Fahri TUNA’nın Gönlünden Kırklanmış Portreler

Fahri Tuna’nın Akşam Aydınlığında Portreler, Yaş’ayan Portreler, Kırk Güzel İnsan, Osmanlı Medeniyetinin İzinde 40 Şehir portresi kitaplarının ardından “Kırklanmış Portreler” kitabı Kasım 2022’de Hece yayınlarından okurla buluştu. Çiçeği burnunda Kırklanmış Portreler, bir ay içinde ESKADER tarafından portre alanında yılın kitabı seçildi. Kitabın arka kapak yazısında Âtıf Bedir, çok yerinde bir tespitte bulunur: “Fahri Tuna, portre yazarımız. Ressam değil, fotoğraf sanatçısı değil, sinema yönetmeni değil, hikâyeci değil ama portre yazarken tümü birden oluyor sanki.”

Kırklanmış Portreler’de sanat camiasından kırk beş bahtlı isme yer veriyor. Bahtlı diyorum çünkü insan sarrafı olan Fahri Tuna; yakaladığı insanın dünyasına, ruhuna nüfuz eder ve onu öylesine güzel yansıtır ki bu portreleri okuyanlar anlatılan kişinin dünyasını, kaşını, gözünü, mimiklerini, huyunu suyunu, bilinmeyen özelliklerini, doğdukları ve yaşadıkları şehirleri, kalemlerinden damlayanları, yakınlarında bulunan (eş, dost, evlat, anneanne…) isimleri dahi kıvrak ve mizahi bir üslup eşliğinde tanımış olup anlatılan kişiyle bağ oluşturur.

Kişilerle ilgili başlıkları bile başlı başına nokta atışı.  Tuna’nın kalemi ve kelamı ile sanat incitmez, incelterek ruhlara dokunur. Kitapların dünyasına davetiye çıkarır her portresinde. İnsanın insana bu denli değer vermesi ayakta alkışlanacak bir durum. Sevgi dolu, insancıl yanıyla gönül inşası yapıp köprü oluyor adeta. Mevlâna: “İnsan, kendisi için söylenmiş tek bir sözden ibarettir.” der. Bir de şu var ki sözün kim tarafından, nasıl söylendiğidir.

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/Merdüm- i dide-i evkan olan âdemsin sen” Şeyh Galip’in “Ey insan evladı! Kendine saygıyla, hürmetle yaklaş çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü, göz bebeği olan insansın.” sözünde olduğu gibi insana güzel bakar Fahri Tuna. Anlattığı kişinin zaaflarını, kusurlarını bile incitici olmayan mizahi bir üslupla anlatır. Bazıları insanlara yaklaşır ama yakınlaşamaz. Oysa Fahri Tuna, yakaladığı insana yakınlaşır, en soğuk insanı bile kendine bağlamayı, dost etmeyi bilir. Bakın Güray Süngü onun için ne diyor: “Fahri ağabey ile günün birinde tanıştık ama sanki bin yıldır ahbaptık. Bir sonraki görüşmemede kucaklaştık, sanki bin yıldır her gün görüşmüştük de son bir aydır görüşmemiş gibi sarıldık.”

Adem Karafillik’i anlattığı yazısında 20 kişinin nikah şahidi olup bunlardan 16’sının boşandığını beyan ediyor. Bilenler bilir ki Fahri Tuna hiç yerinde durmaz. Şehir şehir, ülke ülke dolaşıp programlar yapar. Bir gün Balkanlarda, bir gün Gagavuz diyarında, bir gün bakarsınız Van’da. Hep diyordum ki eşi bu duruma nasıl katlanıyor ama Fahri Tuna’yı tanıyınca bu önyargı uçup gider. Bitter’i ile daha nice yıllar mutlu yaşayıp torun sevsinler, demek düşer bize de.

Anlattığı kişilerin eserlerini mutlaka okur ve o eserlerden leziz pasajlar aktarır. Bazen şaşırırsınız öykü mü yazıyor bu kız şiir mi diye hakikaten, dediği Ayşe Ünüvar’ın “Beklemenin Hakikati” eserinden şu bölümü pay eder okura:

“Kadın elindeki Yusuf gülleri işlenmiş melamin tepsiye ince belli iki bardak yerleştirip taze tüten çaydan doldurdu. Sobanın üstüne düştü çaydanlığın terleyen kapağından bir damla su ve cız etti bir ses. Eski bir gürültü çıktı geldi.”

Bu portreleri okurken portre denince neden akla gelen ilk ismin Fahri Tuna olduğunu anlayacaksınız.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Hangi Kitabı Yakıyorsunuz ?  / Şeref Akbaba
Deprem… / Ay Vakti
Taşlar Taş Üstündeyken / Yavuz Selim Yaylacı
Fahri TUNA’nın Gönlünden Kırklanmış Portreler... / Süheyla Karaca Hanönü
Sezai KARAKOÇ’u Yazmak İsterken – II / Semra Saraç
Tümünü Göster