Tenezzül Makamı

Siz hiç kendinizden çıkıp “hiçlik makamı”na göç ettiniz mi?

Sahteliklere tahammül çağında yaşamak, bugünün en büyük imtihanı galiba. Kendine dahi katlanamayan insancıklara tahammül etmek düştü bize. İnsanı ifsat ederek dönen zaman değirmeni, kim bilir daha nelere şahit kılacak bizi. İnsan olarak doğmak kolay, lakin “insan kalmak” zor mesele vesselam…

Mazeretler çağındayız…

Bugün “emanete ve ahde riayet eden”i bulmak neredeyse imkânsız. Üstelik sorsanız herkesin sayısız mazereti vardır. Zaten bu çağda da “istenilen ve olması gerektiği gibi bir insan/müslüman” olmak da hayaldir! Bu nedenle köhnemiş(!) kaidelerle bugüne bakmak, bugünü yaşamak da pek olası değildir. Şayet illa bir dayanak isterseniz onun da yolu yordamı bulunur. Minare ve kılıf daima hazırdır. Çok zorda kalınca “takiye” de yapılabilir(!) kendi fetvanı da verebilirsin! Bak herkes öyle yapmıyor mu? Hem hangi ilahiyatçı hangi ilahiyatçının dediğini aynen kabul ediyor ki? Her biri ayrı alem! Aynı ayet, aynı hadis yüzlerce hüküm veya yorum… Benzer durum hukuk için de geçerli. Velhasıl, neresinden tutarsanız elinizde kalıyor her şey!

O halde ne yapalım?

Söyleyelim: Tenezzül makamında kalalım! Peki, nedir bu tenezzül makamı? Tenezzül makamı; şahsi menfaati için başkasının yaptığına “tenezzül etmemen” veya şahsi menfaati olmadığı için başkasının yapmadığına “tenezzül etmen”dir! Karışık mı? Değil değil… Anlatalım:

Kimin ne söylediğine bakma, sen yalan dolana tenezzül etme, daima dürüstlerden ol. “Yahu biraz da siyaset yap, bu çağda bu kadar doğru olmak biraz da saflıktır” diyene sakın tenezzül etme! Kendisinden “emin olunan” ol, öyle ki hiç kimse senin doğruluğun hakkında tek bir an dahi şüpheye düşmesin.

Kim ne düşünürse düşünsün sen zan’a tenezzül etme, hakkı ve hakikati söylemekten çekinme, dosdoğru olmaya devam et, hak bildiğin yolda yalnız yürümekten korkma.

Sözünün eri ol, söz verdiğinde onu yerine getir! Küçük mazeretlere tenezzül etme, bahanelerin arkasına sığınma! Ya söz verme ya da söz verdiğinde onu mutlak suretle yerine getir ki, farkın ortaya çıksın.

Kendi kusurların dışında bir başkasının kusurlarını arayıp bulmaya kalkışma. Bil ki kusursuz insan yoktur; fakat mümkün olduğunca kusurlarını azalt, dengeli ol. Kabahat aramak -belki de- en büyük kabahattir. Kendine odaklan, davranışlarını tart, yaptıkların aynan olsun! Helallik istemekten ve özür dilemekten korkma, unutma ki insan nakıs olandır.

Öfkeden uzak dur, öfke; doğru muhakemeyi engeller. Basit olana tenezzül etme, düşün! Hal ve hareketlerin yarına atılmış imzan olacak, öyleyse öfke anında fevri davranışlardan kaçın, sağduyulu ve bilge ol.

Kibirli olma, böbürlenerek yürüme! Her türlü bencillikten münezzeh ol, mütevazı olmaktan korkma. Egoistlerden ve narsistlerden uzak dur. Makam, statü veya unvanının arkasına sığınarak hiç kimseyi hakir görme, onlara tepeden bakmaya tevessül etme! Unutma ki, “iyi bir insan” olmaktan daha yüksek bir paye yoktur. İnsanların ihtiyaçlarını gider; düşmüşlerin, yolda kalmışların, yetimlerin hakkını gözet, onların ayağına gitmekten çekinme, kim ne der diye telaşa kapılma, daima doğru olanı yapmaya gayret et,

Hak ve helal konusunda dikkatli ol, hakkın olan helal, helal olan hakkın olmayabilir. Hakkın olmayana tenezzül etme, helal olmayana el uzatma. Ölçü ve tartıyı hayatının tam orta yerine koy, her ne iş yaparsan yap ölçülü ve dengeli yap. Kimsenin hakkını yeme, bir kuruş fazla kazanırım düşüncesiyle hileye tenezzül etme! Başkası yapıyor diye kendini kandırıp yanlış yollara sapma!

İnsan, davranışlarıyla ve yaptıklarıyla akılda kalır. Kişiler hakkında hüküm verildiğinde söylediklerinden çok yaptıkları referans alınır. Bu bakımdan en doğru ve ikna edici dilin fiili dil olduğunu unutma. İyiye ve doğruya giden yolda, samimi bir dil kullanmaktan çekinme. Özsaygın, senin her daim koruyucun olacaktır. Emredici ve kaba dilden beri ol.

Bilmediğini sormaktan, istişare etmekten korkma. Hakikati aramak, hakikatin peşinde olmak, bilgiçlikten yeğdir. İnsan, öğrenen bir varlıktır ve bildiklerimiz sınırlıdır. Bu nedenle doğru karar almak, hakkı ve hukuku korumak için meşveretten geri durma,

Daima dikkatli ve uyanık ol, lakaytlığa tenezzül etme! Zaman, en kıymetli hazinedir. Sahip olduğun sermayeyi akıllıca kullan. Hayat, her zaman şans tanımayabilir. Bazı fırsatlar tek seferliktir. Akıl ve imanla yolunu aydınlat.

  Hayat, her gün yeniden başlar. Yılgınlığa ve ümitsizliğe kapılma. Bazılarının yaptığı gibi kolaycılığa tenezzül edip durumu hemen kabullenme. Unutma ki kül olmadan “anka”laşmak mümkün değildir.

Daima hoşgörülü ol, insana en yakışan elbise “merhamettir.” Güç sahiplerine değil, kimsesizlere yönel, onları dinle. Muhtaçlara kol kanat olmayı dene. Yumuşak huylu ve muvazeneli ol, kimseden yüz çevirip de kendini bedbaht eyleme,

Güzel bir ahlaka sahip olmak, en büyük ziynettir. Boş ve faydasız işler için veyahut küçük menfaatler için kimlik ve kişiliğini kirletme, basit hesaplar seni sen yapan değerlerden alıkoymasın, kendini zamanın ve mekânın basitliklerinden koru, maddiyat beklentisiyle kişiliğinden asla taviz verme, makama, paraya ve şöhrete tenezzül etme,

Gösterişten ve sahip olduğun dünyalıktan dolayı kibre kapılma, markaya tenezzül etme. Sadelik, en büyük güzelliktir. İsrafa düşme, paylaşmaktan ve bölüşmekten geri durma. Unutma ki bölüşmek, çoğalmaktır. Fedakârlık, en güzel hasletlerden biridir.

Mazeretler çağındayız…

Gelin tenezzül makamında buluşalım. Hak ve hakikat şemsiyesi altında bir olalım. Bütün ikilikleri bertaraf ederek birler hanesinde mukim olalım. Adamlık elbisesi giyerek yola revan olalım. Nice azlar çoklara galebe çalar.  Bırakın “onlar” çok olsun, biz “hayırlı az” olmakla övünelim.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Cürüm ve Yüzsüzlük    / Şeref Akbaba
Teo-Politik Kaosa Doğru / Ay Vakti
Bir Uyanış Öyküsü / Ziya Karatekin
Geçmiş Yanımızdadır     / Semra Saraç
Ona Ne Söyleseydim?   / Semra Saraç
Tümünü Göster