Muhafazakâr Yanılgı ya da Yenilginin Otantikliği Üzerine

-Heyy Siri, nerede olduğumu söyleyebilir misin?
+Ne-re-de olduğunuzu bi-li-yo-rum, ama söyleyemem.

Sadece bir mevsim adı değildir sonbahar; flu bir imge, derin bir çağrışımdır aynı zamanda.
Modern çağ, insana vadeli yaşam kredisi dayatıyor artık.
Benim kurallarıma göre yaşayacaksın! diyor.
Bütün kapitalist alegoriler, zihin haritalarımıza özenle yerleştiriliyor.
Ne yiyeceğimize, nasıl giyineceğimize, kiminle dostluk kuracağımıza ve nereye gitmemiz gerektiğine karar veren bir mekanizma var artık!
Ve belki de en önemlisi, “senin düşünmene gerek yok, ben senin yerine de düşünürüm” diyen yapay zekânın hayata ikame edilmesiyle başlayan pasif yaşam serüvenimiz…
Bir bakıma insanın sonbaharı…
Aslî ve fıtrî düşüncenin alaya alındığı bu çağda, şuur küçümsenmekte “big data”lar kutsanmaktadır.
İnsan davranışını teşhis eden bu yeni “kutsal”; kendi kapital mabetlerini kurmuş, mutlak egemen olarak hayatımıza yön vermeye devam etmektedir.
Salt biyolojik yaşamı dayatıp ruhu ve vicdanı öldürmeye yemin etmiş gibidir!
Her şeyi tüketime ve hazza endeksleyen bu yeni çağın en büyük başarısı “ölüm”ü öldürmektir!
Yani?
Yani düşünme, ölümü de düşünme! Üç beş günlük zaten; ye, iç, gez, toz, eğlen!
Halbuki yaşamak, ölmek demektir!
Ve dünya hayatı da -sadece- bir oyun ve eğlenceden ibaret değildir (29/64).
Böyle bir çağda, sistemin çivisini çıkarmaya azmetmiş yerli bir çaba, ancak kendi kalabilir.
Çağ, bunu da bildiğinden hemen “muhafazakâr bir romantizm” dayatıyor insana.
Söylemin Eflatun’u, eylemin Gandi’si oluyoruz birden!
Nutuklar, söylevler, monologlar medeniyetinde “körler ve sağırlar korusu”na dönüyoruz farkında olmadan…
Hafazanallah!
Ruh ve vicdan sahibi insanın tek dayanağı metafizik mirastır.
Bu mirası bıraktığımızda ya da onu koruyup bir adım ileriye taşıyamadığımızda kaybediyoruz.
Zira muhafazakâr yanılgımız, “bir bağımlı” olduğumuzu sonuna kadar inkâr ediyor.
Hürriyet içinde yüzdüğünü sanan sevgili failimiz, çoktan mef’ul, hatta meçhul olmuştur!
Zihni melekelerimizi iğdiş eden big datalar; tüketim alışkanlığımızı, medenî halimizi, kariyer ve eğilimlerimizi tasnif ederek bulunduğumuz konumdaki en yakın tüketim mabedini zorunlu güzergâh olarak imlemektedir.
O halde soru şu:
“Biyolojik biz”i bizden daha iyi tanıyan yapay zekaya, big dataya karşı koyma veya onsuz yaşamaya imkânı var mıdır?
Soru sormanın kolay, cevaplamanın zor olduğu bir çağ… binlerce kaçamak cevap verilebilir; ancak kestirmeden cevap verelim: HAYIR!
Bugün için “cılız evet”ler mümkün olsa da yarın için kesinlikle “Hayır”!
Nerdeyse bütün toplumu “narsistik halk fırkası”na dahil eden yeni egemen;
Sen sadece ne istediğini söyle! Gerisi bende, kolay, hallederiz! mesajı veriyor.
Bankalar, kredi kartları, büyük mağazalar ve elbette sosyal medya hesaplarımızın birleştiği tek nokta şu: Tüket! Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun; ama tüket!
Sonra?
Sonrası hazin…
“Mutluluğun formülünü arama motorlarından sorgulatıyoruz”!
Herkes psikolog ve yaşam koçu; ama istisnasız herkes tatminsiz, mutsuz…
Her yerde bıraktığımız “dijital izlerimiz” kâbusumuz oluyor günün sonunda.
Hazindir ki ne yanılgımızı ne de yenilgimizi kabul ediyoruz…
Otantik bir söylem bularak yine kaçamak güreşiyoruz.
Ah benim yenilgilere doymayan pehlivan hallerim!
A benim otantik avunmalarda ellerime su dökemeyen e-hallerim!
Veyl olsun sana!

Çok bilgi, az güven; sonsuz ihtimallerden çokluğa davet…
Nihilist -belki Doğu toplumları için düalist- bir toplum oluşturmanın en kolay yolu çok bilgiden geçiyor. Ama her bilginin bir başka bilgiyle ilga edilmesi söz konusu. Üstelik bu, olmazsa olmaz şart!
Çok bilgi, az iman; çok soru az, cevap!
Welcome to your new destination: Nihilism.
Hayat, yeni “trend”(!)lerle devam ediyor artık.
Ruhun arınması ve kendi kalma ihtimali zorlaşıyor.
Mahremiyet, lügatten düşmek üzere, kendinden “mahrum” derecesinde.
Ego sergilerinde parçalanan benlikler, “öteki”yi var kılmak için gecesini gündüzüne katıyor.
İşimiz zor vesselam!
* * *
Ay Vakti’nin 51. Sayısında “Sevgi Medeniyeti” üzerine söyleşi yaptığımız ülkemizin seçkin ilim adamlarından, gönül ehli Prof.Dr.Raşit Küçük hocamız 22 kasımda vefat etti. Şöyle demişti; “Sevgi, itikat/inanç, amel/dinin emirlerini yerine getirme ve ahlak temelin¬den ayrı düşünülemez. Gerçek mânâda sevgi bunların her birinin yerli yerinde oluşunun, uyumunun neticesidir, zirvesidir. Allah rahmet eylesin.
Ay Vakti

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

Mevlânâ Ne’miz Olur / Enes Güllü
Heveskar / Şeref Akbaba
Nuri Pakdil “Çiçeklerden Bir Bazuka” / Suat Savur
Doç. Dr. Salih Uçak ile Söyleşi / Ali Yaşar Bolat
Erzurum Şehrine Sevdalı Ağabey / Selami Şimşek
Tümünü Göster