Bulutların Rahmine Dokun

Gülüşüne mil çekilmiş bir avlu soğukluğuyla
Pusuya düşürülmüş renklerime dokun, henüz vurulmayan
Kadehlere boşalan bir sarhoşluk ve yarım kalan öfkeler adına
Katıksız mekanlarda büyüttüğümüz kefen giymiş
susmalarıma
Bordo ojelerin sunduğu kadınlığa ve alnımızdaki susam kokusuna
Eli kulağında ağlamalarıma ve üzerine yürünen yaralı
yangınlarıma dokun.
Her mısrada bir ihtilal ve düşleri bölünen köleler gibi
Yanlış ata oynanan bahis ve yastık altına saklanan sahneler gibi
Sar bu nehri bütün acılarına dokun, akan sevdaya inat

Hasta koridorlarına bir neşter, vakitsiz bir günbatımı gibi
İşgal altındaki çocuk bakışları ve kemiğe dayanan isyanlar
gibi dokun.
Üstümüzdeki ağır bir ses ve eskiyen tan vakti aşkına
Gülsuyu hafifliği ve günlerin aydınlığına serpilen akşam
sancılarıma
Aynı kapta beslenen tat ve terkedilmiş bir sigarada boynu
bükük efkarlarıma
Saat zincirlerine ve rehin düşünceler içindeki boşluğun
çeperine dokun.

Dokun
Bu yaşama ve bu yaşamın tam orta yerine
Demir parmaklı kalelerime ve sırtı dönük yarınlara
Suyu ısınmış cümlelere ve ruj kokulu kahkahalara dokun
Deniz yitiği ufuklarıma ve hançerli sırtımdaki narin
bakışlarıma
Saray giyimli edalara ve yaşayan kadavralara dokun.

Dokun ki
Karanlıklar boğulsun orta yerde, damlası düşsün busesiz
vedaların
Sıkılsın yumruklarda bu nefes, baki olan bir hayata bilensin
İndirilsin vişne çürüğü tahtından beyaz önlüklü bu cehalet
Yaşamaya vakit yok, bozulsun sükuneti ormanların.
Bitsin tenha çehrelerde naz, yenilgiler içindeki zafer uyansın
Kırılsın vurgunlara duyarsız urganlar, sınanmış kavgalar
görsün bu şehir.
Soğuk mavzer gölgesindeki bir kan davası gibi olsun bu
dokunuşun
Tetik olsun adam olmayan beynimdeki kurşunlar
Dalından kopanlsın bu korku, mevsimlere sunulan bu gölge
Asude dirilmeler bu mahşer beldesi, sarınsın en bakir
yanıyla bu sahipsiz aşk
Dağılsın bir kadının dudağındaki hükümranlık ve resimlere
düşen sis
Dinsin şarkılarda öte düşmüş cenaze soğukluğunda dibe
vuran bu şükür.

Öyle bir dokun ki, kırılsın gamzeli vazolarda süslü kılınan
bu hayat
Korunacak gölgelerde dirilme hakkım olsun, ölümün
olmadığı yerlerde
Vurulsun arka sokaklarda, hiçbir yaraya merhem olmayan
esmer tenli bu bakış
Bozulsun bu örümcek ağı renkli oyunlar, kupa kızlarına inat
Uyansın perdedeki nakışta diz çöken bu küheylan
Sönmeyen kandiller biriksin ellerimde, bestekar sofrası
olsun bu sonsuza yolculuk.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Kalanlar Bize Yetmiyor / Şeref Akbaba
Yaz Boz Tahtası / Alaeddin Özdenören
Gün Olur Herkes Konuşur / Recep Garip
Mutlaka Söylemem Gerekiyor Dermanı Yok Derdimin Ac... / Nurettin Durman
Kalanları Iskaladık / Mustafa Şen
Tümünü Göster