Shakespeare’in Hamlet’i Ya Da İnsanoğlunun Yönetme İhtirası Yolunda Kurban Ettiği Değerler

Yönetme ihtirası insanoğlunun en başta gelen eğilimlerindendir.  Her insanda fıtri olarak diğer hemcinslerinde bulunmayan farklı yetenekler, özellikler, eğilimler vardır. Her insan özeldir, biriciktir, kendine hastır. İnsanı gerçek manada anlayabilmenin ve onu eğitebilmenin yolu, onun doğuştan gelen eğilimleri konusunda yeterli bilgiye sahip olmaktan geçer. Hükmetme, yönetme, sahip olma duygusu kimi insanlarda daha baskındır. Yönetme ihtirası olanlarının çoğunun bu yolda göze alamayacakları hiçbir tehlike ve risk yoktur. Siyasi mücadeleye genelde ya devlet başa ya da kuzgun leşe anlayışıyla girişilir. Yani ya iktidar ya ölüm. Geçmişten günümüze kurulmuş olan devletlerde, imparatorluklardaki iktidar mücadeleleri, taht kavgaları, bu yolda göze alınan riskler, hayatından olanlar yönetme ihtirasının tezahürleri olsa gerektir. Bir yönüyle herkes kendi anlayışına göre ulvi bir amaç uğrunda mücadele etmektedir. Diğer yandan ise bazen iktidar mücadelelerinde erdeme aykırı yollara başvurulmakta, iktidarı elde etme uğruna ahlakî olmayan yöntemlere tevessül edilmektedir. Siyasi birliği sağlamanın gerektiği ve bu yolda amaca ulaşabilmek için her türlü yöntemin meşru ve muteber olduğu, hedefe varmada her aracın kullanılabileceği bir siyaset felsefesi anlayışı olarak da savunulmuştur. Machiavelli (1469-1527) tarafından sistemleştirilen bu anlayış makyavelizm olarak kavramsallaşmıştır. Daha sonra tarihi süreçte iktidar mücadelelerinde bir eleştiri olarak “makyevalist yöntemler” ifadesi kullanılagelmiştir. Çağımızda da oportünizm (fırsatçılık) ve pragmatizm (faydacılık) iktidar mücadelesindeki anlayışlardan bazılarıdır. Yönetme ihtirasının yol açtığı olumsuzluklar birçok roman, hikâye, tiyatro eserinin teması olmuştur. Bu eserlerin belki de en çarpıcısı, en fazla ses getireni Sheakspeare’nin yazdığı Danimarka Prensi Hamlet’in Trajik Hikayesi’dir.

William Shakespeare (1564-1616) İngiliz edebiyatı yanında dünya edebiyatının en önde gelen şair ve yazarlarından biridir. 38 oyun ve 154 sone kaleme almıştır. Gerek hayatı, böyle birinin yaşayıp yaşamadığı ve gerekse kişiliği, mensubiyeti, dini, mezhebi, ona izafe edilen eserlerin onun yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur. Onun esasen Arap asıllı bir kimse olduğu, Shakespeare isminin de eş-Şeyh Pir’in İngilizce ’ye dönüşmüş hali olduğu da iddia edilmiştir. Onun hakkında detaylı bir inceleme kaleme alan Martin Lings’e göre Shakespeare ayni zamanda tasavvuf hakkında da geniş bilgi sahibiydi.  Ve yine bir başka yazara göre İslam olmasaydı Shakespeare de olmazdı. Zira onun eserlerinde birçok İslamî motif bulunmaktadır.

Sheakspeare Hamlet adlı eseri bir tragedyadır. Tragedyalarda kişilere korku, heyecan ve acındırma telkinleri ile ibret verme amacı güdülür. Seçilen konuların yüce, insancıl ve asil olmasına dikkat edilir; çirkinlikten, bayağılıktan kaçınılır; kibarlık ve zarafete önem verilir, seyirciye olan olayların sadece haberi verilir. Tragedyalarda bir de koro bulunur. Çağın ve toplumun ahlak ve törelerine zıt gidenlerin başlarına gelen ve gelebilecek olan felaketler, ülkenin başına gelecek belalar, sıkıntılar sağduyunun öğüdü olarak bilgelerin uyarıcı sözleriyle koronun ağzı ile dile getirilir. Targedyalar daima geçmiş zamanı anlatır.[1] Sheakspeare Hamlet’teki hikâyeyi de Danimarkalıların Kahramanlık Hikayeleri adlı eserde yer alan Amleth’in Yaşamı adlı tarihî bir olaydan almıştır.

Danimarka Prensi Hamlet’in Trajik Hikayesi adlı oyunda Prens Hamlet’in kral olan babasını öldürdükten sonra annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius’tan intikam alışı anlatılmaktadır. Oyunun başta gelen şahısları Hamlet, Claudius (Hamlet’in amcası), Gertrude (Hamlet’in annesi), Polonius (Kralın danışmanı), Ophelia (Polonius’un kızı), Horatio (Hamlet’in arkadaşı), Laertes (Polonius’un oğlu), Fortınbras (Norveç prensi)’dir. Eserde oyundaki şahıslar ağzından toplumun içinde bulunduğu ahlaki bunalım dile getirilmiş, bunun yol açacağı olumsuz sonuçlara değinilmiş, ahlaki erdemler vurgu yapılmış, ahlaksızlık, menfaatperestlik, bayağılık, seviyesizlik ve çürümüşlük yerilmiştir. Orta Çağ’da hükümdarın bedeni ile ülkenin diğer kurumları arasında bir ilişki kurulurdu. Hükümdarın sağlıklı olması ülkenin tüm kurumlarına da yansıdığı düşünülürdü. Hükümdarı hastalığı ya da ahlaki çürümüşlük içinde olması devlet kurumlarını da olumsuz etkileyeceği anlayışı hakimdi.[2]

Sheakspeare de Danimarka sarayında görülen çürümüşlüğü bu eseriyle imgelerle dile getirmiş, oyundaki şahısların ağzından faziletlere vurgu yapmış, ahlaksızlıkları yermiştir. Ayrıca oyunda bir düşünce sistematiği ortaya koymuş, olaylar ve olguları değerlendirmede bir bakış açısı sunmuştur. Eserdeki çarpıcı ifadelerden bazılarını genç okuyucularımızda derin çağrışımlar uyanmasında katkı sağlaması için küçük değinilerle aktarmayı daha uygun bulduk:

İnsanlar arasındaki ilişkilerin hangi düzlemde gerçekleştiği, olması gerektiği konusunda şöyle denilmektedir:

“Sevincin çok olduğu yerde keder de çoktur, en ufak bir vesileyle keder sevince, sevinçte kedere döner. Bu alem bir kararda kalmıyor, sevincin de bahtla beraber değişmesi şaşılacak bir şey değil. Baht mu sevgiye yol gösterir, yoksa sevgi mi bahta, henüz halledilmemiştir. Büyük bir adam mevkiinden olunca bakarsın ki nedimi yanından kaçmış; fakirin biri yükselince, bakarsın ki düşmanları ona dost olmuş. …  Ancak ihtiyacı olmayanın dostu vardır, muhtaç kalıp da hakikatsiz bir dosttan medet umana, dostu düşman kesilir.”[3]

“Her düşündüğünü söyleme, olmayacak düşünceleri de yapmaya kalkma. Candan ol, ama sırnaşık olma. Denedikten sonra dost edindiklerini bağrına bas, ama her ilk tanıştığınla, hemen el sıkışıp dost olma. Kavgaya girmekten sakın, ama girdikten sonra sıkı dayan ki, karşındakinin gözü senden korksun.”[4]

Gençlerin saflığını ve temizliğini yitirmemeleri gerektiği belirtilmekte ve şöyle denilmektedir:

“En utangaç tabiatlı kız mehtaba bile olsa, bir kere açıldı mı, güzelliğine yazık etmiş sayılır. Faziletin kendisi bile iftiradan kurtulmuş değildir. Baharın can verdiği çiçekleri, daha goncaları bile açılmadan fidan kurtları kemirir. Gençliğin de çiy kaplı sabahına sert rüzgarların zararı dokunduğu çok olur. Onun için ihtiyatlı davran.  Selametin en kestirme yolu korkudur. Kimse bile olmasa, gençlik kendi kendini baştan çıkarır.”[5]

İnsanın gayesi ve aklını kullanması gerektiği konusunda şöyle denilmektedir:

“Eğer bütün eğlencesi, bütün işi gücü yiyip içip uyumaksa insan nedir ki? Hayvandır, fazla bir şey değil. Elbet ki bizi, ilerisini gerisini görecek kadar geniş bir muhakeme sahibi olarak yaratan Tanrı bu ilahî akıl ve iktidarı, kullanılmasın da küf bağlasın diye vermedi bize.”[6]

Hamlet, annesinin, babasının katili amcasıyla evlenmesi karşısındaki şaşkınlığını, hayal kırıklığını dile getirmekte ve ahlaki çöküntüye şöyle vurgu yapmaktadır:  

“Ah şu et yiğinı keşke erise, erise de bir damla çiy haline gelse. … Ya Rabbi! Ya Rabbi! Bu dünyanın her hali bana ne kadar bitmiş, bozulmuş, ne kadar tatsız boş geliyor. Yazık ona yazık! … Öleli daha iki ay geçti. Yok o kadar bile değil, iki ay bile değil. Hem öyle mükemmel bir hükümdar ki. … Hem annemi öyle severdi ki, rüzgarların yüzüne hızla değmesine bile razı olmazdı. Ey gökler! Ey yer! Hatırlamasam olmaz mı? … Sonra bir ay içinde… Düşünmeyeyim daha iyi. Ey ruh düşkünlüğü senin adın kadın olmalı! Bir ayacağız.. Zavallı babamın ölüsünün ardından …  Tanrım! Muhakemeden nasibi olmayan bir hayvan bile daha uzun zaman acınırdı. … Amcamla evlendi, babamın kardeşiyle. … Bir ay içinde. Sahte göz yaşlarının tuzundan yanan gözlerinin daha kızıllığı geçmeden evlendi.”[7]   


[1] Kabaklı, Ahmet, Türk Edebiyatı, c. 1, s. 415-418, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 1985.

[2] Bozer, A. Deniz, Sheakspeare’in Hamlet Oyununda Çürümüşlük ve Hastalık İzlekleri ve İmgeleri, H.Ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, Haziran 2019.

[3] Sheakspeare, Hamlet, s. 98, Çeviren: Orhan Burian, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1989.

[4] Sheakspeare, Hamlet, s. 27.

[5] Sheakspeare, Hamlet, s. 27.

[6] Sheakspeare, Hamlet, s. 133.

[7] Sheakspeare, Hamlet, s. 19-20.

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

BİR-İKİ ERZURUM –II- / Şeref Akbaba
Kutlu Telaş / Mehmet Aksu
Aşkın Gölgesinde Dile Gelenler / İsmail Bingöl
Aforizmalar / Naz
Perde ve Hakikat : Sinema Felsefesi / Abdullah Ömer Yavuz
Tümünü Göster