? Bunun için katılım bankalarının özelliklerine kısaca bakalım. Katılım bankaları, var olan mevcut sermayesine ilaveten yurt içi ve yurt dışından özel cari hesaplar ve kâr-zarar ortaklık üzerine kurulu hesaplar vasıtasıyla fon toplayarak, bu fonları mevzuatta yer alan esaslara uygun olarak ticari faaliyet ve hizmetlerin finansmanı, müşterek yatırımlar, ithalat-ihracat finansmanı ve yatırımlara dair ekipmanların temin edilerek taksitle satımı ya da kiralanması vb. işlemlerde kullandıran mali kuruluşlardır. Türkiye’de katılım bankacılığı, İslâmî esaslara göre faaliyet gösteren bir finans kurumu olduğu söylenir. Fakat bunun doğruluğu ile ilgili benim ciddi endişelerim var. Başka bir zeminde bunu tüm yönleri ile ele almak gerekir, konumuza dönersek. İslâm’da bankacılık faaliyetleri faizli krediden bahsedilmeksizin emek-sermaye ortaklığı, sermaye ortaklığı, alım-satım, kiralama, komisyonculuk, döviz işlemleri vb. işlemleri kapsamaktadır. Bu kapsamda ödemesi sonradan yapılmak şartıyla makine, ekipman vb. üretim-tüketim mallarının temin edilmesi noktasında finansman sağlamaktadır. Ayrıca müşteri projelerde üretici sermayesi olarak ödeme aracı fonksiyonunu üstlenmektedir. İslam’da faiz kesin bir şekilde yasaklandığı için katılım bankacılığı, dinin onaylamadığı sahalarda faaliyette bulunmamak ve faize bulaşmamak kaydıyla, sistemlerinde fon fazlası bulunan kişilerden toplanan fonların sanayi ve ticari işlemlerde kullanıldığı ve elde edilen kâr/zararın tasarruf sahipleriyle paylaşıldığı bir sistem geliştirmiştir.
Katılım bankacılığında geliştirilen sistemin temelinde adalet kavramı yer almaktadır. Bu doğrultuda risk yükü tek bir tarafa bırakılmayıp, her iki tarafın da paylaşımı esas alınmaktadır. İslâmî finans kapsamında mal sahibi mülkiyet hakkını elinde bulundururken, tüketici de bu malın büyüyerek çoğalması için gayret göstermektedir. Yani mülkiyet finansmanı arz eden tarafta kalırken, iş finansmanı talep eden tarafça yapılmaktadır. Dolayısıyla bu sistemdeki taraflardan her biri yapılan bu faaliyetin reel sonucunu paylaşmayı hak etmektedir. Katılım bankalarının konvansiyonel bankalardan en belirgin farkı, fon toplama, bu fonları kullandırma ve bankacılık hizmetleri alanlarında müşteriye “faizsizlik” ilkesi gereğince finansal hizmetler vermeleridir.
Türkiye’de katılım bankacılığı alanındaki ilk fikirler, 1970’li yıllarda İslâm Kalkınma Bankası’nın kuruluşuna paralel olarak ortaya çıkmıştır. 1973’te gerçekleştirilen İslâm Ülkeleri Maliye Bakanları Toplantısı’nda, İslâm Kalkınma Bankası’nın kurulmasına karar verilmiş, 1975’te ise Türkiye’nin de dâhil olduğu yirmi dokuz ülkenin iştirakiyle uluslararası ilk faizsiz banka olarak teşekkül etmiştir. İslâm Kalkınma Bankası’nın ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalması neticesinde, 1981 yılında Cenevre’de İslâm ülkelerinin devlet başkanlarının ve üst düzey yetkililerinin bir araya gelmesiyle Dâru’l-mâlî el-İslâmî kuruluşu faaliyete geçmiştir. Bu kuruluş, yatırım, bankacılık, İslâmî tekâfül ve işletme olmak üzere dört grupta faaliyet göstermektedir. Türkiye’de bu gelişmeler doğrultusunda, 1975 yılında çıkarılan kanun hükmündeki kararname ile faizsiz ve kâr ortaklığına dayalı olarak çalışacak olan DESİYAB (Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası A.Ş.) kurulmuşsa da bu banka, 1978 yılı itibariyle faizli sisteme geçiş yapmıştır. Türkiye’de faizsiz bankacılık noktasında yapılan ilk tanzim çalışması, Aralık 1983’te çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Özel Finans Kurumları’nın tesis edilmesine olanak sağlanmasıdır. Bu süreçte, 1985 yılında Albaraka Türk ve Faisal Finans Kurumu, 1989 yılında Kuveyt Türk Evkaf Finans Kurumu ve 1991 yılında da Anadolu Finans Kurumu faaliyete geçmiştir. Özel Finans Kurumları, 1999’da çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yerini almıştır. 2001’de bu kurumların problemlerini incelemek, çözüme kavuşturmak, sektörü gözetmek, mevzuat ve düzenlemeler geliştirmek vb. maksatlarla ÖFKBİR (Özel Finans Kurumları Birliği) kurulmuştur. 2005’te 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun çıkarılmasıyla da bu finans kurumları Katılım Bankası adını almıştır. Bu doğrultuda ÖFKBİR de TKBB (Türkiye Katılım Bankaları Birliği) olarak değiştirilmiştir. Sonuç olarak, Özel Finans Kurumları’nda bulunan Güvence Fonu, TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) ile birleştirilmiştir. Türkiye’de katılım bankacılığı alanında 2023 yılı itibariyle altı banka faaliyet göstermektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde, Nazif Hocamızın neden bu kurumda yer aldığı hem akıl hem kalp yolculuğunun bir ürünüdür.
Doktora tezine gelince, Türkiye’nin üretim sürecini çok ince bir şekilde görerek adeta çözüm ürettiğine şahit oluyoruz. Tezini yazarken izlediği yola özetle baktığımızda; Üretim Planlamasında Doğrusal Programlama, üretim süreçlerini optimize etmek için kullanılır. Bu, üretim miktarlarını, iş gücü gereksinimlerini ve malzeme kullanımını dengelemeyi içerir. Üretim planlaması, işletmelerin üretim süreçlerini etkin bir şekilde yönetmelerine olanak tanır. Bu süreçte, kaynakların (işgücü, malzeme, makineler) ve üretim kapasitelerinin optimal şekilde kullanılmasını sağlamak için çeşitli matematiksel ve istatistiksel yöntemler kullanılır. Doğrusal programlama, bu bağlamda yaygın olarak kullanılan bir tekniktir.
Doğrusal programlamada, amaç fonksiyonu genellikle kârı maksimize etmek veya maliyeti minimize etmek olarak belirlenir. Kısıtlamalar ise kaynakların sınırlı olduğunu ve bu kısıtlamaların doğrusal ilişkilerle ifade edildiğini belirtir. Doğrusal programlamada kullanılan temel çözüm yöntemleri Simplex Yöntemi ve İç Nokta Yöntemidir. Bu yöntemler, büyük ve karmaşık doğrusal programlama problemlerini etkili bir şekilde çözmek için kullanılır. Doğrusal programlama, üretim planlamasında birçok alanda uygulanabilir:
·Üretim Kapasitesi Planlaması: Üretim hattının kapasitelerini en verimli şekilde kullanma.
·Malzeme İhtiyaç Planlaması: Malzemelerin doğru zamanda ve doğru miktarda tedariki.
·Çalışan Yönetimi: İş gücünün optimal şekilde planlanması ve yönetilmesi.
Doğrusal programlama uygulamalarında karşılaşılan zorluklar arasında modelleme hataları, kısıtlamaların doğrusal olmaması ve çözüm süresinin uzunluğu yer alabilir. Doğrusal olmayan kısıtlamalar için doğrusal yaklaşımlar, büyük ölçekli problemler için gelişmiş algoritmalar ve hesaplama sürelerini azaltma stratejileri bu zorlukları aşmada birer parametrelerdir. Sonuç olarak, değerli hocamız doktora tezinde doğrusal programlamanın üretim planlamasında etkin bir şekilde kullanılabilecek güçlü bir araç olduğunu belirtmiştir. Yazdığı doktora tezi, doğrusal programlamanın üretim planlamasındaki rolü ve uygulanabilirliği üzerine analitik bir bakış açısı oluşturmuştur. Böylece doğru uygulama ve analizlerle, üretim süreçleri daha verimli ve kârlı hale getirilebilir demektedir. Görüldüğü üzere, daha akademik hayatının başında en verimli insan rol modelini üstlendiğini görüyoruz.
Hakkında söylenecek, yazılacak o kadar çok şey var ki bir ömrü bir makaleyle sınırlandırmak hocamıza haksızlık olur. Diyoruz ki bir bilge geçti bu dünyadan, hâlâ adımları sımsıcak. Allah onu rahmetiyle sımsıkı sarmalasın. Vesselam.