Böcek

Genç adam sabah uyandığında, kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Bu bir rüya mıydı şaka mıydı, bilemedi. Gardırobunun tüm yüzeyini kaplayan aynadaki dev böcek görüntüsü, yatağın üzerindeki aslı ile tüm odayı dolduruyordu.

Sıradan bir insan olarak uykuya dalmışken, nasıl bu şekilde uyanabilirdi? Kendini hâlâ insan hisseden bu böcek bedeni ona mı aitti? Olan biteni algılamaya çalışan düşünceleri, aynadaki böcek görüntüsünün mü ürünüydü? Bir ruhu var mıydı?  “Allah’ım! Ne saçmalıyorum?” derken inancı ve felsefi düşünme yeteneği olan bir böcek tasavvuru onu iyice korkuttu.

Bir an önce bu tuhaf durumundan kurtulmalıydı. Mutfakta kahvaltı hazırlayan karısı, okula götürmesi gereken çocukları, gitmesi gereken bir işi vardı. Karısı odaya girecek olursa aklını yitirebilir, oracıkta bayılıverirdi. Sabahları çocukları uyandırmak ve okul için hazırlanmalarını hızlandırmak onun göreviydi. Bu haliyle çocukların karşısına çıkmak, ömür boyu atlatamayacakları bir travmayı yaşatmak demekti.

Böcek vücudunun hissiyatını duyabiliyor, aynadaki korkunç görüntüsü tüm gerçekliği ile gözüne batıyorken rüyada olması mümkün değildi. Her gördüğünde acımasızca ve tiksinerek öldürdüğü kara böceklerin intikamı mıydı bu?

İnsanların kendilerini ayrıcalıklı görerek, diğer tüm yaşam formlarını değersiz görmeleri insanlık tarihinin bir gerçeği idi. Bir insanın yaşam hakkı ile bir hayvanın yaşam hakkı aynı derecede kutsal olduğu savunulsa da kara böcekler ve yılanlar istisna tutulmalıydı.  

Birden evde derin bir sessizlik olduğunu fark etti. Eşi sabah namazından sonra uyumaz, kahvaltı hazırlığına başladığında da seslenirdi. Çocukların bağrışmaları tüm evi doldururdu. Yoksa bütün ev halkı da böcek mi olmuştu?  Bulundukları yerden çıkamıyorlar, seslerini birbirlerine duyuramıyorlardı. Bunu nasıl öğrenebilirdi?

Yataktan kendini yere bıraktı. Çıkan gürültülü sese tepki veren olmadı. Kapıya doğru ilerlemeye çalıştı. Biraz uğraşsa da kapıdan çıkmayı, yeni yürümeyi öğrenen bir çocuk edasıyla dar ve uzun koridoru geçmeyi başardı. Çocukların odasına göz attığında, yatakların dağınık, dolap kapaklarının açık, kimseciklerin olmadığını gördü. Mutfak, salon ve balkonlar da boştu.

Saat çok mu geç olmuştu? Çocukları okula anneleri mi götürmüştü? Salondaki saate göz ucuyla baktı. Kahvaltı masasında olmaları gereken saatti. Yatak odasına tekrar döndüğünde peş peşe mesaj sesleri duydu. Telefonu kullanabilir miydi, bilemiyordu. İri cüsseli bedeni ile uyuşmayan ince bacakları ile şifreyi açmayı ve mesajları okumayı başardı.

“Hayatım, evde kocaman bir böcek var. Horluyorsun diye dün gece salonda uyumuştum. Sabah seni uyandırmaya geldiğimde yatakta kocaman bir böcek görünce dehşete düştüm. Ne yapacağımı bilemedim. Çocuklara çaktırmadan, hızlıca onları evden çıkardım. Ben anneme gidiyorum, çocukları oradan okula bırakırım. Yürüyüşe çıktı isen, eve geldiğinde lütfen dikkat et. Böcekten kurtulduğunda bizi haberdar et. ”

Mesaj burada bitiyordu. Böcek olduğunu yeni fark ediyormuş gibi yeniden kendisine baktı. Yavrularını öldürdüğü bir hamamböceği onu yutmuş ve onunla devleşmiş olabilir miydi? Aklını, ruhunu, duygularını, inancını da böceğin içinde yaşamaya devam mı ediyordu?

Büyük bir itina ve sabırla eşine mesaj yazdı: “Canım, şirketin katılacağı uluslararası toplantıya, son anda benim de eşlik etmem istendi. Çok acil çıkmak zorunda kaldım. Ne böceği, sen uyku sersemliği ile hayal görmüşsündür. İstersen ben gelinceye kadar çocuklarla annende kal. Allah’a emanet ol.” Mesajın sonuna bir de kalp emojisi koydu.

Bu arada içinde bulunduğu böcekten kurtulmalıydı. Koca cüssesini zor taşıyan bacaklarına yüklenerek balkona çıkmayı başardı. Demir parmaklıklara ön ve orta ayaklarını geçirdi. Aşağıda cansız bedenini apartman görevlisinin söylenerek temizlediğini görür gibi oldu. “Özür dilerim.” diye mırıldanırken on dokuzuncu kattan kendini boşluğa bıraktı.

Yere düştüğünde bütün vücudunun parçalandığını, her bir parçasının acı içinde olduğunu hissetti. Bu acının üzerini göz kapakları ile kapatarak, kendini derin bir uykuya bıraktı.

“Hayatım, neden yerde uyuyorsun?” diyen karısını duymadı. En küçük oğlu, babasının yatarken okuduğu kitabı kafasına vurarak onu uyandırdığında, rüyasını hiç hatırlamıyordu. 

Göz kapaklarını araladığında oğlunun gülümseyen bakışlarında kendini gördü. Gözlerini oğlunun minik bedeninde sevgi ile dolaştırırken ayak ucunda simsiyah bir böcek fark etti. Ani bir refleksle doğruldu, tiksinti moduna girdi; terliğini hızlıca onun üzerine bıraktı. Oğlunu omuzlarına aldığında, terliğinin hemen yanındaki parçalanmış kitabın kapağındaki böcek resmi ona bakıyordu.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Hangi Kitabı Yakıyorsunuz ?  / Şeref Akbaba
Deprem… / Ay Vakti
Taşlar Taş Üstündeyken / Yavuz Selim Yaylacı
Fahri TUNA’nın Gönlünden Kırklanmış Portreler... / Süheyla Karaca Hanönü
Sezai KARAKOÇ’u Yazmak İsterken – II / Semra Saraç
Tümünü Göster