Bir sürece bağlı olarak farkındalık, insanın hayatında görebildiği, sezebildiği, anlayabildiği kadarıyla seyreden bir niteliktir. İnsanın kendine dair hususiyetleri fark etmesi, çevresinde olup-bitenlerin farkına varması, dışardan birilerinin onun kabiliyet ve kişiliğine dair gözlem ve telkinleri bir uyanış, bir heyecan, bir atılım vesilesidir. Aynı zamanda, dünyada olup bitenlerle alakalı sahih kanallardan beslenen analizler yapmak, doğru ve yanlışı masaya yatırarak faydalı ya da faydasız olduğu cihetten değerlendirmelerde bulunmak elzemdir. Bu yaklaşım şüphecilik veya önyargı değil, bir şeyi körü körüne kabul etmemedir. Masaya yatıranın elbette zihninin berrak olması gerekir. Zira doğru ve yanlış kavramlarının her insan nezdinde bir ayırımı vardır. Mümin için ise bunun kesin dayanağı Kitap ve sünnet merkezli bir hayat tarzı, bir bakış açısıdır. Bu onu sendelemekten, yanılgılardan korur. Ayırt etme melekelerinin aktifleşmesini, dini ve fıtri olanın somutlaşmasını sağlar.
Cemiyetin bir mensubu olan insanın fark edemediği şeyler de vardır. Şairin ‘Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu’ mısraında ifade ettiği üzere olumlu-olumsuz çok şey yaşar ve gözlemler insan. İlk insandan bugüne hayat karmaşıktır ve alt üst oluşlar vuku bulsa da akıp gitmektedir. Kimi için olumsuz hayat şartları, ailevi sebepler ve ekonomik şartlardan ötürü eğitim ve iş hayatına dair gecikme ve aksamalar olmuşsa, çıkış yolu öncelikle kendisi ve keşfi ile alakalıdır. Müşahede edilmiştir ki kimi insan ilköğretimde, kimi orta, kimi üniversite, kimi sonrasında bir şekilde kendini fark ederek yol alır. Bu, hayatın tüm cepheleri için olduğu gibi, iş hayatı için de geçerlidir. Mesela girişimci olanlar engel tanımayıp zorlukları aşarak alanlarında güzel işlerin altına imza atabilirler.
Hayatlarını normal bir seyirde devam ettirenler, vazifeleri gereği üstlendikleri işler bir yana, bazen yeni arayışlar içine girer ve değişik tercihlere yönelebilirler. Bunlar elbette hayatın akışı sırasında ihtimaller dairesindeki şeylerdir. Kişi bu yeni tercihinde doğru adımlarla ilerleyebilirse, kendinde var olan cevheri fark eder; böylece nasibi miktarınca önü açılır, hatta geçmişin kayıplarını telafi eder. Bu yeni yönelişte kritik nokta farkında olmayarak yapılan yanlış istişare ve gözlemlerin hayal kırıklıkları, beklentilerin karşılanmamış olması ve bunun doğuracağı psikolojik travmadır. Sıfır toplamlı bir hesap vardır ortada; eski kaybedilmiş yeniye ulaşılamamıştır.
Değerli olan vakti faydalı olana hasretmek elbette erdemdir. Geriye bakarak, ya da bugün yaptıklarından hareketle şu alanda daha başarılı olurdum düşüncesi bir arayıştır. Bu arayışlar içinde gidip gelir çoğu kimseler. Yani insan bazen mesaisini sarf ettiği kimi iş, eylem ve oluşumların yerine, farklı şeyler yapmasının daha faydalı olacağı zehabına kapılır. Hatalar, pişmanlıklar, kazanış ve kaybedişler gündeminin ana maddesi olur. İmkânsızlık ve zaruri haller arzu edilen, olması gereken tercihleri yapma imkânı vermeyebilir. Menfi olan kimi süreçlere dâhil olma aşamasındaki kişide bakan göz görmez, algılayan zihin kötürümleşir, bilgi ve tecrübe geri planda kalır ve istenmeyen, fıtrata aykırı yol göstermelerle hayatın akışı değişir. Hevesle girilen, girdikten sonra ise çıkılamayan; mizacı, kabiliyeti ve inancı ile uyuşmayan bir hayat tarzı seçimi ise kişiye farklı bir arayışın kapısını çaldırır.
Gündelik hayatı yaşama ve geleceği tasarlamada yaşanan bu paradokslar, manevi hayatın tanzimi, inanma ve gereklerini yerine getirmede karşılaşılan tabii hallerdendir. Bununla birlikte maalesef doğru tercihler yapma, doğru tarafta yer alma ve fıtri olanı fark etme çabalarına silahlarını yöneltmiş acımasız tüketim düşkünü ve maneviyat düşmanı şu modern çağ, tüm insani birikimlerin imhasına yönelmiş durumdadır.
Aile, gençlik, cemiyet ve bilcümle erdemlerin tehdit altında olduğu gerçeği şuurlu bir tutum ve kararlılıkla ve birlikte bir karşı duruşun zaruriliğini işaret etmektedir. Bu aleni tuzakların bozulmasının yolu kişinin kendini tanımasından, var olanın kıymetini bilmesinden geçiyor.
Kuşatmayı kırmanın başka yolu yok.