Saatin Kalbi

–  Orada ölüm seni bekliyor, dedi.
–  Ama ben oraya gitmek istemiyordum ki…
–  Hiç kimse gitmek istemiyordu.
–  Saçmalıyorsun! Ben gidiyorum.
–  Oraya mı?
–  Dalga mı geçiyorsun?Bak bu oyunu fazla uzattın! Gidiyorum ben!
–  Hiçbir yere gidemezsin!
Odada buz gibi bir hava esti.
Tek, saatin yüreği işitildi. Saniyeler, kurulan zamana koşuyordu.
Döndü. Öfkeyle:
–  Ne diyorsun sen ya?
Karşısındakinin şaka yapar gibi bir hali yoktu.
Hayret dolu gözlerle:
–  Sen ciddisin galiba? dedi.
–  Hı, hı, dedi karşısındaki, sakalı göğsüne birkaç kez sürtünüp kalkarken.
–  Öyleyse gitmem.Kalırım ben de, dedi, çocukça bir saflıkla.
–  Artık çok geç!
Çırpındı:
–  Niçin?
Karşısındakinin yüzü duvardı.
–  Yoksa? Yanıtı gözlerinden okudu.
–  Orası, burasıydı demek!Aman Tanrım!
Sol göğsünün altında konuşma boyunca huysuzlanan yılkının tırısa kalkan nal sesi, saatinkine karıştı.Kapıya seğirtmek istedi. Ayakları ona ancak bir iki adım eşlik edebildi.
Çevik bir el, onu perçeminden yakaladı. Tam bu sırada çalan saatin sesi, gövdesini ve odadaki eşyayı,ruhuyla birlikte zangırdattı.
–  Ne tuhaf! dedi kafasını iki yana sallayarak.
İnsan, ölümü yazarken, yaşar gibi oluyor.
Mausla ekrandaki word sayfasının sağ üst köşesindeki çarpı işaretini tıkladı. Hemen beliren sevimli yaratığın konuşma balonundaki “ORA içindeki değişiklikleri kaydetmek istiyor musunuz?” sorusuna “evet” yanıtını verdi, yine tıklayarak.Öyküsü belgelerime kaydedilince bilgisayarı kapattı.Kalktı.Askılıktan ceketini aldı.Odadan çıkarken, son olarak saatin sükun bulmuş tik taklarını duydu. Oraya gitmek üzere evden çıktı.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Yaprak Dökümü ve Savaş Rüzgarları / Ay Vakti
Serencam / Şeref Akbaba
Mutmain Hüzün / Erol Erdoğan
İnanmışlık Var Oldukça / Hakan Özbek
Bu Sabah / Senai Demirci
Tümünü Göster