Varlık ve Perde

“Modern Batı’nın dünya görüşü ve yaşam biçimi bize, sanat üzerinden dahil edilmiştir. Özellikle akşamları televizyon kanallarındaki batı tipi yaşam biçimini anlatan filmler. İnsan, akşama kadar çalışır ve yorulur. Dinlenmek ister. TV dizilerini bir rahatlama aracı olarak görür. O esnada bilincinde, yabancıya karşı direnç kapılarını/önyargılarını kaldırır. Bu da, rahatlama aracı olarak gördüğü unsurların, onun bilinçaltına rahatça girmesine imkan sağlar. Bizdeki batılılaşma, özellikle bu tür sanat etkinlikleri üzerinden gerçekleşmiştir.” Rahmetli Ali Murat Daryal hocamız, Din Psikolojisi dersimizde batılılaşma hikayemize dair böyle bir tezini dile getirmişti. Doğruluğu veya yanlışlığı tartışılabilir. Ancak sanatın, varlık ve dünya görüşünü anlatmada oldukça başarılı bir yol/yöntem olduğu izahtan vârestedir.

Nakş-ı sun’un remzeder hüsnünde rü’yet perdesi

Hâce-i hükm-i ezeldendir hakikat perdesi.

Sîreti surette mümkündür temâşâ eylemek

Hâil olmaz ayn-ı irfâna basiret perdesi.

(…)

Bu hayal-i âlemi gözden geçirmektir hüner,

Nice kara gözleri mahvetti suret perdesi.

(…)

Hangi zılle iltica etsen fenâ bulmaz aceb,

Oynatan üstadı gör, kurmuş muhabbet perdesi.

Dergeh-i Âl-i Âbâda müstakîm ol, Kemterî

Gösterir vahdet elin, kalktıkta kesret perdesi.

Şeyh Küşterî’nin dile getirdiği Hacivat-Karagöz ‘oyun’undaki (zıll-i hayâl/hayal gölgesi) açılış perde gazeli olarak dile getirdiği yukarıdaki mısralar, bize ne çok şey anlatır. Dünya hayatının da bir ‘oyun’ olduğunu dile getirir Kur’an (En’âm Suresi, 32). Tasavvuf ehlince bu dünya, bir ‘gölge’liktir. “Dünya dedikleri bir gölgeliktir!” (Yunus Emre). Ahmed Celâleddin Dede, ahir ömründe kaleme aldığı şu dörtlükte konuyu özetlemiştir:

Dâr-ı dünya, ey birader, köhne mihmânhanedir.

Dîl veren viraneye uslu değil divanedir.

Bir mukim kimse bulunmaz, hâne-i eflâkte;

Cümle halk ehl-i sefer, âlem misafirhanedir.

            Günümüzde sanat vasıtasıyla varlık ve dünya görüşünü anlatmayı, ecdadımız çok önceleri yöntem olarak ortaya koymuş. Yediden yetmişe hemen herkesin seyre daldığı musikili, şiir diliyle adeta bir eğlenceyi andıran gölge oyunu, aslında ‘varlık ağacı’nı anlatır herkese.[1] İçinde yaşadığı âlemi, öteleri, şiir diliyle muhatabının hafızasına emanet eder. Ezbere/hafızaya nakşedilen şiirlerin hep kişi ile birlikte var olduğunu hatırlarsak bunun ne kadar dikkate değer bir öğretim (ve eğitim) yöntemi olduğunu teslim ederiz.

            Can yine bülbül oldu / Hâr açılıp gül oldu;

            Göz kulak oldu her yer / Her ne ki var, Ol oldu.

şeklinde terennüm edilen Niyazi Mısrî’nin meşhur şiiri, varlık planında vahdet-i vücut düşüncesini yansıtır. Mezkür şiirlerin nağmelere dökülmüş hali, öteden beri kulaklarımızdadır.[2]

            Bir dünya görüşünün sanata bürünerek kendini izhar etmesi, onun dünya ölçeğinde tanınması adına önemlidir. Gölge Oyunu olarak sahnelenen Hacivat-Karagöz’ümüz hem yerli (orijinal) hem bir varlık düşüncesinin sanat yöntemiyle kendini anlatması halidir. Bir dünya görüşü olarak modernite kendini medya (ve sosyal medya) vasıtasıyla oldukça etkili şekilde kabul ettirmektedir. Spor, sanat, akademi, turizm gibi nice unsurlar medya eliyle muhatabına ulaştırılmaktadır. Demem o ki, geçmişte gölge oyunu örneğinde olduğu gibi, varlık’a dair kabullerimiz ve dünya görüşümüzü, sanat yöntemi ile anlatmayı gözden geçirmemiz gerekir. Düşünceyi, muhataba iletmenin muhtelif yolları olabilir. Bunlar içinde sanat yöntemi, zihni şekillendirme açısından daha etkilidir.


[1] Konu ile ilgili geniş bilgi için bkz. ed. H. Poyraz – E. Büyüközkara, Felsefe Kültür Bağlamında Karagöz – Gölgenin Oyunu, İstanbul 2022, Doğu Kütüphanesi Yay.

[2] Bkz. https://www.youtube.com/watch?v=5jq2GWOZaw8 [Erişim: 29.07.2023].

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Arayışlar, Tercihler    / Şeref Akbaba
“Olmak”la “ölmek” arasında: Araf / Ay Vakti
Yukarı Şehir     / Züleyha Kayaoğlu Eker
Kısık Sesler Marşı / Yavuz Selim Yaylacı
Sıradan Bir Adam / Yavuz Ertürk
Tümünü Göster