2010’un son aylarıydı, Kayseri’de bir şiir programı var. Buraya İstanbul’dan davet edilen bir şairle genç arkadaşlarımız Bülent Gündoğan ve Deniz Dengiz Şimşek onunla şiiri ve edebiyat üzerine sohbet yapmak isterler. Teklifi Ay Vakti dergimize, Şeref Akbaba Bey’e yaparlar. Şeref Bey; “Böyle bir düşünceniz varsa, sözünü ettiğiniz isimden önce, yanı başınızda Muhsin İlyas Subaşı var, lütfen gidip onunla konuşun”, diye bir yönlendirmede bulunur. Gençler beni aradılar. Buluştuk ve oldukça uzun bir konuşmamız oldu. Bu konuşma derginin Aralık 2010 tarihli sayısında, “Muhsin İlyas Subaşı ile Hür Tefekkürün Kalesinde”, ana başlığıyla yayınlandı.
İnternet’in berbat ettiği bir ortamda dergilerin sorumluluğu bu yüzden daha da artmış gözükmektedir. Aklına esenin salyasını şiir ve yazı diye yayınladığı buralardan uzak duran edebiyat adamının varlık sebebi olarak kendini değil, gönül verdiği değerlerini düşünmek mecburiyeti vardır.
Bakınız, bir değişik örnektir, ama yapılmıştır. Belgeleri de vardır:
“Küçük Dergi”yi çıkardığımız dönemde, edebiyatta temayüz etmiş hemen bütün isimlere başvurup çalışmalarını istedim. Bir kısmı teşekkür etti, hatta bazıları eski yazılarını kullanabileceğimi söyledi, bazıları da destek verip aramızda yer aldı. Ortak duyarlılık alanları böyle oluşuyor. Bir incitici örneği de vererek bu meseleyi tamamlamak istiyorum:
Son aylarda yeni bir dergi yayına girdi. Bir süre takip edip bekledim, bir talep olur mu diye. Ülkemiz ve gençlerimiz adına Edebiyat Ortamına katkı vereceksek, duyduğum sorumluluk duygusuyla bu defa, birkaç şiir göndererek biz talip olduk. Bana verdikleri incitici cevaba bakın; “Şiirleriniz incelenmek üzere yazı kuruluna iletilmiştir.” Dergi çıkaran insan, ya da derginin başına getirilen insan; ömrünü edebiyat ve kültüre vakfeden, yaşı seksene gelmiş, çıkardığı 10 şiir kitabıyla ülkesini uluslararası Şiir Kongrelerinde temsil etmiş Muhsin İlyas’ı tanımıyorsa, bu derginin mesafe alması mümkün mü? Kaldı ki kendisiyle Elazığ’da birlikte bir masada imza gününde bulunduk. Yayınladığı bir kitapta benim romanımdan alıntılar yapmış ve kitabının girişinde de bir hakşinaslık göstererek bize teşekkür etmişti. Bir nezaket gösterisi olarak böyle mi davranması gerekirdi? Edebiyat kavramının oluşumu böyledir. Kökü ’ Edeb’e dayanır. Mevlana “İslam edeptir” der, siz İslam’ı temsil ediyorsanız ki, yıllarca bu alanda yazılarıyla bir kesim tarafından öne çıkarılmış bir isimdi bu dostumuz. :Bunun sınırlarını bilmesi gerekirdi.
Bakınız, bağışladığım kitaplarımdan oluşan bir kütüphane açıldı. Burada on rafa yakın bölümde dergi koleksiyonları yer alıyor. Sanırım, çok sayıda derginin koleksiyonu olarak 10 binin üzerinde dergi bulunmaktadır. Üniversiteden geldiler, dergileri görünce, “Burasını dergi kütüphanesine dönüştürelim”, dediler. Bu dergilerin hemen tamamını her ay büyük bir hassasiyetle takip ederek aldım, okudum ve biriktirdim, sonunda da bağışladım. Böyle bir adamın birikim ve tecrübesinden faydalanmak varken, tam bir hamakat örneğiyle cevap vermek aklın, özellikle edebiyatçının işi olmamalıydı!
Bunları niye yazıyorum? Bana görülen revayı teşhir etmek için değil. Edebiyat hizmetine soyunan insanların bu coğrafyayı çok iyi tanıması ve tahlil etmesi gerekir. Özellikle gençler birkaç eseriyle erken kifayet duygusu gibi çok vahim bir tuzağa sürüklenmektedir. Kendimizi geliştirmenin temelinde iyiniyetli eleştiri olmalıdır. Cemil Meriç, Attila İlhan’ yazdığı bir mektubunda; “Tenkitsiz tefekkür olmaz, onsuz bir adım bile atamazsınız”, der. Benim kendisiyle yazışmalarımda ve yayınlarımla yaptığım eleştirilerimi büyük bir olgunlukla karşılamış bunlardan “Jurnal 2”de de söz etmiştir.
Şeref Akbaba Bey, yukarıda özetini verdiğimiz tavrında bunu temsil eden müstesna bir örnektir. Bizde kaybolan vefayı kavramanın yolu bu tür anlayışı bütün dergi editörlerinde görmek en büyük temennimizdir.
Ay Vakti, 200 sayıya ulaştı. Bu meseleyi niye yazıyorum? Bizim temel hedefimiz, dergi çıkarıyor görünmek olmamalıdır. Dergi, bir misyona sahipse, onun gereğini yapmalı ve böylece hem kendi ufkunu hem de ortamını kalıcı hale getirmelidir. Yetişkinlerin tecrübesinden faydalanmak edebiyatın kalitesini arttıran ana faktördür. İş Adamı Sakıp Sabancı’ya; “Bu başarı ve dolasıyla zenginliğe ya nasıl ulaştınız?” Verdiği cevap hepimizin araması gereken bir ilkenin ipuçlarını verir: Şöyle demektedir; “Başkalarının akıl ve tecrübelerini kullanarak!” Bugün Batı’da eleştiri kültürü önemli bir sektör haline geldi. Adamlar, büyük ödemeler yaparak kendilerini daha mükemmele götürecek taleplerin peşindeler. ‘Ben yaptım, oldu’, diyerek erken kifayet duygusuyla kendi kendimize hayranlık bizi bir yere götürmez. Kendimizi merkeze alarak etrafımızdakileri ötekileştirmek ancak ilkel enaniyet duygusuna dayanır ve yapanı yıkar!
Sonuç itibariyle; yazımın ana temasını oluşturan yukarıdaki sözünü ettiğim Dr. Akbaba’nın yönlendirmesi böyle bir kaygının sonucuydu sanıyorum. Yani Sayın Akbaba, tercih hakkını kendi idealizmine hizmet eden dostları için kullanmayı seçmişti. Bu tavır, dergiyi hem okul olmaya, hem de ekol olmaya götürür. Sayın Akbaba, belki bir kesime popüler gözükmek gibi bir şans var iken, inandığı ve savunduğu idealizmini böyle bir hayale feda etmedi. Bu tavır, çok önemli bir ayrıntıdır. Dergi çıkaranların bu hassasiyeti taşımaları gerektiğini düşünüyorum. Sanırım “Ay Vakti”ni bu anlayışa dayanan ısrar ve fedakârlık bugünlere getirdi. Ona, daha nice 200’lü sayılar diliyorum.
Bu Sayının Diğer Yazıları
BİR-İKİ ERZURUM –II- / Şeref AkbabaKutlu Telaş / Mehmet Aksu
Aşkın Gölgesinde Dile Gelenler / İsmail Bingöl
Aforizmalar / Naz
Perde ve Hakikat : Sinema Felsefesi / Abdullah Ömer Yavuz
Tümünü Göster
Gün Aşırı
- İlk Adım
25 Nis 2018
Allah’ın adıyla Şairin anlamlı beytiyle giriş yapmak istiyoruz: “Erişir menzili Devamını Oku…
Cuma Akşamı
- Bana Sevdamı Geri Ver
25 Nis 2018
Kim, neyi kaybettiyse onu arıyor. Kıymet arz eden ve kendi Devamını Oku…