Sosyal Medya Afyon mudur?

Byung-Chul Han Enformasyon Rejimi’ni: “algoritmalar ve yapay zekâ kullanılarak enformasyonun ve işlenmesinin toplumsal, politik, ekonomik süreçler üzerinde belirleyici etkiye sahip olduğu bir tahakküm biçimi” şeklinde tanımlar. (Enfokrasi, Ketebe Yayınları, Kasım 2022.) Bu tanımlamanın yerinde, erken veya geç bir tanımlama olması tartışma konusudur. Enfokrasi ya da enformasyon rejimi, bilinen yönetim biçimleri gibi bir yönetim biçimi değil örtük bir yönetim biçimidir. Enfokrasinin örtük yönetim biçimi olması onun sıfatları ve özellikleri ile alakalıdır. Alışılmış yönetim biçimleri gibi çalışmamak, sınırlarının belli olmaması, toplumsal bir seçime tabi olup olmama, güç unsurları, paydaşlarının belirsizliği gibi özellikler fikir verici olabilir. Enfokrasi, medyanın imal ettiği bir yönetim biçimi ise medya dediğimiz olgu, düzenek, yapı kimdir? Sosyal medya nasıl çalışır?
Sosyal medyanın kullandığı mantık ve matematik, kontrol sistemlerin emrine sunulmuş determinist bir olgular kümesidir. Veriyi hesaplama, hesaba göre olgu/veri/şey üretme, satma; medyanın çalışma biçimlerinden biridir. Bu mantık ve matematik biçim; kâinatı, insanı, hakikati anlamada yetersizdir. Dünya kurulalı beri insan anladım dediği her şeyi anlamış mıdır? Bu anlama gayreti içinde kaos matematiği, belirsizlik (gayb), saçaklı mantık, antialgoritma, asimetri, düzensizlik ve düzen, fizik ve fizikötesi kalp ve zihin birlikte çalışır. Buradan bilimsel niteliği olmayan -olması da gerekmeyen- bilgi üstü bilgiler ortaya çıkar.
Mobil Madde Kullanımı
Antidepresan; sadece düzenleyici, uyuşturucu ilaçlara verilen ad değildir. Tıbbî bir maddesi, bileşeni olmayan soyut, verisel, bir ağa bağlı mobil antipedresanlar da mevcuttur. Tıbbî antipedresanlar, bir takım hastalıkların, bozuklukların (davranış, düşünce, dürtü kontrolü, kaygı stres, DEHB gibi) tedavisinde kullanılır. Mobil antidepresanlar ise, medyanın, mobil verinin, çevrim içinin, simülasyonun oluşturduğu uyuşturucu grubudur. Maksat ruha açılan yaraları; fiziksel, davranışsal yaraları kapatmaktır. İnsanı; insan, çevre, alışkanlıklar yaralar. Bu alandaki kişi tıbbî bir ilaç kullanmadan kendini bir ağa bağlayıp yaralarını sarmak ister ya da ne yapsa kapatamadığı yaralarını uyuşturmak ve dondurmak ister. Bu ağ doğal olarak etkileşimli (interaktif) bir ağdır. İnsana bir şeyler verirken/vaat ederken ondan bir şeyler alır. (Para parayı çeker derler, bunun mobil versiyonu: Veri veriyi çeker, şeklinde söylenebilir.) Bu şekilde bir alışverişte ruhu olmayan medya yara almaz. Çevrim içini yaralarına boca eden insan -derdine derman ararken- daha büyük yaralar alır.
Medya bir tedavi aracı değilken uyuşmuş zihinlerin elinde hastalık saçan patolojik bir aygıta dönüşür. Bencillikten depresyona ve kaygı bozuklularına, dikkat eksikliğinden pornografiye, mahremiyet ihlalinden sınırda kişilik bozukluklarına, zaman kullanımı felçlerinden fiziksel rahatsızlıklara (bel, boyun, göz vb.), ekran bağımlığından kumar bağımlılığına, bireysel rekabetten kamusal rekabete, simülasyondan dolandırıcılığa/illüzyona (sahte hesap ve profil üzerinden toplum mühendisliğine, algı oluşturmaya), bilgi kirliğinden dijital veri çöplüğüne, tüket tüket kültüründen kapital bataklığa kadar her türlü bileşen; kabloların, ağın, verinin ulaştığı her yerde kullanıcıların karşısına çıkar. Bu karşılaşma; bir irade geliştirememiş, bilinçten yoksun, bunun yanında yaralarına antidepresan arayan insanın; benliğinden, ahlakından, değerlerinden, inancından, insani becerilerinden, düşünme yetisinden parçalar koparan; mekanik, algoritmik, duygudan yoksun, insanı tüketen bir karşılaşmadır.
Tükenmişlik sendromu insan-medya ilişkisinin doğal sonucudur. Büyük verinin karşısında; afallayan insan zihni, şaşkına dönen insan zihni, neyi kaybettiğinin farkında olmayan insan zihni, tabiattan kopan insan zihni, odaklanamayan insan zihni, çevrimiçi çalışıp iş verimi düşüren insan zihni, telefonun kucağında uyuyan bebek zihinler, veri bombardımanı altında darmadağın olmuş mağlup insan zihinleri-ni görmek mümkündür. Görsel ve işitsel öğeler, çevrim içi ve akış alışkanlıkları; yanlış çalışan düzenekleri kontrol altında tutar ve uyuşturur. Uyku bozukluğu uzun süreli olunca antidepresan gerektirir, mobil veriyi antidepresan olarak gören davranış biçiminde ise uyuşturucu uykusuzluğa yol açar. Burada birey uyku ile uyanıklık arasında araftadır
Sosyal medya bir bakıma gündelik yaşamın psikopatolojisi durumundadır. Yapısı ve işleyiş mantığı gereği hastalıklar üretir. Bunalım, çöküntü (depresyon) kaygı (anksiyete), narsistik kişilik bozuklukları bunlardan bazılarıdır. Bu hastalıklara duçar olan kişiler kurtuluşu çevrim içinin, mobil verinin, ağın kollarında arar. Bu bir döngüdür. Bu yönüyle soysal medya hem patoloji üretme hem de şifacı/sağaltıcı rolünü üstlenir. Eski zamanlarda olduğu gibi hekim, büyücü, şair ve din adamı rolünü üstlenen bir şaman gibidir. Görüntü, veri, algoritma ve yapay zekâ ile insan ruhunun derinliklerine iner, orada gezinir. Kullanıcıların hikmetinden sual etmedikleri akışkan döngüsel ayinler yapar, çevrim içi törenleri düzenler. Medya küreselleşmenin tekerleği görevindedir. Hızla dönmektedir. Bu dijital/sanal santral, döndükçe veri üretir. Sonu-kaderi; patlama, soğuma, yok olmadır. Bu bakımdan Jean Baudrillard’ın Neden Her Şey Hala Yok Olup Gitmedi? sorusu manidardır. Şeyleştirdiği her şey gibi medyanın da bir ömrü vardır.
Karanlık Dehanın Mağlubiyeti
Sezai Karakoç, Samanyolu’nda Ziyafet kitabında Ruhun Silahları adlı denemesinde batılı ve türevlerini benzetmek için karanlığın dehası tamlamasını kullanır. Bu ışık görmemiş varlığın hakikat karşısında, diriliş karşısında, İslamiyet karşısında bir şansı, avantajı, galibiyeti olamayacaktır. Deha karanlığın sıfatı olsa dahi karanlıklar içinde hareket kabiliyetinden yoksundur. Bölünen salt zihin, entelekt, diyalekt; parçalanmaya, karanlığa bulunmaya, belirsizliğe mahkûmdur. Bu bakımdan inanan bir kalp ve inanan bir zihin; enformasyon bombası karşısında, çoklu olanın saldırısı altında boyun eğecek, diz çökecek mağlup olacak varlıklar değildir. İnsan, karanlık dehaların karşısında, başlangıcını, dinamiğini ilahi olandan -öteden- alan ve ilahi olana -öteye- taşıyacak olan mücehhez, eşref-i mahlûkat olarak yaratılmış bir varlıktır. Veri olarak büyüyen yapı kontrol edilebilir olmaktan uzak düşecek, küçülecektir. Bu zıtlık dişlerini sistemin boğazına geçirmiştir. Ruhu olmayan organizmanın ölümü, soğuması, yok olması kolaydır.
Kitle; verinin ve görüntünün efekti argümanı olarak kullanılmaktadır. Bunu şu şekilde örnekleyebiliriz: Dijital kamusal alanın dolgu malzemesi, parmak uçları 24 saat çevrim içi olan -akıldan, bilinçten, iradeden, görme yeteneğinden arındırılmış- insan topluluklarıdır Sosyal medyanın bu işleyiş biçimi; aşırı görüntünün, yatay ve dikey hareketlerin gözleri kör ettiği, yetiyi karanlığa çekip boğmaya çalışan davetkâr bir yanılsamasından ibarettir. Kısa bir süre önce instagram görüntü geçişlerini hızlandırdı. Ülkemizde veya dünyada medya ve beyin işleyişi (nörobiyoloji-medya etkileşimi) üzerine yapılan araştırmalar bize ne söylemektedir, bu etkileşimde tahrip olan taraf neresidir?
Sentaks ve Semantik
Sosyal medyanın kendine has konuşma biçimi, görüntü semantiği vardır. Kullanıcıları çevrim içi kalmaya ve tüketime yönlendirmek için kendine has bir cümle bilgisi, görüntü dizgesi kullanır. Özellikle görüntüleri, görüntü kümelerini (story, reels, video, dizi, sinema) psikodilbilimsel açıdan incelemek, medyanın bizimle nasıl iletişime geçtiğini anlamak açısından verimli olacaktır. Bir fotoğrafa baktığımızda bize ne mesajlar veriyor, bir-iki dakikalık bir video bize ne anlatıyor? Anlamsızlaştırıyor mu, anlam mı üretiyor? Ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlama gayreti içinde olmalıyız. “Dijital kölelik, mobil parlemento, uysal beden, palayatif toplum” gibi söz öbeklerini düşünmekle başlayabiliriz.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

“Nur Topu Günlerin Kanına Girdim” / Şeref Akbaba
Seçme İradesi / Ay Vakti
Nefes / Züleyha Kayaoğlu Eker
Depremin Vebali / Semra Saraç
Sezai Karakoç’u Yazmak İsterken-III  / Semra Saraç
Tümünü Göster