“Olmak”la “ölmek” arasında: Araf

Dedi: İmamesi dağılmış düşüncelerin kıyısında daha kaç bozgun yaşayacağız?
Dedim: Olmak için ölmezsek kıyamete dek

Sahi, büyü bozuldu mu?

Dünyalık telaşıyla “mevziyi terk eden okçular”la aynı telaşla mahalleye taşınanlar yüzünden kendini helak etme. Dili diline, örfü örfüne benzemez; lakin sorsan ezelden ebede mahalle sakinidir kendileri. Dedeleri evvel zaman tespihçisidir hatta. Bakmayın şimdilerde vakit kaçırdıklarına; hiçbir bayramı, uluların hiçbir cenaze namazını kaçırdıkları vaki değildir. Sulh zamanı en ön safta olduklarına kasem etsen yeridir; kavga zamanı mutlak mazeretleri vardır!…

Bu dünyanın nizamı böyledir azizim, ne sandın!
Mesele uzatılabilir lakin irfan ehli için kâfidir bu.
Sözü uzatmadan “lekum dînukum veliyedîn” (Kur’an 109/6) ile teskin olmak en doğrusu galiba.

Son dönemlerde mahallede yüzlerin asıklığına bakılacak olursa yukardaki özette mevzu bahis olunan durumdan kaynaklı bir ümitsizlik olduğuna hepimiz şehadet ederiz. Bedel ödediğimiz zaman; suya sabuna dokunmayan hatta karşı mahalleye “ben de sizdenim” selamı çakanların bugün işgal ettikleri köşe başlarından iğreti bir nazarla dönüp bakmalarına, yarım ağız selamlarına, tepeden bakan hoşnutsuzluklarına, “hâlâ mı aynı şey, biraz modernleşin” -medenî diyemezler çünkü- salvolarına muhatap olunca “bizim mahalle”de ne yazık ki “ümitsizlik selaları” okunuyor. Hâl böyle olunca da hayıflanmaktan, kendimizi paralamaktan geri durmuyoruz…
Nerede yanlış yaptık peki?
Nisyanla malulüz… Çabuk unutuyoruz, çabuk kanıyoruz.
“Dün dersi”ni iyi çalışmadığımızdan olacak ki, hemencecik rehavete kapılıveriyoruz. Konjonktüre yeniliyoruz. Gölgelerin sahiciliğine inanıp güneşi yok sayıyoruz. Kendi rönesansını gerçekleştiremeden ithal reformlarla “olacağımızı” zannediyoruz. Halbuki medeniyetimiz “ölmeden olunmayacağını” vazediyor!

Hükmedemediğimiz çağın tahakkümü altındayız.
Tükenmişlik sendromu hepimizi çepeçevre sarmışken yaptığımız ilk şey “yazgımızı sorgulamak” oluyor. Beceriksizliğimizi örtmek için bahaneler arıyor, olur olmaz yaftalar kullanıyoruz… Çabuk teslim oluyoruz, çabuk… Dün fetih şarkıları söyleyen biz değilmişiz gibi, gemileri yakıp mutlak zafere iman edenlerden olmamışız gibi davranıyoruz. Her gün biraz daha alıştığımız konfor putunu kırabilecek gücü bulamıyoruz kendimizde. Birer “İbrahim” değiliz artık!
Halbuki eskiden her birimiz “lâ” ile başlardık güne; şimdilerde “illa” ile…

İlla da “ben”!
Davaya düş kırıklığıyla bakmak zorunda olmak ne acı…
Oysa acılardan çıkardığımız bir hayatla inşa ettiğimiz bir şeydi dava. Bugün vebalı bir hezeyanla hep “ben” diyen bencil pısırıkların sebep olduğu ümitsizliği yıkmak ve yeniden başlamak asıl vazifemiz olmalıdır. Zira biliyoruz ki geçmişi unutanlar, geleceğini inşa edemezler. Kuşatılmışlık hissiyle teslim bayrağını çekmiş bir nesli, çağın ihtiyaçlarına göre yeniden kuşandırmazsak daha çok bozgun yaşayacağız!
Yenilgilerden zaferler devşirirken sahip olduğumuz iman ve inançla konfora teslim olduğumuz zamanki marazî huzuru karşılaştırmak imkân mukabilinde değil!

“Çay koy, yeniden başlıyoruz…”

Kendi yaramızı kendimiz sarmak zorundayız. Sağalacağız kanadığımız yerden.
Kalbin gülümsediği yerde yeniden çiçek açacağız…
İlerleyerek iyileşeceğiz.
Kendi uçurumlarımızı bilerek sabırla yürüyeceğiz.
Aralıksız bir varoluşla gözümüzü ufka dikerek yürüyeceğiz.
Hareketsiz suyun yosunundan ders alarak, menzile varmak için yola çıkmış karıncadan utanarak yürüyeceğiz. Erdemli bir hayat için vakti kuşanarak yürüyeceğiz.
Bir şafak vakti “ağlamadan dillerimiz dolaşmadan/yumruğumuz çözülmeden gecenin karşısında/şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı/üzerimize yüreğimizden başka muska takmadan/şehre yeniden ineceğiz!

Suimisalleri misal saymadan, göstermeden yaralarımızı, öfkeyle yazılmış kıyamet senaryoları üzerine nutuk çekmeden yeniden başlayacağız. Mazeretlere sığınmadan, kulların günahlarını davaya mal etmeden var olacağız! Yaklaştıkça erişilmez bir mite dönüşen zaferi önceleyerek yürüyeceğiz.
Ay Vakti

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Arayışlar, Tercihler    / Şeref Akbaba
“Olmak”la “ölmek” arasında: Araf / Ay Vakti
Yukarı Şehir     / Züleyha Kayaoğlu Eker
Kısık Sesler Marşı / Yavuz Selim Yaylacı
Sıradan Bir Adam / Yavuz Ertürk
Tümünü Göster