Derdi Olan Dergiler

    Ay Vakti Dergisi’nin 200. Yürüyüşünü tebrik vesilesiyle…

Var edilmiş her şeyin bir kaderi vardır. Evrenlerin, coğrafyaların, milletlerin, insanların ve insanlığa anlam ve değer katan her şeyin… Dergilerin de kaderi vardır. Özellikle derdi olan dergilerin. Derdi olan dergilerin kaderi, özel hatlarla yazılmıştır. Böyle inandırılagelmişiz, ezelden. “Ezel kâtiplerin uşşâk bahtın kara yazmışlar” dendiği kabilden, daha büyük bir bütünün temel bir ihtiyacına cevap olmak üzere var edilişini dert edinen, gündemini asla güncele çiğnetmeyen dergilerin kaderleri de emsalinden farklıdır şüphesiz…

Yüz yıldır verilen soylu mücadelede, sözü menziline ulaştırmanın aracı oldu dergiler. Ruh öncülerimizin duası, vefakâr yazarların mesuliyet bilinci ve sadık okuyucuların yürekten desteğiyle bugüne geldiler.

Medeniyet mücadelesi

Bir medeniyet mücadelesi içinde var olma kavgası veren adanmış şahsiyetlerin çoğu davalarını ve kavgalarını dergiler üzerinden verdi. Hiçbirisi dergicilik yapmak üzere yola çıkmadı. Savaşın çetin olduğu dönemlerde mücadeleyi tabana yaymak açısından dergiler onların vazgeçilmezi oldu.

 Kültürümüze yön veren dergileri incelediğimizde, her birinin açtığı çığırı hemen görürüz. Toplumun kimliksizleştirilmesine özünde koparılmasına karşı her sayılarında karşı durmuşlardır.

Edebiyat dergisi olarak çıksalar bile bile düşünce yazıları her zaman ağırlıkta olmuştur. Müslümanca bir duruşu temsil eden dergiler hem düşünce dünyamızı diri tutmuş hem yeni kalemler yetiştirmiş hem de geleceği inşa etme noktasında önemli bir misyon yürütmüşlerdir.

Bu dergilere ben “omuz dergileri” diyorum. Çoğu zaman bir ya da iki kişinin omuz vermesiyle yola çıkmış ve dayanıklı bir omuza yaslanmalarıyla da hayatlarına devam etmişlerdir.

Omuz omuza yürüyenler de vardır. Ama dergiler tarihimize baktığımızda çoğu zaman bir omuzun bütün yükü sırtlandığını görürüz. O omuzlar bugünleri kurdular, yarınları beslediler. Hastalandıklarında yorulduklarında güçten düştüklerinde dahi omuzlarını geri çekmediler. Omuz vermek kavramının anlamını en derinden bulduğu yerlerden birisi dergilere değer veren, onları çıkaran ustalar olmuştur. O omuzlar olmasa bugün daha güçsüz, daha dayanıksız ve daha savrulmuş olurduk. Dava adamlarının burçlara diktiği bayrakların ebediyen dalgalanması için, konfor alanlarımızdan çıkarak, bugünün dert sahiplerine omuz vermemiz gerektiğini unutmamak gerek.

Mektep Dergiler

Dergilerin mektep olma hüviyetini hiç kimse inkâr edemez.   Bu mekteplerde yetişenler, yeni mektepler kurup genç yüreklerde yeni heyecanların oluşmasına ve büyük rüyaların görülmesine önderlik etmişlerdir. Bu sorumluluk bir meşale gibi nesilden nesile taşınmıştır. Dergi mekteplerinin varlığı milletimizin varlığının devamıyla doğrudan bağlantılıdır.

Edebiyatı, düşüncesi, kültürü ve sanatı olmayan milletlerin geleceğe kalma şansı yoktur. Mekteplerin ışıklarının yanması, karanlıkların ortasında kaybolmuş kuşakların yolunu-yönünü bulması açısından son derece önemlidir. Bugün eserlerini aşkla ve şevkle okuduğumuz, üslûbundan esinlenip fikirlerinden beslendiğimiz sayısız yazar, bu kutlu mekteplerde yetişmişlerdir. Bu mekteplerin tedrisat ahlakında yol yordam gösteren ustalar ve karanlığa meydan okuyan genç çırakların aynı mefkureye olan inanç ve sadakatleri vardır.

Usta Çırak İlişkisi

 Çırak ustanın yanında pişer. Olgunlaşma tek başına olmaz. Bireye bilgiyi istediğiniz kadar yükleyin, onun tekâmülünü sağlayamazsınız. İşte dergiler bu yönüyle usta çırak ilişkisini günümüze taşıması açısından da son derece önemli bir boşluğu doldurmuşlardır. Batı edebiyatında da doğu edebiyatında da rüştünü ispatlamış birçok yazar, bir ustası olduğunu beyan etmekten çekinmez. Mesela Maupassant, Gustave Flaubert’in talebesi olmaktan gururla bahseder. Puşkin, Gogol ve daha birçok ismi bu manada anabilir, örnekleri çoğaltabiliriz.

Dergi Kaleleri

Edebiyatın geleceği dergilerin varlığına bağlıdır. Bu sebeple sık sık “dergiyi yaşat ki edebiyat yaşasın!” deriz. İnsanı yaşatarak devleti ayakta tutan büyük medeniyetin varisleri olarak, kültürümüzün direkleri olan dergilerin ayakta kalmasına destek olmalı, fedakâr omuzların yüklerini almalıyız.

Dergiler kültür kalelerimizdir. Kalenin düşmesi kavganın kaybedilmesi demektir. Beka meselemizi kültürel açıdan okumak daha doğru olacaktır.

Sultan Alparslan’ın Anadolu topraklarına adımını attığı ilk günden bugüne değin topraklarımızda bekâ problemi hep olmuştur. Bundan sonra da bu cennet yurdu bize çok görenler elbette olacaklar ve saldırılarını sürdüreceklerdir. Küffarla savaşımızın şiddeti gelecek yüzyılda daha da artacaktır. Savaş artık sadece meydanlarda değil; medyada kültürde, sanatta ve edebiyatta da verilmektedir. Hayatın her alanı mücadeleye dahildir.

 Emanet ve Edebiyat

Biz edebiyatı nefsimiz için yaptığımızda sadece nefsimizi besler, egomuzu büyütürüz. Edebiyat dünyasının en büyük hastalığı budur. İnsan olarak insanlığa bir borcumuz olduğunu, Müslüman olarak İslam’ın bizlere yüklediği sorumluğu, Türk olarak bu toprakların bize hangi şartlarda emanet bırakıldığını asla unutmamamız gerekir. Bu şuurla hareket edebilirsek nefisler aradan çıkar, yazdıklarımız ve yaptıklarımız da anlam kazanır.

Sezai Karakoç’un yanına gelen ve daha sonraları “yedi güzel adam” olarak ünlenen edebiyatçılarımızın gençlik dönemlerindeki cazip teklifleri karşısında, “Ama biz Müslümanız” demesi bizim kırmızı çizgimizi belirlemektedir. “Sıratı Müstakim, Sebiliürreşad, Büyük Doğu, Hareket, Diriliş, Edebiyat, Mavera” gibi dergiler, bir çizginin dergileri olduğu için sözlerinin tesiri yüksek olmuş, nesillere yol olmuş ve yol açmışlardır.

Gelenekli Dergiler

Geleneği olmayanın geleceği olmaz. Dergilerimiz gelenekten beslenerek, bugünün dilini yakalayarak ve çağın şartlarını doğru okuyarak geleceğe kalacaktır. Dergileri ayakta tutan aboneleri değil fikirleri ve heyecanlarıdır. Mevkutenin kaç kişiye ulaştığının hiçbir önemi yoktur. Hakikatten kopmayan ve istikametini koruyan her kalem adamının sözünün muhatabı her zaman olacaktır. Bu yüzyılda ulaşmasa da gelecek yüzyılda okuyucusunu mutlaka bulacaktır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Dergilerimiz gelenekle bağlarını kuru kuruya bir iz sürme şeklinde değil külü köze çevirme coşkusu içinde kurmaları gerekir.

Geleneğe katkı sunma çabasının yanında, gelenek oluşturma ufku da yabana atılmamalıdır. Gelenek oluşturulamadığı takdirde, biz aynı dergileri ve aynı isimleri anmaya devam ederiz. Medeniyet mücadelesini edebiyat aracılığıyla veren bütün dergiler gelenek oluşturmuş ve geleceğe kalmıştır. Başka kaygılarla çıkan dergiler iz bırakmadan kaybolup gitmiş, dergiler mezarlığındaki yerini almıştır.

Dergi Kurmak İktidar Kurmaktır

Dergi kurmak bir anlamda iktidar kurmaktır. İktidar olmak sayısal güçle değil, fikrî güçle mümkün olur. Dergiler yeni ve ufuk açıcı fikirlerin yeşermesine ve yaşamasına vesile olabildikleri oranda iktidarlarını sağlamlaştırabilirler. Fikirsiz, edebiyatsız ve kültürsüz her iktidar yıkılmaya mahkûmdur. Diğer açılardan ne kadar güçlü olunursa olsun, payidar kalması mümkün değildir. Dergilerimiz hem iktidar kurabilmenin hem de muktedir kalabilmenin sırrına vakıf olmalıdır.

Bu coğrafyada verdiğimiz varlık kavgasında üretilen her metnin ve her düşüncenin paha biçilemez bir değeri vardır. İçeriden ve dışarıdan saldırılarını bitirmeyen şer ittifakına karşı biz Müslümanların, mütemadiyen teyakkuz halinde olması icap etmektedir. Dergilerimiz toplumu uyanık tutmakla da vazifelidir.

Kültürel iktidar meclisteki parmak çoğunluğunda değil, metinlerdeki gücümüzde, kültür-sanattaki kudretimizde ve edebiyattaki iddiamızda kendini gösterir. Küresel kötülüğe karşı yerli iyiliği ve güzelliği iktidarda tutmak gibi bir görevimiz, daha ötesi tarihi bir ödevimiz var. Her türlü iklim değişikliğine karşı dergiler okuyucusunu kendi ruh iklimini korumaya davet etmelidir.

Sayılmayız Parmak İle

 Çıkardığımız dergiler az sayıda basılsa da çok derin anlamlar ifade ediyor.

Sayılar çoğu zaman yanıltıcıdır. Matematik metafizik çoğu zaman çaresiz kalır.

“Sayılmayız parmak ile” diyen irfan önderleri neyi kastetmiş, biraz tefekkür etmemiz gerekir. “Nice az topluluklar, Allah’ın izni ile nice çok topluluklara galip gelmiştir.’’ Buyruğu bize çok şey anlatmaktadır.

Küresel hegemonyaya karşı bazen bir dergiyle bazen bir makaleyle bazen bir kitapla attığımız yumruk surda gediklerin açılmasına vesile olabilir.

Namluya sürdüğümüz her dergi ve yazdığımız her şiir ürettiğimiz her metin dünyaya emperyalizme bir başkaldırıdır.

İnsanlığa yeni bir nefes yeni bir ruh üfleyecek muştucular yine bu topraklardan çıkacaktır. Bu sebeple her kalem erbabı vazifesinin şuurunda yazmalı ve yaşamalıdır.

 Sosyal medyada paylaşım rekorları kırsın, takipçim artsın, popüler olayım, daha çok imza atayım derdinde olanların düştüğü çukura Müslüman sanatçılar düşmemelidir.

Nefsine yanılıp o çukura düşenler kendine yazık eder. Canım ne var bunda çok tanınmak ayıp mı, diye soranlara Sezai Beyin o muhteşem uyarıcı sözünü tekrar hatırlatırız: “Ama biz Müslümanız.’’ Yaşadıklarımızdan da yazdıklarımızdan da sorumluyuz.” Bir derdi olmayan dergi ve bir davası olmayan edebiyat, bizi çukurda eğlendirmekten başka bir işe yaramaz.

Cevabını bekleyen sorular

Egemen emperyalizme teslim olup yok mu olacağız yoksa direnip varlığımızı sürdürecek miyiz, bizden cevabını bekleyen soru budur.

Batıcı bakış açısıyla bütün değerlerimize karşı yürütülen düşmanlık, Sezai Karakoç’un, Nurettin Topçu’nun ve Necip Fazıl’ın zamanında vardı da şimdi bitti mi? Savaş sona mı erdi? Bize onlardan düşen aziz bir borç yok mu?

Batıcılar karşısında ezilmemeyi, komplekse girmemeyi ve şerefli bir mücadele vermeyi bizlere öğreten kahramanların destansı mücadelesini sürdürmekten vaz mı geçeğiz? Bizim dergilerimiz onların dergilerinin devamıysa ve bayrağı biz onlardan emanet olarak devraldıysak ya üzerimizdeki atalet nedir, diye düşünmemiz icap eder. Bin yıl daha bu topraklarda edebiyatımızla dilimizle kimliğimizle kalma azmini yeni nesillere kimler aşılayacak?

Edebiyat âlemini yeniden egoların kapıştığı bir alandan çıkarıp, büyük medeniyet mücadelemizde yeniden bir üs olmasını sağlamak gibi bir mecburiyetimiz var.

Umudu kuşanıp yeniden yol çıkmanın tam vaktidir.

Yola Çağıran dergi

Ay Vakti gibi 200 sayıdır okuyucusunu yola çağıran müstesna dergilerimizin varlığı bizim umudumuzu artırmakta ve heyecanımızı diri tutmaktadır. Derdi, davası, misyonu olan, geleneğe yaslanan ve gelenek oluşturan dergiler geleceğimizi inşa eden ocaklar olacaktır. Çağ yangınına karşı su taşıyan sakalar olan kahraman dergi emekçilerinin başımız gözümüz üstünde yeri vardır.

Başta Şeref Akbaba olmak üzere hepsini hürmetle ve içtenlikle selamlıyorum.

Nuri Pakdil’in dediği gibi

“Hepimiz Aynı Ocaktan Isınıyoruz. İleri!”

Paylaş

Bu Sayının Diğer Yazıları

BİR-İKİ ERZURUM –II- / Şeref Akbaba
Kutlu Telaş / Mehmet Aksu
Aşkın Gölgesinde Dile Gelenler / İsmail Bingöl
Aforizmalar / Naz
Perde ve Hakikat : Sinema Felsefesi / Abdullah Ömer Yavuz
Tümünü Göster