“Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne…!”
Sahi nasıl bir ölüm arzulamıştınız?
Ölüm arzulanacak bir şey miydi yaşamak isterken delice?
…
Filistin’de çocuklar vuruldukça;
Gözlerimizde fer, dizlerimizde derman, içimizde figan bitti…
Bir isyan mangasında mitralyöze döndü kelimeler; heybemizde sabır, sapanımızda taş tükendi.
Calut’u kim vuracak şimdi, kim?
Bültenler, sıradan bir haberi paylaşır gibi ölen “masum çocuklar”ın sayısını veriyor…
Üstelik her gün, her saat artarak devam ediyor bu vahşet!
Sevmeye kıyamadığımız çocukları toprağa veriyoruz.
Onları değil, utancımızı gömüyoruz aslında…
Sahi, vicdanınız hiç sızlamıyor mu Bayım?
Siz nasıl “insan”sınız böyle?
Bir kelebeğe, küçücük bir serçeye nasıl kıyılır Bayım, nasıl?
…
“Kötülük çiçekleri” bir sarmaşık gibi çepeçevre sarıyor her yeri.
Onulmaz bir keder, yılgın bir umut ve bitimsiz bir öfkeyle bakıyoruz hayata.
İsimleri büyük harflerle yazılan BM, AB ve NATO gibi uluslararası kuruluşların gerçekte ne kadar “küçük”olduklarına şahit olmak; kaderin bir cilvesi galiba. Kulakları sağır eden uğultular içinde nasıl “kör, sağır ve dilsiz” olabildiklerini görmek de derslerin en büyüğü!
Bu düzen değişmeli!
Bu iflas etmiş köhne zihniyet bitmeli!
- * *
Ayşe Kürkçü duygularını Filistinli masum çocuklara bir mektupla dile getirmiş.
“Biliyorum, her şey sen yaşarken oldu. Sen yaşarken enkaz yığınlarına döndü şehirlerin. Sen yaşarken çıkartıldı ata yurdundan insanlar. Sen yaşarken önce evini, sonra ülkeni işgal ettiler. Sen yaşarken Siyonist İsrail tarafından çiğnendi ilk mescidimiz Mescidi Aksa. Sen yaşarken ülken adım adım işgal edildi. Sana adım atacak yer bırakılmadı, açık hava hapishanesine döndü ülken. Şehitcilik oynayan, kardeşlerini şehit gibi omuzlarında taşıyan çocuklar gördüm senin coğrafyanda. Sana sadece acıdık, ulaştığından emin olamadığımız yardımlar ve dualar gönderdik uzak diyarlardan. Düşman zail, siz galip olasınız diye fetih sureleri okuduk.
Gazze yanarken yüreklerimiz yanıyor, ruhlarımız daralıyor. Karşılığı olan ve olmayan bütün kelimeler boğazıma ve kalemimin ucuna düğümleniyor. Tutsak cümlelerim Gazze gibi açık hava hapishanesinden çıkacak delik bulamıyor.
Masumların savaş bahanesiyle katledildiği bir dünyanın geleceğinden bahsedilemez. Çocukların, bebeklerin kanıyla zafer kazandıklarını zanneden barbarlar üç gün sonra nasıl bir dünyaya uyandıklarını daha net göreceklerdir. Dünyanın akıl ve vicdan sahipleri, merhamete ve sevgiye inananların cesareti sıfırlanmaya çalışılıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar hak galip gelecektir.
İsrail terör devletine destek olan tüm firmalara bir daha açmayacak şekilde kapılarımızı kapatacağız. Bu ürünlerin en kaliteli alternatiflerini üreteceğiz, pazarlama ve marka oluşturma stratejileri geliştireceğiz. Timsah gözyaşları ile kendilerini mazlum gösteren filmler, kitaplar gibi kamuoyu oluşturan propagandalarına karşı, onların gerçek yüzünü gösteren yayınlar yapacağız. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak artık. O masum çocukların kanı zalimleri boğacak”
Zaman, daha önce hiç göstermediği kadar ayan beyan açık ediyor gerçekleri.
Yeryüzüne kötülük çiçekleri ekenler, pervasız bir cüretle gözlerimizin içine baka baka yapıyor bu vahşeti. Maşeri vicdan; batıdan doğuya, kuzeyden güneye dünyanın her yerinde ayağa kalkmış olsa da “Siyonist zihniyet”e teslim olmuş kuklalar, derin bir sessizlik içinde olan bitine seyirce kalmaktadır. Hatta zalime arka çıkan, masumiyetin kanına girenle kol kola olmaktan çekinmeyen bir tavırla nemelazımcılık oyunu oynamaktadır.
Bu düzen değişmeli!
İyiler, iyiden yana olanlar inisiyatif almalı.
Bu karanlık gece bitmeli, bu zifiri yüzler silinmeli hafızamızdan… Ruhunu şeytana satmış, kararan vicdanıyla dünyayı yaşanmaz kılan bu zavallılar, kaybolmalı ufkumuzdan…
Çocuklara ölümlerden ölüm beğenen bu düzen değişmeliAy Vakti