İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Ya nice okumaktır
YUNUS EMRE
Çağ, “Başı ve sonu, taşıdığı belli özelliklere, niteliklere ve bazı önemli olaylara göre belirlenen zaman parçası, dönem, devir.” anlamına gelen bir kelime… İnsanlık tarihinden bugüne her çağ, kendine özgü nitelikleriyle dikkat çekmiş ve bu nitelikler dönemlerine damgasını vurmuştur. Bunların hiçbiri içinde bulunduğumuz çağın karmaşasına sahip değildi. Ne var ki bu çağın nitelik-sizlik-leri tüm çağların toplamı kadar…
Dijital bir çağda yaşıyoruz artık. Dijital çağ, aynı zamanda sanal bir çağ… Zan ve sanmak üzere kurulu bir çağ… İnsan, içinde yaşadığımız bu çağda sanal bir varlığa dönüştürülmek isteniyor. Sanal bir atmosferde doğup büyüyen insan, evrenin sanal ilişkiler yumağı olduğu vehmine kapılmış durumda. Bu yumak, insanı, insan olmaktan çıkarıyor. İsmet Özel, Üç Firenk Havası’nda şöyle diyor şehrin insanı için: “şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin / kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin (…) şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin / bozuk paraların insanı, sivilcelerin” (Erbain Kırk Yılın Şiirleri, İklim Yayınları, İstanbul 1987, s24-25). Evet, şehrin insanı aynı zamanda çağın insanı, öz benliğinden uzak düşen insan… Bu, öyle bir uzak düşme ki hiçbir şey bunu telâfi edemiyor.
Dijital çağ, sistem tarafından bize dayatılan bir çağ… Dijitallik, insanın zihninde nesneleri canlandırma melekesini yok eder, öncelikle. Ardından hayal kurma melekesini imha eder. Son olarak da düşünme melekesini elinden alır. Yapay zekâ adını verdikleri şey, bir nevi bu işlerin son noktası olsa gerek…
Önce, insanın bedensel çalışmasını bazı teknolojik aygıtlarla parça parça yok ettiler. Kalan vakitlerinde etki alanının dışına çıkmasın diye önceleri radyoyla, sonrasında televizyonla onu meşgul ettiler. Sonra yaşadıkları yerlerde kendine yeten, yetebilen insanları kendine yetemez hâle getirmek için üretimden vazgeçirtip tüketime yönlendirdiler. Bunun için de köyden kente yoğun bir geçiş yaşandı tüm dünyada. Sonra kent, uluslararası firmaların tüketim iştahını kabarttıkları bir mekân oldu. Zamanla köyler de birer tüketim mekânına dönüştü.
Tüketilen, sadece temel ihtiyaç maddeleri olmadı. İnsan da bir nesneye dönüştürülerek tüketildi. Cinsellik, çağın insanının önce fetişi hâline getirilerek bir pazarlama nesnesine dönüştürüldü. Bu yapılırken insan zihninde yer eden tüm değerler (helal- haram, mahremiyet, sadakat vb.) ayaklar altına alındı. Cinsellik, karşı cins üzerine kurulu olmaktan çıkarıldı, cinsler içi ilişkilere savruldu. O da yetmedi, insan dışı canlılara yönelindi. Şu anda robotlara doğru evrilmek üzere. Bu, artık insanlığın iflas ettiği bir ân…
Dijital çağ, insana; insandan insana bir sesi de çok görmekte. Telefonlarınıza artık, canlı bir insan sesi değil, yapay bir ses karşılık veriyor. Robotların insan yerine konulmak istendiği bir çağda, herhâlde onun konuşmalarına da robotlar cevap vermeli, değil mi? Bu, resmen insanın insandan uzak düşürülmesini hedefleyen bir beyinsizliğin ürünü bir durum. Sanılıyor ki (fizikî-ruhsal ve toplumsal) insan yerine robotlar konularak daha az masrafla, daha çok verim elde edilecek? Hem robotların uyku, dinlenme, mesai, maaş artışı vb. istekleri yok, değil mi! Tepe tepe kullan artık.
Dijital çağ, insan ilişkilerinde olduğu gibi insan-diğer canlılar, insan-nesneler ve insan-evren ilişkilerinde de büyük bir sapmaya neden oldu. Artık hayvanlar, nesneler ve evren insanın emrinde değil de insan, tüm bunların emrinde gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Kendini bilen insanın emrindeki diğer canlılar-nesneler ve evren yerli yerindedir. Kendini bilmeyen insanın emrindeki diğer canlılar-nesneler ve evren her daim tehdit altındadır. Nitekim günümüzde kendini bilmeyen insanın emrindeki her şey nükleer, kimyasal ve biyolojik silahların tehdidi altındadır. Biyolojik olduğu düşünülen bir silahla tüm dünyada insanlık âdeta bir hapis hayatı sürmedi mi iki yılı aşkın bir zamandır? Bu hapis hayatı, kendini bilmeyen insanın her tarafta kurduğu hem sanal ve hem de gerçek bir hapishanede yaşandı.
Kendini bilmesi istenmediği için ayartılan çağın insanı, asla umutsuzluğa kapılmamalı. O, kendini bilme’nin yollarını aramalı ve bu uğurda mücadeleden kaçınmamalı. Çünkü sadece kendini bilen insan, bu zorlukların üstesinden gelir ve önüne konulan yapay ve gerçek her türlü engeli aşar. Unutulmamalı ki insan üzerinde her yönden tahakküm kurmaya çalışanlar ve insanı robotlaştırmak isteyenler, biz kendimizi bilme hassasiyetine sahip olduğumuz sürece istediklerini gerçekleştiremeyecekler.
Ey çağın insanı, kendini bildiğin sürece asla yalnız kalmazsın. Kendini bilmediğin sürece yalnızlık dehlizlerinde boğulacaksın.
Ey çağın insanı, umudunu yitirme ve seni, kendini bilmek’ten alıkoyanlara karşı daima dimdik dur ve onlarla mücadele et. Bunun yolu kendini bilme mücadelesinden geçer.
Ey çağın insanı; insana, eşyaya, makama ve diğer canlılara değil sadece ve sadece özündekine itibar et. Kendini bildiğin sürece göreceksin ki zafer senin olacaktır.