Seçme, bir irade beyanıdır…
İnsan, kendisine verilen akıl nimetiyle ömür boyu seçimler yapar. Bu seçimlerin ne zaman, nasıl, hangi şartlar altında yapıldığı ne kadar önemliyse; sonuçları itibariyle kendisine yansıyan tarafı da o kadar önemlidir.
Karar verme yetisi, muhakeme yeteneğiyle doğrudan ilişkilidir. Karar verirken akli melekeler aktiftir. Ancak “insan”, kolay kolay bir başkasının “aklını” beğenmez. Kudema bu durumu “Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış” vecizesiyle dile getirir.
İnsanın yeryüzündeki macerası, doğrudan bir “seçim iradesi”yle başlamıştır. Bu maceranın başlangıcında bir nefis mücadelesinin olduğunu, bu mücadelenin temelinde yer alan iyi ve kötünün nereden kaynaklandığını hatırladığımızda “yasak meyve”nin bir akıl, iman(teslimiyet) ve nefis üçgeninde “insan”a bırakılan bir irade olduğuna şahit oluruz. Bu bağlamda “karar” dediğimiz nihaî durumun bir tür “seçim/tercih” olduğunu biliriz. Dolayısıyla insanın her bir seçimi, bir karar olduğuna göre; aklın, muhakemenin hatta istişarenin ne kadar kıymetli olduğunu da fark etmiş oluruz.
İnsan, kendini varetme imkanına sahip değildir. Ebeveyn seçme imkânı da yoktur. Millet, dil ve cinsiyet gibi doğuştan verilen özellikler de kişinin iradesine bırakılmamıştır. İnsan, ancak akıl baliğ olduğunda sorumluluk sahibi olur ve seçme iradesini elde eder.
Akıl ve muhakeme insana; yanlış yapmama, kötülükten kaçınma ve iyiyi seçme fırsatı sunar. Ancak insana bu konuda nihai anlamda “seçme irade”si verildiğinden dar manada şahsî, geniş manada kolektif bir sorumluluk yüklenmiştir. “İyiliği emredip kötülükten men etme” emri mucibince, sorumluluk şahsilikten kolektifliğe evrilir. Öyleyse seçimlerimiz, aldığımız kararlar sadece bizi bağlamakla kalmaz, içinde yaşadığımız toplumu da etkiler. Elbette suçun/günahın şahsiliği konusunda bir beis söz konusu değildir; lakin sosyal bir varlık olarak insan, içinde yaşadığı toplumun bir parçasıdır. Yaptıklarıyla onu etkilediği gibi, ondan etkilenir de. Burada kişinin statüsü, toplum içindeki rolü, elde ettiği güç bakımından tesirleri de farklı olur. Bu bakımdan seçimlerimiz, kararlarımız veya geçici olarak irade beyanlarımız bizi sorumluk makamında fiillere ortak kılar.
Bir yerde “seçme” eylemi varsa orada “seçenekler” de vardır. Seçenekler arasında iyiyi, doğruyu ve güzel olanı -yani hakikati- seçme iradesi faile bırakılmıştır. Fail, her şeyden evvel kendisine sunulan tercihleri akıl süzgecinden geçirir; tecrübesi, inancı ve ahlaki değerleriyle meseleyi muhakeme eder ve bir karara varır. Alınan karar, failin sorumluluğudur.
İnsan, bulunduğu konum gereği zaman zaman kritik kararlar almak zorunda kalır. Bu kararların mahşeri vicdandaki yerini, neye mal olduğunu düşünmeden hareket etmek, şuurlu bir insana yakışmaz. İnsanlık tarihi, yanlış seçimlerin yol açtığı binlerce felakete şahitlik etmektedir. Aslolan, doğruda ısrar etmektir.
İnsan, önceliğin akıl, iman ve vicdanla muhasebe olduğunu bilse de çoğu zaman seçimini yapacağı hususlarda tereddütler yaşar. Ne yapmalı sorusuna cevapta zorlanabilir. Bütün tecrübe ve muhakemelere rağmen seçme konusunda tereddüt yaşarsa, meşverete başvurması en doğrusudur.
Ehil olanla istişare.
Sonrasında elbette kendi kararı önemlidir ve esastır.
Seçme eylemi, başta akıl ve muhakemeyle doğrudan ilintiliyken pratik sonuçları bakımından da “erdem ve ahlak”a bağlıdır. Zira seçimlerimizi değerlendirirken genel normlara, kültüre, inanç ve geleneklere göre bir kıyas belirleriz. Bu kıyas, mahşeri vicdanda “seçimi veya seçmeni” yargılayabileceği gibi, alkışlayabilir de.
Hayat, akıl sahipleri için sayısız misaller sunar. Her bir yaşantı, göz önünde tutulması gereken birer kılavuzdur. Öyleyse seçimlerimizi yaparken dönüp geriye bakmak, bir mecburiyettir. Yanlışı görmek, aynı hataya ikinci kez düşmemek akıl sahipleri için bir mükellefiyettir.
Kavram itibariyle “makul” olanı seçmek, reyini belli etmektir. Rey hem gözle hem de kalple (akılla) bakıp görmek manasına gelir. İnsan, gözüyle gördüğünü, kalbiyle tasdik ettiğini ve aklıyla muhakeme ettiğini benimser veya reddeder. Bütün süreçlerden sonra da bir kanaate varır. İşte bu kanaat “rey”imizdir, yani seçimimizdir. Eskilerin sıkça kullandığı rey, bugün dar anlamda “oy” anlamına gelse de biz, bu kavramı kapsayıcı özellikleriyle birlikte irdelemek durumundayız. Çünkü reyimiz/seçimimiz sadece bugünü değil, yarını hatta öte alemi de ilgilendirmektedir.
Seçimlerimizin hayra vesile olması duasıyla…
Ay Vakti