Her insan gibi et, kemik ve ruh sahibi olan şairler de üzerinde yaşadıkları coğrafya ve içinde yetiştikleri toplumdan etkilenmişlerdir. Bu etkileşim çoğu kez karşılıklıdır. Nitekim insanoğlu mekâna/coğrafyaya ruhundan izler bıraktığı gibi mekân da insan ruhu üzerinde olumlu ve olumsuz birtakım etkiler bırakır. Dolayısıyla insanın kişiliğinin oluşumunda mekânın yani coğrafyanın yadsınamaz bir etkisi vardır. Bu nedenledir ki “Coğrafya kaderdir” tasavvuru günümüze kadar üzerinde çokça düşünülen ve hâlâ tartışma konusu olan bir husustur.
Her ne kadar belirli ve sınırları keskin çizgilerle çizilmiş olsa da divan edebiyatı geleneğini sürdüren Osmanlı şairleri de içerisinde doğup büyüdükleri toplum ve coğrafyaya kayıtsız kalmamışlar ve izlenimlerini geleneğin elverdiği ölçüde manzumelerine aksettirmişlerdir. Divan şairleri, yaşadıkları coğrafyayla ilgili izlenim ve hislerini çoğunlukla şehir şiiri adı veriler tür ile aktarma yoluna gitmişlerdir. Burada sözü edilen şehir şiiri kavramı, yalnızca büyük şehirleri değil, belde, kasaba, köy, yayla vb. yerleşim yerlerini methiye, hicviye ve mersiye amacıyla konu alan manzumelerdir.
Son yıllarda divan şiiri üzerinde yapılan çalışmaların artmasıyla beraber şehir-şair-şiir ilişkisini ortaya koyan kimi çalışmalar da bu oranda bir artış göstermiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalar gösteriyor ki Osmanlı şairleri yaşadıkları, görevleri veya çeşitli nedenlerle bulundukları yahut uğradıkları yerleşim yerleriyle ilgili çok sayıda manzume kaleme almışlardır. Nitekim bazı şairler Osmanlıya başkentlik yapmış Bursa, Edirne ve İstanbul gibi kültür merkezleri ile ilgili manzumeler kaleme almışken şairlerden bazıları ise seyahatleri vesilesiyle uğradıkları köy, kasaba veya yaylaları şiirlerine konu etmişlerdir. Yakın zamanda yayınlanan Şehirler Divanı: Divan Edebiyatında Şehir Şiirleri isimli çalışmaya göre şehir şiirlerinin önemli bir yekûnunu şehir methiyeleri oluşturmaktadır. Bu methiyelerin ekseriyeti de yukarıda değinildiği üzere İstanbul, Edirne ve Bursa gibi imparatorluk başkentleridir. Anadolu coğrafyasında hakkında en çok şiir yazılan şehirler ise Konya, Kütahya ve Manisa gibi merkezlerdir. Balkan coğrafyasında ise Üsküp, Varna, Zağra, Saraybosna ve Manastır gibi yerleşim yerleri ile ilgili şiir yazıldığı görülür. Arap coğrafyasında da Şam, Bağdat, Halep, Mekke ve Medine gibi şehirler başta gelmektedir. Burada Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış şehirlerden sonra hakkında en çok şiir yazılan yerlerin de sözü edilen bu Arap şehirleri olduğu özellikle üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir husustur. Zira bu durum, şairlerin milliyetçilik kaygısı taşımadıkları görülür.
Osmanlı şairlerinin hakkında manzume kaleme aldıkları şehirler elbette sadece bunlarla sınırlı değildir. Nitekim daha önce ifade edildiği üzere şairler bir vesile ile uğradıkları bazı uğrak yerleri için de şiir yazmışlardır. Öyle ki manzumelere konu olmuş bazı yerler vardır ki günümüzde isimleri unutulmuş yahut başka bir ülkenin sınırları içerisinde kalmıştır. Örneğin Serez, Zağra, Travnik, Prizren, Lahsâ ve daha birçok yer günümüzde bizden çok uzak coğrafyalarda yer alan şehirlerdir.
Şehir şiirleri bir vakitler Osmanlıların nerelerde hüküm sürdüğünü ve Osmanlının saltanat ve hilafet mührünü nerelerde bastığını göstermeleri açısından da önem arz etmektedirler. Yukarıda sözü edilen çalışmada 184 farklı yerleşim yeriyle ilgili 600’ün üzerinde şiir kaleme alındığı tespit edilmiştir. Eski Türk edebiyatı çalışmalarının gün geçtikçe arttığı ve hemen her gün yeni bir eserin tespit edildiği düşünüldüğünde yerleşim yeri ve şiir sayısının da artış göstereceği muhakkaktır.
Şehir şiirleri içerik olarak değerlendirildiğinde manzumelerin ekseriyetinin methiye türünde olduğu görülür. Şehir methiyelerinde genellikle kalıplaşmış birtakım terkiplerin sıklıkla tercih edildiği dikkat çeker. Bunda divan şiiri geleneğinin çizdiği sınırların dışına çıkılamaması etkilidir. Nitekim şairler bir yerleşim yerini överken, misilsiz, misli yok, eşsiz, bî-nazîr, bî-misl, habbezâ, âb u hevâsı… vb. ifadeleri sıklıkla tercih etmişlerdir. Bazı örneklerde methiye ile hiciv bir arada bulunabilmektedir. Bu tür ilginç şiirlerde bir şair bir yerleşim yerinin doğasını, havasını, suyunu, iklimini yani coğrafi yönlerini beğendiğini ifade eden mısralar yazabildiği gibi aynı manzumede şehir halkından şikâyetini de dile getirebilir. Nitekim bu tür şiirlerden en dikkat çekici örneklerden biri XVII. yüzyıl şairlerinden Şîr-i Jiyân’ın Edirne vasfındaki kasidesidir. Söz konusu şair bu manzumede yukarıda değinildiği üzere Edirne’yi doğası, iklimi, havası vs. yönlerden methederken Edirne halkını ağır bir dille eleştirir:
Cennet-âsâ Edrine hoş dâ’imâ şâdâb ü ter
Hâk-i pâyün kuds-i ekrem ‘ârife kühl-i basar
Cümle şâd ferruh makâm-ı Eski Câmi’ Mekkedür
Mazhar-ı manzar-güzâr-ı hazret-i hayru’l-beşer
(…)
Dehr içinde zîver-i ikrâm-ı Rûmdur ser-te-ser
Tan mıdur yâ Şâma nisbet dinse Şâm-ı Rûm eger
Lîk halk-ı meskeniyle bü’l-‘aceb ma’yûbdur
Hilkat ü ahlâklarında yok hakîkatden eser
Üns-i ülfet idicek bir yâr-i merzübân yok
Peyker[i] ger şekl-i insân zâtları hardan beter
Elli bin yıl âdemiyle üns-i ülfet eylesen
Bir şedîd eyyâmun içre sana olmaz yâr-ver (Yıldız & Doğan 2023: 373-74)
Bazı şehir şiirlerinde ise şairlerinden bir yerleşim yerini hiçbir suretle beğenmediklerini ifade eden mısralarla karşılaşmaktayız. Yukarıda sözü edilen şehir şiirleri konulu çalışmada şehir şiirleri içerisinde 40 kadar şehir hicvi tespit edilmiştir. Bu hicivlerde şairler yaşadıkları, seyahat ettikleri yahut görevleri/tayinleri sebebiyle gittikleri yerlerin mevsimini, halkını, iklimini, coğrafi yönden konumunu, mimari yapılarını vs. yönlerini çeşitli şekillerde hicvederler. Bu hicviyelerden bazı ilginç örneklerde şairler, şehirlerin kötü ve aşılması zor yollarından bahsederlerken bazılarında da şehirdeki haşerattan şikâyetlerini dile getirirler. Nitekim Horasânî Baba Abdî’nin Balıkesir (Karesi) ve Sehî Bey’in Korintus hicviyelerinde şairler şehirdeki akrep, bit, pire ve sair haşerattan şikâyetlerini aktarırlar:
Ne pire her biri bir zerk idici dîv-i hücûm
Ne pire bilmez amân virmez amân câna kıyar
Pire bir heybet ile halka hücûm eyledi kim
Dîv bu yirde eger bağlasalar ide firâr
Kaşiyânlı diyeler akrebe rahmet her bâr
Olsalar muhbir eger bu pireden ehl-i bihâr
Balıkesrîde Hudâ Abdîye kılmazsa meded
Pireler anı şehîd eyleyeler zâr u nizâr (Yıldız & Doğan 2023: 196)
Ko ‘akreblerini nitedür yavuz
Komaz sokdugını ider ol kuduz
İki engerekce var ola boyı
Şekilde kabîh ü özi egri boz
Bir ayda iki kez enikler müdâm
Yaşar beş kimisi kimisi otuz
Sokup bir kişiyi urıcak hemîn
Adım atlamadın yaturur henüz (Yıldız & Doğan 2023: 200)
Şehir şiirleri arasında en dikkat çekici örnekler mersiye muhtevalı şehir şiirlerinde karşımıza çıkmaktadır. Mersiye, sevilen yahut beğenilen birinin ölümü üzerine duyulan acıyı anlatmak üzere kaleme alınan şiirler olarak tanımlanan edebî bir türdür. Çoğunlukla insanların vefatı üzerine yazılmakla beraber bazı nadir örneklerde şairlerin sevdikleri hayvanlar için de mersiye yazdıkları görülür. Bu türdeki manzumelerden ilginç örneklerden bazıları da şehirlerin düşman eline geçmesi, sel, deprem vb. doğal afetlerden zarar görmesi nedeniyle kaleme alınmışlardır. Arap edebiyatında ve özellikle Endülüs sahasında yaygın olan şehir mersiyesi yazma geleneği Fars ve Türk edebiyatlarında da etkisini hissettirmiştir. Türk edebiyatındaki şehir mersiyelerinin çoğu Osmanlı Devleti’nin elinden çıkan Belgrad, Bosna, Banya Luka, Büğürdelen gibi Balkan şehirleri ile ilgilidir. Ayrıca Ahmed Nâtıkî ve Mehmed Rıf’at’in Erzurum ve Kars şehirlerinin Ruslar tarafından işgali ve bu iki şehrin düştüğü acı durumun konu edildiği şehir mersiyelerini de anmak gerekir. Bu şiirlerde şehirlerin düşmanlar tarafından işgal edilmesi veya kuşatma altına alınması anlatılmıştır. Bu türün en dikkat çekici örneklerinden biri Kâtib Osmân’ın Feryâd-ı Belgrad başlıklı manzumesidir. Şair, bahis konusu manzumesinde şehrin düşmanlarca işgal edilişini şehir dilinden yazdığı hisli bir manzumeyle şu şekilde dile getirir:
Feryâd-ı Belgrad
Meded ey şâh-ı ‘âlem bî-dâd elinden
Giriftâr olmuşam küffâr elinden
‘Aceb bed-mihr imiş devr-i zamân
Zebûnem hasteyem küffâr elinden
Ayagumdan tutuldum ey kerem-kânı
Kime kan aglayam küffâr elinden
Şeh iken boynu baglı bende oldum
Belâ-yı mihnetdeyem küffâr elinden
Ki ‘âlem halkı hayrân kaldı cümle
Meded iriş bana küffâr elinden (Yıldız & Doğan 2023: 212)
Şehir mersiyelerinden bazı ilginç örneklerde ise doğal afetler nedeniyle harap edilen şehirler konu edilmiştir. Türk edebiyatında çok örneği görülmeyen bu tür mersiyelerden biri Şair Bîhûd’un Şamahı’da meydana gelen deprem sebebiyle harap olan şehrin konu edildiği manzumedir. Bîhûd, deprem sonucu yıkılan şehri ve ölen insanları görmüş ve acısını, üzüntüsünü bir mersiye ile ifade etmiştir:
Şamahı şehri yek-ser oldu vîrân
İder her gûşede baykuşlar efgân
Buhârât-ı zemîn etdi temevvüc
Şikâf oldukda yerler tapdı noksân
Gören ol hâli eylerdi tasavvur
Kıyâmet kopdu dünyâ oldu pâyân
(…)
Tezelzül düşdü şehre uçdu öyler
Ne mescid kaldı ne bâzar u dükkân
O eyvanlar ki baş çekmişdi çerha
Dagıldı oldu toprak ile yek-sân
O esnâda karîb yüz nefer kes
Kalıb daş içre oldu cümle bî-cân
Dagıldı Bîhûdun kasrı otakı
Yetiş feryâdıma yâ Hayy u Sübhân (Yıldız & Doğan 2023: 213)
Divan edebiyatında şehir şiiri türünde kaleme alınmış manzumelerin tamamına burada değinmek bu sayfaların sınırlarını aşacağından dikkat çekici bazı örneklerle iktifa edilmiştir. Özetle şu hususu belirtmek gerekir ki şehir şiirleri gerek edebiyat araştırmacıları gerek kültür tarihi araştırmacıları ve gerekse tarihçiler için önemli bilgiler barındırırlar. Özellikle kent araştırmalarında şehir şiirlerinin dikkatle irdelenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim bir şehrin yüzyıllar boyunca gösterdiği siyasi, içtimai ve mimari değişim ve gelişimin izlerini şiir üzerinden sürmek de pek tabiî mümkündür. Örneğin Kudüs ve el-Halîl şehirleriyle ilgili manzumeleri bulunan Ahmed Fakih, şehirde kireç taşından yapılma evlerden söz ederken şehrin mimari yönüne değinirken Fânî ve Aşkî gibi şairler de Bozdağ yaylasının şehzadelerin dinlence yeri olduğunu belirterek bu yerleşim yerinin kendi zamanlarındaki durumunu ve konumunu ortaya koyarlar. Kısacası şehir şiirleri Osmanlıların saltanat ve hilafet mührünün yerleşim yerleri üzerindeki izlerini takip etmek için gözden kaçırılmaması gereken edebî ürünlerdir.